Bir insan hak, adalet ve emanet hasletlerine haiz değilse, işte o kimseden her şey beklenir. Günümüz insanının en temel sorunu galiba tam da burası.
Allah-ü Teâlâ yeryüzündekileri, gökyüzünü, insanın kendini, insana emanet olarak verdi. Emanete ancak emin olan kimseler sahip çıkabilir.
Kişi emin değilse, işte o zaman yeryüzü de gökyüzü de cehenneme döner.
Allah'ın en şerefli varlığı hiç şüphesiz insan. İnsanların en şereflisi ise yine şüphesiz ki, Hz Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Mekke-i Mükerrem'e günümüzün zifiri karanlığı gibi günler yaşamakta iken, Rebîullevvel ayının 12'nci gecesinde bütün müşriklerin dahi ‘El Emin' diye isimlendirecekleri, O(s.a.v) şereflilerin en şereflisi dünyaya teşrif buyururlar.
Hem müşriklerin zulmünden ber'î olmak, hem de artık devlet inşasının vaktinin gelmiş olması nedeniyle, yine Rebîullevvel ayının 12'sinde (622) Mükerrem şehirden, Münevver şehre hicret ederler.
Nebi'nin doğumu ‘bahar' anlamındaki Rebî ayında, hicret yine aynı ayın aynı gününde gerçekleşir. Bununla da kalmaz Rabbi'ne hicreti de, yine Rebîullevvel ayının 12'sinde (632)'dir.
İşte bir velâdete daha kavuştuk. İnşaallah bu vesilesiyle hak, adalet ve emanet hususunda bizim için yegâne örnek olan Efendimiz (s.a.v.) gibi olma gayretinde oluruz.
Bir Mü'min için kutlanacak tek doğum günü vardır. O'da Habib-i Kibriya'nın doğum günüdür. Bu ise, batılılardan edindiğimiz gibi pasta ve mumlarla değil, O'nu anlayarak, O'nun gibi olmaya gayret ederek ve o gün daha fazla salât-ü selam getirerek olsa gerek.
Allah Azze ve Celle emanet meselesinde, Kur'an-ı Kerim'de sıkça durur ve şöyle buyurur:
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler.” (Ahzâb 72)
“Kim emanete hıyanet ederse, kıyamet günü hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir”(Âl-i İmrân 161)
“Allah, size mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ 58)
“Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin” (Bakara 283)
“Allah'a ve Peygambere hainlik etmeyin” (Enfâl 27)
“O müminler öyle kimseler ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler” (Mu'minûn 8)
Allah-ü Teâlâ, Me'âric Suresinde münafıkların alametlerini sayarken, onların emanete ihanet eden kimseler olduğunu beyan buyurur.
Hz Muhammed (s.a.v.), kendisine iman etmek şöyle dursun, düşmanlık edenlerin bile kendisine “emin” dediği kişidir. Onlar gecesinde gündüzünde O'na düşmanlık eder, ama değerli eşyalarını da utanmadan getirip O'na emanet ederlerdi. Hicret esnasında bile onların emanetleri var idi kâinatın Efendisi'nde.
Osmanlı Devleti, “emin” unvanı almış memurlar tarafından yönetilen bir devletti. Mesela vergi dairelerine "rüsûmat emaneti" denilirdi. Bugün belediye denilen yerleri en çok oyu alanlar değil, kendisine "şehr'ül emin” ya da “şehremaneti" unvanı verilen kimseler yönetirdi.
Hepsinden de önemlisi, Osmanlı Padişahları'na göre halk, kendileri için bir “emanetullah” idiler.
Efendimiz (s.a.v.) Veda Haccı'nda, bize emanetleri sahiplerine vermeyi, kadınların ise erkeklere emanet olarak verildiğini hatırlattıktan sonra, “Allah'ın kitabı, Peygamberin sünneti ve Ehl-i Beyti” emanet olarak bıraktığını bildirirler.
Emanet; sahip çıkmak, korumak, muhafaza etmektir.
Şimdi herkes kendine sorsun, gerçekten ‘emin' miyiz? Sadece malımızı mı koruyoruz, yoksa Allah'ın emanet ettiği her şeye canımız pahasına sahiplik edebiliyor muyuz?
Kurda kuşa sahip mi çıkıyoruz, yoksa onları katletme yarışına mı giriştik?
Hayvanlara, tohumlara, bitkilere sahip mi çıkıyoruz, yoksa metalaştırıp zulüm mü ediyoruz?
Havaya, dağa taşa, konu komşuya, yetimlere, Suriye'den, Irak'tan, Somali'den, Afganistan'dan, Mısır'dan göçe mecbur kalmış muhacir emanetine sahip çıkıyor muyuz?
Sokaklara bir bakın hele, ne haldeler, sokak bize emanet değil mi?
Beden ve akıl emanetine ne dersiniz, sahip çıkıp, koruyup kolluyor muyuz?
Bize emanet edilen makam emaneti ve iş emaneti konusunda nasılız?
Ya çocuklarımız, ya da henüz doğmamışların emaneti şehirler, çevre, sular, toprak, hava, hâsılı dünyanın ahvali nasıl? Sahip çıkabilmiş miyiz emanete?
Devletin malı deniz mi? Çalıştığımız işverenin zamanı, malı mülkü, işi emanet değil mi? Ya kiraladığımız evler? Komşular, akrabalar?
Hadi ‘Ehl-i Beyt'in canına bir bir kıydık? Ya Kur'an ve sünnet ne durumda? Bu emanete sahip çıkabildik mi?
Hak, adalet ve emanet sadece birer kelime mi, yoksa hesaba çekileceğimiz insanlığın kaybedilmiş hasletler mi?
Ne dersiniz başa dönelim mi?
Veya yeniden iman etmeye, imanı sindirmeye ne dersiniz?
İdrak etmek üzere olduğumuz 12 Rebîullevvel'de yeniden mi doğsak ne?
Hoş geldin Ya Rasülullah!
OKUNACAK KİTAPLAR
Sîret Ansiklopedisi, Afzalur Rahman, İnkılab Yay. (6 Cilt)
İslam Tarihi, Kadir Mısıroğlu (3 cilt)