Katıldığım konferanslarda genellikle salondakilere bazı sualler yöneltirim. Cevaplar üç aşağı beş yukarı aynıdır. Aynı sualleri son katıldığım yurtta üniversitesi öğrencisi hanım kızlara da sordum. Hepsi benzer yaşta olan gençlerin cevapları şok ediciydi.
İlk sorum ‘Aranızda hiç ilaç kullanmayan var mı?' Cevap tümüyle ‘hayır!' Ya ‘bugüne kadar hiç doktora gitmeyen', o da yok.
Ailesi veya yakınlarından kanserden ölenler, üçte bire yakın. Ailesinde şeker hastalığı olanlar, neredeyse talebelerin yarısı. Evli tanıdıklarınız arasında çocuğu olmayan ve çocuğu olması için çabalayan var mı? İnanılmaz bir cevap: Yüzde otuz-kırk…
Tek teselli eden şey ise şimdilik aralarında hiç diyabetlinin olmamasıydı.
Toplumun genel ahvali bu kadar elim verici değilse de hiç de iç açıcı değil.
Batıya özellikle de ABD'ye bakınca biz daha iyi olabiliriz. Lakin Türkiye 40 Avrupa ülkesi içerisinde en çok ilaç kullanan ülke. 78 milyonluk Türkiye'nin ilaç kullanımı ile 1,3 milyar nüfuslu Hindistan'ın ilaç harcaması aşağı yukarı aynı.
Bu sonuç Hintlilerin sadece bizden daha fakir olmasından değil, bütün sefalet, necaset ve sömürüye rağmen sıhhatlerinin daha iyi olduğunun göstergesi.
Geçtiğimiz haftalarda Hürriyet gazetesinde utanç verici bir haber vardı. Hürriyet, OECD ülkeleri arasında en az sağlık harcaması yapan Türkiye'den utanç duyuyor. Biz de yılda 97,5 milyar yani 35 milyar dolar harcamaya yapan Türkiye'den rahatsızız.
Oysa bir milletin siyasi, kültürel, iktisadi, ilmi ve hatta dinî başarısı o toplumun sıhhatine bağlıdır. Hatta geleceği de. Eğer bir ülke sağlık için daha fazla bütçe ayırmak zorunda kalıyorsa, bu durum o ülkenin geleceğinin olumsuzluğuna işaret eder.
Yılda 790 milyar dolardan fazla sağlık (sadece ilaç 270 milyar) harcaması yapan ABD'nin bir geleceği var mı? Yok. Oysa ilaca 16 milyar dolar harcayan Hindistan'ı hâlen her türlü sömürüye rağmen müthiş bir gelecek bekliyor.
Ülkeleri kurtaracak olan şey, daha fazla sağlık harcaması değil, aksine haslığa yol açan nedenleri ortadan kaldırmaktır.
Endüstri toplumu için ‘haz toplumu' demekte bir beis görmüyorum. Hazzına tapan insanlar eğer Müslüman iseler, Allah-ü Teâlâ'nın canın, aklın, dinin, neslin ve malın korunması emrini istese de ifa edemez. Aksine hazzı yüzünden bu emanetler hususunda zaafa düşer, tıpkı bugün olduğu üzere.
Bu emanetleri korumanın ilk yolu, helâl gıdanın olmazsa olmaz şartı ‘tayyib gıda' ve koruyucu hekimliktir.
Günümüz dünyasında her ikisi de yok. Koruyucu hekimlik endüstrinin işine gelmez. Allah'ın tayyib bir beslenme emrettiğini Müslümanların kahir ekseriyeti de bilmez. Bileni de bunun ne manaya geldiğinden bihaber.
Bu tespitlerimizin her ikisi de ayrı bir yazı bahsi. Ancak şunu beyanda memur hissediyorum kendimi.
Bir gıda tayyib değil ise, helalliği şüphelidir. Her Müslüman haramların yanı sıra, şüphelilerden de uzak durmakla emrolunmuştur.
İnsanlar namaz için olduğu kadar, helâl ve tayyib beslenmeden de emrolundu. Namazdan ne kadar hesaba çekilecek isek, en az o kadar tayyib beslenip beslenmemekten de hesaba çekileceğiz.
