Geçen hafta BTÖ (Batı Terör Örgütü) hakkında üç makale kaleme almıştık.
12 Aralık tarihli “BTÖ'nün İstanbul saldırısının kodları”, 18 Aralık tarihli “Yine kodlarla saldırdılar” ve 19 Aralık tarihli “BTÖ'nün yeni taşeronu hazır” başlıklı bu yazılarda amacımız Batının artık tam manasıyla Türkiye'ye karşı teröre sarıldığına dikkat çekmeye çalışmaktı. Bu yüzden Batının, yeni olmasa da, şiddetinin dozajını son noktasına getiren bu politikasına kendimizce “BTÖ” adını vermiş ve şöyle demiştik:
“AB çaresiz ve dünya gücü olmaktan uzak zavallı bir topluluk olduğunu itiraf ediyor. ABD, Türkiye – Rusya ortaklığını yüzünden bölgeden bertaraf edildiğini beyan ediyor. Türkiye ve Rusya Kazakistan'da buluşup Türkiye ile Suriye konusunu görüşeceğini beyan ederek diğer güçlerin artık burada aktör olmadığını bir nevi söylemiş oluyor.”
Eski polis istihbarat daire başkanı Bülent Orakoğlu ise 19 Aralık tarihinde şu tespitlerde bulunuyordu:
“(…) FETÖ'nün 17/25 Aralık polis yargı darbe girişimini, 15 Temmuz Kalkışması'nı arka planda kim planlamışsa, İstanbul Beşiktaş'ta ve Kayseri'de küresel terör saldırılarının arkasında da aynı merkez bulunmaktadır. Bu merkez Avrupa Birliği'nin başkenti ve NATO'nun kalbi sayılan Brüksel'dir. İstanbul Emniyeti Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü açıklamasına göre DEAŞ'ın 28 Haziran'da Atatürk Havalimanı'nda gerçekleştirdiği 45 kişinin şehit olmasına neden olan terör saldırısı ile PKK/TAK'ın 10 Aralık'ta Beşiktaş'ta düzenlediği 44 kişinin şehit olduğu terör saldırısının bombaları aynı cins, hatta aynı fabrikasyon çıkışlı. Bu tespit raporlarla sabit. Her iki saldırıda da RDX,TNT,PETN karışımı özel yapım bir patlayıcı kullanılmış. Fabrikasyon tipi olarak nitelendirilen bu patlayıcılar tahrip gücünü arttırmak için bir araya getiriliyor. Her üç patlayıcı da NATO standardı mühimmatlar ve sadece düzenli ordular envanterinde bulunuyor. (…) (Yeni Şafak)
Bildiğiniz üzere pazartesi günü Rusya Büyükelçisi Andrey Gennadiyeviç Karlov uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Bu zamana kadar saldırganın FETÖ'cü polis olduğu vb. detaylara vakıf olmuşsunuzdur. Onun için bu kısımları atlayarak bu suikast öncesi dünyanın durumuna bir bakalım.
Türkiye daha Beşiktaş saldırısının şokunu atlatmaya çalışırken Kayseri'de meydana gelen saldırı ülkeyi derinden etkilemiş, böyle havaları seven provokatörler memleketin her yerinden mantar gibi çıkıvermişlerdi. Türkiye bu psikoloji ile boğuşurken Pazar günü Türkiye'ye gelen Katar Emiri Temim bin Hamed El-Sani "Türkiye'ye zarar veren, bize zarar verir" ifadelerini kullanıyordu.
Yine aynı gün ise Suudi Arabistan yaptığı açıklama ile ABD'ye rest çekiyordu.
Hafta sonu bu gelişmeler yaşanırken Türkiye bir yandan da Halep'te yapılan tüm sabotajlara rağmen insanı yardım koridorunu canlı tutmaya çalışıyordu.
İşte bu bağlamda Türkiye, Rusya ve İran Dışişleri Bakanları Çarşamba günü Moskova'da buluşarak Suriye meselesini çözme kararı alıyorlar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun uçağı Moskova yolunda havada iken Rus Büyükelçiye suikast gerçekleşiyordu. Suikastten iki saat sonra da Milli Savunma Bakanı Fikri Işık Moskova'ya gidecekti. Aynı gün gelen bir başka haberde ise Genelkurmay başkanının Suriye sınırında sıfır noktasına kadar indiği sürpriz bir ziyaret yaptığını öğreniyorduk:
Yine saldırının ertesi günü Çin'i karadan Avrupa'ya bağlayacak olan Avrasya tünelinin açılışının olduğunu hatırlatalım.
Neyse ki saldırı sonrası Türkiye ve Rusya en yetkili ağızlardan olayın provokasyon olduğunu açıklıyorlardı:
“Rusya Federasyon Konseyi Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkanı Viktor Ozerov, "Rusya ve Türkiye Suriye'deki siyasi çözüm süreci başta olmak üzere ciddi anlamda işbirliğini geliştirmeyi başardı. Bunun sonucunda, Türkiye'nin Rusya'nın tavrını desteklemesi ve Türkiye'nin sınırdan petrol ve silah geçişini önlemek için aldığı önlemler oldu. Bu da, Suriye krizinin çözülmesi ve Rusya ile Türkiye'nin ilişkilerinin düzelmesini istemeyenlerin işine gelmiyor" dedi.”
“Rus Liberal Demokrat Parti Lideri Vladimir Jirinovski, "Batı bizim aramızı bozmaya çalışıyor. Bu suikast Türk-Rus ilişkilerini bozmaya yönelik bir provokasyondur" dedi.
“Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma'nın Güvenlik Komisyonu Başkanı Leonid Slutskiy de silahlı saldırının Türk-Rus ilişkilerinin bozulmasını yönelik provokasyon olabileceğini belirtti.”
Kısaca Rus makamları sıcağı sıcağına yaptıkları açıklamalarla her manada olayın farkında olduklarını belitmişlerdir. Onların bu beyanatları bize, Batılı bazı “müttefiklerimizin” geçtiğimiz haftalarda verdikleri tam tersi beyanatları hatırlatmıştır.
Bu koroya Amerikan düşmanlığı numarası üzerinde komik duran ve gizli İngiltere aşkı ayyuka çıkmış karanlıklar prensi Doğu Perinçek'te katılıyordu.
Saldırıdan çok kısa bir süre sonra ise bu kez başka bir saldırı haberi Almanya'dan geliyordu:
Hani şu bütün FETÖ'cülerin sığındığı Almanya'nın başkentinden.
Türk akımı doğalgaz boru hattı gerçekleşirse en çok bozulacakların başında gelen Almanya'dan.
Aynı Almanya'nın propaganda makinası DW daha birkaç gün önce Suriye savaşının yeni cephesinin Türkiye olduğunu yazarak müthiş bir kara propagandaya imza atıyordu:
Berlin'de meydana gelen saldırı herhalde bu cepheleri bir yerlere taşımanın ne kadar kolay olduğunu Almanlara göstermiş olmalı.
Yine ilginç bir zamanlamayla Kıbrıs Cumhurbaşkanı Akıncı saldırının olduğu gün verdiği verdiği bir mülakatta Cenevre son şans derken mülakatı yapan gazeteci ile Rusya konusunda şu diyalog yaşanıyordu:
“Cenevre'den referandum kararı çıkarsa Rusya'nın sonrasındaki süreci olumsuz etkilemesiyle ilgili bir endişeniz var mı?
- Cenevre'de olumlu bir sonuç çıkarsa bu olumlu sonucu en son noktaya kadar taşıyıp çözümü sağlayabilmek için herkesin olumlu davranmasını beklerim. Herhangi bir endişe ifade etmek istemem. Umarım bizi endişe ettirecek bir durum hasıl olmasın, arzumuz bu. Biz katkı bekliyoruz.”
Yine ilginç bir zamanlamayla saldırının yaşandığı gün Avrupa Birliği, Rusya'ya uyguladığı ekonomik ambargoyu 6 ay daha uzatıyordu:
Hürriyet gazetesi ise saldırının mesajının yanlış adrese gitmemesi için yine elinden geleni yapıyordu:
“Ankara'daki Rus Büyükelçi Andrey Karlov suikast sonucu yaşamını yitirmeden hemen önce, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Moskova'da bir tiyatro oyununu izlemek üzere yola çıkmıştı. Bu tiyatro oyununun yazarı, 19. yüzyılın başında Rusya'nın İran büyükelçisi olan Aleksandr Griboyedov'du.1829'daki bir diplomatik kriz sırasında elçiliği basan bir grup öfkeli İranlı, Rus büyükelçiyi öldürmüştü. Rus kaynaklar elçilik baskınının arkasında İngiliz ajanların olduğunu iddia etmişti. Bu ilginç tesadüfe, Financial Times'ın Moskova muhabiri Max Seddon dikkat çekti. Seddon'ın tweet'i yüzlerce kez paylaşıldı. Bazı Ruslar tweet'e tepki gösterirken, bazı Twitter kullanıcıları ise “Ankara'daki suikast Putin'e veya İran'a mesaj mı” yorumunu yaptı. Türkiye, Rusya ve İran'ın dışişleri bakanları bugün Moskova'da bir araya gelecek. Üçlü zirve, Suriye'deki krizin çözülmesi için kritik önemde.” (Hürriyet)
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Trabzon yaptığı konuşmada ilk defa olarak bu kadar açık bir ifadeyle savaşın adını koyuyordu:
"Onlar ister canlı bomba olsun, ister şu tür bomba olsun, bu tür bomba olsun. Onlar bitecek. Bu milet tarih boyunca Hilal, Haçlı zihniyetiyle nasıl mücadele ettiyse, bizler bu dar mevzide bunları rahatlıkla, Allah'ın izniyle halledeceğiz.".
Yeryüzünde fitne yaymakla görevli İngiliz BBC'nin olay için kullanmayı seçtiği fotoğrafın açısı, boyutları ve vurgusu ise herşeyi anlatmaya yetiyordu.
Arkasında Ortodoks manastırlarına benzeyen iki yapının resimlerinin önünde, yüzünde kızgın ifadesi, elinde tabancası ile bu kara kaşlı, kara gözlü Türk, Papa'yı vuran Ağca resmine benzemiyor mu?
Eskiden Türkiye'de de görev yapmış Pakistanlı bir diplomat altmışlı yıllarda şöyle söylemişti:
“Bir zaman gelecek ki, Türkiye Avrupa'nın boğazında kalacaktır. Yutmak isteyecek, yutamayacak ve kusmak isteyecek ama boğazından geri çıkaramayacaktır”.
İşte BTÖ'nün elindeki bütün taşeron terör örgütlerini Türkiye'ye karşı sahaya sürmesinin sebebi tam olarak budur.
Boğazlarına takıldık, nefes alamıyorlar ve yavaş yavaş takatten düşüyorlar…