G-20 zirvesi sırasında Türkiye'deki büyük sermayenin üç temsilcisinin bazı beyanları medyaya yansıdı:
“Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir.” (Ali Koç)
“Geleceğimizi tehlikeye düşüren sonuçlar var. Bunu bugünden fark etmemiz gerekiyor. Değişme zorunluluğu yine karşımızda. Kapitalizm insanlık için istenen sonuçları vermedi, veremedi.” (Bülent Eczacıbaşı)
“Bir türlü azaltılamayan gelir adaletsizliği, terörün yolculuğunu hızlandırdı. Vahşi kapitalizme dur demezsek terörün yarın hangi başkentin kapısını çalacağını bilemeyiz.” (Zeynep Bodur)
Sermaye temsilcilerinin beyanları akademisyenlerce samimiyetsiz bulundu.
Korkut Boratav, “Kapitalizmi eleştirmek kolay iş. Yaptırımı olan bir şey değil. Bu arkadaşlardan kapitalizmi eleştiri beklemiyoruz. Soyut kapitalizm eleştirisi yerine mevcut sistemi eleştirsinler” dedi.
Doç. Dr. Ümit Akçay da şöyle demiş: “Sorunun kapitalizmde olduğu yönündeki açıklamalar, aktörlerin işleyişteki rollerini silikleştirmeyi amaçlıyor. Zenginler sorumluluğu dışarıya, aktörsüz bir sisteme atıyor.”
Sermayenin terörden korkusu hepimizi ilgilendirir.
Akademinin kapitalizmin sermaye temsilcileri tarafından eleştirisi karşısında kılını kıpırdatmaması ve “değişimi” yerel- ulusal ölçeklerde ele alması nasıl izah edilmelidir?
2000'li yıllarla yeni bir kapitalist evrilmeye uğradığımız söylenebilecektir. Artık kapitalist oyuncular dahi sermayelerinin hareketini kendileri belirleyemiyor, tahdit edemiyor. Çünkü kent rantı sermayeleşiyor, üretimde kalmak da akıl-dışı kılınıyor.
Eskiden sermaye yatırım yapacağı konu ve yerde güvenlikli alanlara sahipti.
Şimdi bu zırh yırtıldı. Sermaye “gelir adaletsizliği” ve “eşitsizlik” meselelerinin terörü beslediğine işaret ederken, akademi “Bill Gates de Amerika'da kapitalizmi eleştiriyor onun taşeron firmaları ise Çin'de en vahşi koşullarda sömürüyü sürdürüyor” diyor.
Kapitalizm, dünyanın tamamını kentleştirmeye uğratmak aşamasına gelmiş durumdadır. Sermaye dünyanın tamamı tarımdan çıkar ve kentleşirse kaynakların nasıl paylaşılacağı hakkında ufuksuzluğa yakalandı. Akademi ise dünyanın tamamının kentleşmesine geçmiş ezberleri nedeniyle karşı çıkamıyor. Bu çağda gıda-tarım dönemine dönmek gericiliktir, diyor.
Bir: Dünya nüfusunun tamamı kentleşmeye uğrar, insanlar bireysel kullanım için konut-otomobil talep ederse düğüm haline gelmiş mevcut hayat nasıl idame ettirilecektir?
İki: Teknoloji üretimin proletersizleştirilmesi (robotlaştırılması) sürecini tamamlarsa “emeğin ücretlendirilmesi” fikri çökecektir. Akademi bu meseleye nasıl cevap vermektedir?
Sanıyorum sermaye, tekno-uygarlığın kendini imhaya başladığının farkına varmış durumdadır. Akademik fikrin kapitalist toplumun geleceğini sınıf çatışmalarının içinden çıkacak mesihî bir insanlık idealine bağlamakta ısrarı, köhne kalıyor.
Sermaye, kendi sonunu getirecek tehdidi, artık işçi sınıfına özgülemiyor. Tam aksine sınıf olmayan bir yıkıcı öznenin tarihe çıktığına işaret ediyor: Terörizm.
Terörün kaynağının kapitalist ilerleme-kalkınma mitinin inşa ettiği üretim modelinden beslendiğini ifade etmesi, kapitalistlerin fikri öngörülerinin akademiden daha yukarıda olduğunu gösterir. Fakat bu öngörü meseleyi çözmeye yetmiyor.
Akademi, kapitalist dünya tasavvurunun içinden çıkamadığını, teorilerinin kapitalist teoriye bağımlı değişken sayılması gerektiğini itiraf etmiş oldu. Çünkü bu paradigmanın dışına çıkabilmeyi başaracak bir tefekkürle konuşamamaktadır.
Sermaye “vahşi kapitalizm” eleştirisiyle önümüzdeki dönemde beşerî emeğe ihtiyaç duymayan otomasyonun tamamlanacağına işaret ediyor. İşsizlik kitleselleşecek. Eğitim, çökecek. Bütün dünya dilenciye dönecek. Bir tarafta robotlarla üreten vahşi kapitalizm, diğer tarafta işsiz-gelirsiz kitleler.
Korku, kapitalizmin kendi kendini imha etmesiyle ilgilidir. “Haydin kurtuluşa” diyecek fikir gerekiyor.
Müslümanlar da bütün dünya nüfusunun kentleşmesi, üretimin otomasyonlaşması, işsizliğin büyümesi, kent yoksulluğunun tırmanması, mülkiyetin insanlar arasında eşitsizliğin düzenini kurması, cemaatik hayatın bozularak tekil hayat tarzlarının kitleselleşmesi karşısında tefekkür koyamadılar.
Otomobil ve konutu tekil hayat biçimlenmesi halinde konumlayan kapitalizmin önüne cemaatçi-toplumcu model çıkarmadan “Hayyalel Felah” denemeyecektir.
“Kenti durduran şehir” fikriyle telif edilecek “köycülük”, elindeki düşünce ağacını teslim edeceği kadroları bekliyor.
lütfibergen (@BergenLutfi) | Twitter