Bir Müslüman toplum, Allah'ın emirlerinden bihaber yahut kasten uymaktan imtina ederse, Allah'ın gazabını üzerine çekebilir maazallah.
Tayyib gıda konusunda gazap nasıl üzerimize gelirin cevabını meraklı okur, Taha Suresi'nin 81'inci Ayet-i Celilesinde bulacaktır.
Ancak şunu belirtmek zorundayız ki, tayyibin sadece gıda için değil, aynı zamanda kıyafet, tüm ev eşyaları ve hatta meskeni dahi ifade edeceği kanaatini taşıyorum. Zira bunların tümü zikrolunan beş emanetin tümünün korunup korunmamasına yol açar.
Kuzey kutuplara yakınlığı nedeniyle hayli soğuk olan İskandinav ülkeleri çok zaman önce bina izolasyonunu zorunlu kılar. Aradan geçen sürede bu binalarda yaşayan kişilerde alerji ve cilt hastalıklarının arttığının görülmesi üzerine binaların hava almasını engelleyen izolasyonlar yasaklanır. Yani bizdeki gibi ısıdan tasarruf ömürden fedakârlık yok.
Mesele şu: İnsanın sıhhati ve hiçbir günahı olmayan gelecek masum neslin korunması. Bu hakikat endüstrinin de sahibi olan liberal kapitalizmin işine gelmez. Sıhhati yerinde olan toplumlar kimsenin tahakkümüne izin vermezler çünkü. Bu da onların huzurunu kaçırır. O halde sıhhatinizi kaybedip varınızı yoğunuzu ona harcamalısınız ki, hayırlı işlere vaktiniz kalmasın.
Yine mi anlatamadım?
Hocam ne güzel aydınlatıyorsunuz....Ne olur şu gıda terörününde önününe geçelim..... bizlerde üstümüze düşeni yapalım inşallah... biliçlenelim bu körü körüne gidişe dur diyelim... siz rehber hocalarımızla.... gün gelir... bununda üstesinden geliriz ALLAH'IN izniyle....inşaalah....saygılar...
buğday da, yaratılmış herşey gibi Allah'ın bir ayetidir. O halde GDO'lu buğday Allah'ın ayetini değiştirmek değil midir? Allah ayetlerini değiştirenleri affetmediğini haber veriyor.'... Allah'ın verdiği nimetleri, iyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz ! bunu yapanlar Allah'ın gazabına uğradılar...' (bakara 61) Hangi sanatkar eserinin bozulmasına/değiştirilmesine izin verir. Bütün alemlerin sahibi olan Allah, Tüm evrenin sanatkarı olan Allah, Tek güç sahibi olan Allah buna izin verir mi?
'Resulum kendilerine hangi şeylerin helal edildiğini sorarlar, de ki; bütün TAYYİB olanlar size helal kılındı' (Maide 4.) Diyanet; haram olan 4 şeyi sayıp, gerisi helaldir demekten vazgeçip, TAYYİB olmayanın HELAL olmadığını açıkça söyleyen Maide suresi 4.ayeti izah etmelidir. 'ıslah ediyoruz' yalanı ile fıtratı değiştirilen (tayyib olmayan) gıdayı sadece insana değil hayvanlara dahi yedirmek zulümdür/haramdır. O zavallı hayvanlar bu GDO'lu yemleri ölmemek için, mecbur kaldıkları için yiyor, eminim serbest kalsalar bu yemleri yemezler.
Diyanete, tarım bakanlığına sitesinden sorduğum ve henüz cevap alamadığım birçok sorunun cevabını yazınızda buldum. Allah sizden razı olsun. Diyanet, Tayyib gıda hakkında bir çalışma yapmayıp halkı bilgilendirmediği sürece ve devletin diğer resmi kurum ve kişilerini (biyogüvenlik vs..) tedbir almaya mecbur etmediği sürece vebal altındadır.' İslam labaratuvar dini değildir ' diyerek, özellikle bu çağın vebası olan GDO ve katkı maddeli gıdaları görmezden gelmeleri en hafifinden müslümanları aldatmaktır/ihanettir. 'bizi aldatan bizden değildir' ama yetmez, inşaAllah bizde aldanmayacağız.