“Halk-ı âlem” ile “Halk-ı du cihan” tabirlerinde geçen “halk” (خلق) aynı şekilde yazılır ve sözlükte üç anlamı vardır: 1) Yaratma, 2) Yaratılma, 3) Halk (insan topluluğu).
“Ahlâk” (اخلاق) kelimesiyle “halk” (خلق) kelimesi arasındaki irtibata da işaret etmek gerekir. Ahlâk, “seciye, tabiat, huy” gibi mânalara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Mustafa Çağrıcı'nın Ansiklopedi'deki ifadesiyle insanın fizik yapısı için halk, mânevî yapısı için hulk kelimelerinin kullanılır. Hulk ve ahlâk terimleri, iyi ve kötü huyları, fazilet ve reziletleri ifade eder. İyi huylar ve faziletli davranışlar hüsnü'l-huluk, mehâsinü'l-ahlâk, mekârimü'l-ahlâk, el-ahlâku'l-hasene, el-ahlâku'l-hamîde; kötü huylar ve fena hareketler ise sûü'l-huluk, el-ahlâku'z-zemîme, el-ahlâku's-seyyie gibi terimlerle karşılanır. (Mustafa Çağrıcı, Ahlâk, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c: 2, 1989: 3).
İnsan topluluğu manasında “Halk”, tüm yaratılmışlar gibi, “Hâlik” isminden meydana gelmiştir.
Halklar meslekler, coğrafya, iklim, örf, teknik gibi kültür etkenleriyle birbirlerinden farklılaşırlar. Din, bu farklılaşmaları temel ahlâk değerleri üzerinde tevhit etmek için gönderilir. Eğer din olmasaydı neyin ahlâk olup olmadığını idrak edilemezdi. Ahlâkın kaynağı “akıl”, “insan”, “toplum”, “doğa” değildir; ahlâkın kaynağı dindir.
Hz. Peygamber'e isnad edilen “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (Ahmed b. Hanbel, Müsned) beyanı Kur'an'da “Ve inneke le alâ hulukın azîm / Muhakkak ki sen; büyük bir ahlak üzerindesin” (68 Kalem 4) ayetinin de bir tefsiri gibidir. Din, peygamberi üstün (azîm) ahlâk timsali gösteriyor. Peki, Kant'ın üstün ahlâk timsali kim olabilir?
Yeryüzünün her yanında topluluklar, iyilik (maruf) eylemleri ortaya koymak ve kötülükten uzak durmayı başarmak konusunda ortak “ahlâk değerleri”ne bağlanmıştır. Örneğin “yalan söylemek”, “söze ve emanete hıyanet etmek” din ve milletleri farklı olan bütün halklarda nefret sebebidir. Demek ki ahlâkın milletleri de aşan bir üst değer getirdiği söylenebilecektir.
Ölüler ile diriler toplulukları için “halkı dü cihan” (İki cihanın halkı) denir. Belki “iki cihan” kavramına “dünya halkları” ve “ahiret halkları” şeklinde mana vermek de mümkündür. Çünkü ayette “O gün, her insan topluluğunu önderleri (bi imâmihim) ile birlikte çağıracağız” (17 İsra 71) ikazı bulunmaktadır. Bugün sevdiğiniz topluluk, ahir zamanda birlikte olmayı seçtiğiniz topluluğun ta kendisidir.
“Halk”ın cemiyet / toplum-içtima / kitle gibi kavramlardan farklı olduğuna dair bir diğer işaret de şu ayettir: “Elem tera ennallâhe halakas-semâvâti vel arda bil hakk in yeşe' yuzhibkum ve ye'ti bi halkın cedîd / Allah'ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk (halkın cedîd) getirir” (14 İbrahim 19).
Bu nedenle “Halka hizmet, Hakk'a hizmet” sayılır. Anlaşılacağı üzere “halk” kavramıyla andığımız topluluk, ahlâk değerleriyle yaşayan toplumdur. “Halk, ahlâkı olan topluluğu” ifade etmektir. Bir ahlâk değeri olmayan yahut ahlâkî değerlerini yitirmiş topluluklar, “halk” sayılamayacaktır. Bu tür topluluklar hakkında “cemiyet”, “toplum-içtima”, “kitle”, “yığın” terimlerini kullanabileceğimize yukarda değinmiştik.
