Fatih D. Alkan

Uzakta bir ramazan

15.06.2016 05:41:47

Bu Ramazan biraz uzaklardayım. Bulunduğum yerdeki halkın geneli kendini Müslüman olarak tanımlıyor. Hemen herkes “Elhamdülillah Müslüman”.

Gece sahura kalktığımda pek çok evin ışıklarının yanmadığı için pek çok insanın sahura kalkmadığını anlamak zor değil. Ancak teravih ile imsak vaktinin birbirine yakınlığı ve insanların işe gitmesinden dolayı sahura kalkmaması bir ölçüde anlaşılabilir bir durum. Galiba kalkmadan gecenin geç bir saatinde sahurlarını yaparak yatmış insanlar. Ancak sahurun bereket barındırdığı galiba günümüzün ekonomik düzeni aracılığıyla erken saatte kalkmak zorunda kalan insanlarca unutulmuş.

Bulunduğum yer bizim memlekete çok benziyor. Burada da kahveler var ve evlerinden kahvaltılarını yapmadan çıkan insanlar, sabah ilk çaylarını poğaça eşliğinde buralarda içiyor. Ama garip bir durum var. Ramazan ayındayız ve kahveler açık. Elbette ki herkesin Müslüman olmak gibi bir zorunluluğu yok. Ancak Müslüman olmasa bile gözümün içine baka baka çaylarını yudumlamaları, çorbacıların dükkanlarının camlarına içeriyi göstermeyecek bir perde çekmemelerinden biraz rahatsız oluyorum.

Bağımlılıklarımız var. Bu bağımlılıkların en yaygınının ise sigara olduğu galiba bizim gerçeğimiz. Sadece kendimize değil, çevremizde bulunan hemen herkesi ya dumanıyla ya kokusuyla rahatsız eden, çocuklarımızın rızıklarını düşünmeden dumanına gömdüğümüz bir gerçek. Önümden giden kişinin havaya üfürdüğü sigara dumanı kişinin oruç tutmadığının göstergesi. Ancak geçmişte oruçluya yiyip içmediği için gösterilen saygının; o insanların çocuk ve torunlarınca gösterilmediği, hele ki aynı dine mensup olmalarının bile yetmediği bir gerçek. Bir çok kişinin bağımlılığının kölesi olması sonucunda sağlığını bahane ederek “ya sigara, ya oruç” ikileminde kaldığını da görüyoruz. Öyle ya; oruç tutamayacak kadar sizi rahatsız eden hastalığınız, sigaranızı yaktığınızda size zarar vermiyor mu?

Saatler akmaya devam ediyor. Yapmam gereken bir ödeme için bankaya girdiğimde farkediyorum ki kredi servisleri çok yoğun çalışıyor. Bankaların verdiği “Bayram Kredisi”, “Ramazan Kredisi” , “Bilmemne kredisi” adı altında uzayan seçeneklerle insanlar bankalardan kredi dilenir hale gelmiş. Bir çok ayet ve hadis ile Müslümanlara haram kılınmış olan faizi bankalardan dilenir hale gelmek çok acı. İbn Mes'ud'un naklettiği haliyle kesin bir şekilde bizlere yasaklanmış olan şu Hadis'i bilen bir Müslüman nasıl olur da bu bataklığa sapar, anlamak pek de mümkün değil: “Hz. Peygamber ribâyı (fâizi) yiyene de, yedirene de lânet etti” (Müslim, ts.: Müsâkât 25; Ebu Dâvud,ts.: Büyû 4; Tirmizî, 2001: Büyû 2; İbn Mâce, ts.: Ticârât 58).

Saatler öğle vaktini geçtiğinde insanlar biraz daha sinirli oluyor. Sanırım açlıkla bir ilgisi var. Ancak oruç tutmayı sadece bir şey yememek, içmemek ve cinsel ihtiyaçlarının karşılanmamasından ibaret saymak gibi bir durum sözkonusu. İnsanlar genelde birbirleriye bağırarak konuşuyor, karşısındaki anlamadığında veya istedikleri gibi davranmadıklarında küfrediyorlar. Bindiğim bir toplu taşıma aracında trafik ışığına takılıp kalan şoföre trafik kuralına uyduğu için küfredene rastlamak çok acı. Ne oldu da bildiğimiz kadarı ile çok zarif beyefendiler, hanımefendiler olan büyüklerin böyle saygısız, bencil, vurdumduymaz çocukları, torunları oldu?