Her toplumun yöneticisi vardır. Yöneticiler “seçkin”dir. Bir insanın topluma önder kılınması ilahi anlamda da seçilme demektir. Seçkinin toplum tarafından kararlaştırılarak “seçilmesi”, toplumun yöneticisinin Tanrı tarafından “seçilmesi” yahut tarihin / talihin / zümrenin zoru tarafından “belirlenmesi” arasında bir fark bulunmamaktadır. Her hal ve şartta bir topluluğa önderlik eden kişi, ilahi anlamda da “seçilmiş” kişidir. Topluluğun fertleri, “önder” kişiye emanet edilmiştir. Gündelik hayat içinde dahi bu kural caridir; “seçilmiş” kişilere en kıymet verdiğimiz varlıklarımızı (hayat, mal, namus) emanet ederiz. Şehirlerarası bir yolculukta “otobüs şoförü” gerçekte “seçilmiş” bir yöneticidir. Onu biz seçmedik ama o bize seçildi, itiraz da etmedik. Dolaylı olarak onu “biz” seçtik. Yöneten ve yönetileni aynı zeminde buluşturan değer, ahlâktır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi her toplum “halk” değildir; “halk” denilen toplum, “ilahî” olanı işaret eder. “İlahî” terimini “kutsal” kelimesinin karşılığı olarak kullanmıyorum. Halk'ı, insanların “ahlâk=hulk” değerleriyle toplum olması anlamında kullanıyorum.
Yeni bir dünya kuruluyor. Batı'nın bize dayattığı “toplum” modelinin “halk” olmayı varlığa çıkarmadığı artık görülmektedir. Halk olmaya çabalarsak, ahlâk değerlerinde buluşmak mümküne çıkacaktır.
Avrupa ve Amerika merkezli iktisadî-toplumsal sistem tıkanmıştır. Batı, kendi teknolojisinin, siyaset kurumlarının, ahlâkî ve kültürel anlamda yıkım kaynağı olduğunu idrak etmiştir. Orada, teknolojik üstünlüğü koruyarak Asya ile baş edilemeyeceğinin farkına varılmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nı bitiren kitlesel imha silahının Almanya üzerinde kullanılmaması dahi, Batı ırkçılığının, ahlâksızlığının, hukuksuzluğunun kanıtı olarak yeterli göstergedir. Batı'da insan hakları, siyasal temsil, teknoloji, gündelik hayat, tüketim toplumu, gözetleme kültürü üzerine eleştiri gün geçtikçe büyümektedir.
“Anadolu” da, “Horasan” da aynı anlama geliyor: Güneşin doğduğu ülke. Fiziki anlamda Anadolu, “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket”tir. Anadolu – Horasan – Turan'da ayağa kalkmak üzere büyük bir nüfus beklemektedir. Dünyanın merkezi, yeniden Selçuklu havzasıdır. Bu bölgede “biz” varız.
Bereketli topraklar, su / petrol / doğalgaz / çayırlar – meralar / yaylalar bizim “El”imizdir. Fütüvvet, Ahîlik ve Ehl-i Beyt bizdedir, bizimledir. Peygamberler bizdendir, bu coğrafyadadır. İki kıblegâh bu topraklardadır. Zemzem “Bu Ülke”nindir. Oturarak ibadet edenler Batı'da, rükû ve secde ederek ibadet edenler Doğu'dadır. Bu memleket bizim.
Doğu'nun ahlâkı, dini, tabiî kaynakları ve nüfusu karşısında Batı, Lemuel Gulliver kadar çaresizdir. Yaşlanmış bedene montajlanan teknoloji ve güç, cüceler (azgelişmişler) ülkesinde işe yaramaz kılınabilir. Ahlâklı bir azgelişmişlik, sanıldığının aksine zillet değildir, üstünlüktür. Yeni bir dünya için yeni bir halk gerekir. O halk biziz. Bahçe biziz, gül bizdedir.
peygamberler hep bizdeyse bizde sorun var demekki her gelen peygamber azgınlığı dizginlemeye yetmemişmademki batı çürümüş neden doğuda başı sıkışan batıya kaçıyo, yada neden müslüman değerlere en yakın yaşayan ülkeler hep batıda doğuda deği.batının arabasına bin teknolojisini kullan sıkışınca efendim sömürgecilikle elde edilen zenginlik e demezlermi adam olsaydın sömürtmeseydin kendini yani işimize geldimi batı tukakak arka ceplerimizde dolarlar yazılarınızı siyasi zorunlulukla değil dünyada şimdi burda yaşanan gerçeklere göre yazmanız gerekmezmi ?
Acizane,Kelimelerin anlamları çok önemli.Sizden öğreneceğimiz çok ince detaylar olduğunu düşünüyorum.Sevgi ve saygılar.