Yaz mevsimi olduğu için buralarda şu anda 17 saati aşan süreyle oruç tutuluyor. Elbette ki insanların ellerinde yeme, içme gibi bir çok imkanı var olduğu halde bu imkanlarından Allah için infak etmeleri çok güzel.

Akşam yaklaşırken evsiz barksızlar, evine varamamışlar,  yerinden yurdundan edilmiş bir çok dindaşımızın iftarını yapabilmeleri için hazırlıklar yapılmış, masalar kurulmuş ve bazıları yerel yönetimlerce, bazıları hayır sahiplerince kurulmuş pek çok sofra gönlümüzü şenlendiriyor. Bir huzur havasının hakim olması, Kur'an tilaveti dinleyenleri tefekküre daldırmış durumda. Vakit yaklaştıkça gözüme bazı çocukların itilip kakıldığı, sıradan çıkarıldıkları ve onlara yemek verilmediği çarpıyor. Bu iftar sofraları sahi niçin kuruluyor? Eğer o garip, evsiz barksız, yetim çocuklar bu sofralardan yararlanmayacaksa kim yararlanacak? Bulunduğunuz yerin ihtiyaç sahibi olmayan önde gelenleri yiyecekse kaldırın o sofraları? Demek ki bu sofralar “desinler” amaçlı kurulmuş. O yetimin, gözü yaşlı küçüğün derdine çare bulamamışsanız nerede kalmış sizin tutuğunuz orucun, verdiğniz iftarın hasenesi?

Allah kabul ederse iftarlarımızı açtıktan sonra şöyle bir manzara ile karşılaşıyorum: Bulunulan yerin yerel yönetimi bir ramazan eğlencesi tertiplemiş. Tertiplenen eğlencelere teravih gibi sünnet-i müekkede olan bir namazın kılınmasına engel olduğu için pek sıcak bakmam. Ancak yatsı ve teravih öncesinde yabancı oluduğum bu yerin eğlence anlayışının da İslam ve Ramazan ruhuna uygun olup olmadığını görmek, belki bizdekilerden bir farklılık vardır ümidiyle katılıyorum. Ancak hayretim arttıkça artıyor. Lise ve üniverisite çağlarında olan genç kızlarımızın tatil belgelerindeki animasyyon gösterilerinin bir benzerini yarı çıplak vaziyette sergilemeleri bilinçlerin nasıl iğfal edildiğini veya iğfal edilmeye çalışıldığını gösteriyor. Sabahtan akşama kadar bir çok helalden vazgeçerek orucunu tutan kişilerin iftar sonrasında bu eğlenceyi izlemeye bir kaç saniye bile olsa mahkum edilmesi  çok acı.

Bulunduğum yerde bulunan camiye teravih namazı için girdiğimde ise başka bir sürpriz bekliyor beni. Camiye girdiğimi zannettiğim yerin bir kilise olduğu zannına kapılıyorum. Arkada bir kaç sıra kiliselerdeki gibi oturaklar ile donatılmış, bir çok kişi bu oturaklarda verilen vaazı dinliyor. Vaizi görünce bulunduğum yerin cami olduğuna kanaat getirerek saflardan birine oturup ezan vaktinin gelmesini bekliyorum. Ancak camilerin ne zaman bu hale geldiğini de merak etmiyor değilim. Hangi müctehid vermiştir sandalyede oturarak namaz kılmanın hükmünü? Ve namazda yanında gün boyu içmediği sigara adedince sigara içenin, yediği sarımsak ve soğan kokularıyla yanındakileri rahatsız edenlerin arasında namaz kılmak ise insana huzur vermekten çok uzak. Bu kul hakkı değil midir? Kul hakkı sadece maddi olarak birine zarar vermek olarak algılandığı sürece verilen rahatsızlık kul hakkı olarak görülmeyecektir.

Bu arada sanırım nerede olduğu merak ettiniz? Siz neresi derseniz oradayım.

 

 

YORUM YAP