Diplomasi ve uluslararası ilişkiler konularında kafa patlatıyorsanız bilmeniz gereken olmazsa olmaz konulardan birisi de askeri teknolojilerdir. Bu konuyu atlarsanız dünya olaylarını anlamanız zorlaşır, analizleriniz yarım kalırsınız, gelecek kurgulamasında zorlanırsınız.
Uzunca bir süre önce Mısır'ın satın aldığı Mistraller konusunu yazmıştık.
Türkiye Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ihtiyacını karşılamak üzere sürdürülen Milli uçak (ve çıkarma) gemisi için imzalar atıldığında tarih 8 Mayıs 2015'i gösteriyordu. Bu imzaların atılmasında sadece 5 ay sonra bu kez Mısır 1 değiş tam 2 tane benzer gemiyi hem de hazır olarak Fransa'dan tedarik ediyordu.
Konuyu 24 Mayıs 2016 tarihli “Mısır'ı Mistralleri ve Akdeniz'in laneti” başlıklı yazımızdan hatırlatalım:
“2011 yılında Fransa ile Rusya arasında yapılan antlaşma ile 2 Mistral sınıfı havuzlu çıkarma ve helikopter gemisi Rusya için üretilmeye başlanmış ama Ukrayna krizinin ardından Fransa satışı askıya almıştu. Bunun üzerine Rusya kendisi için üretilen Mistral gemilerinin yabancı ülkelere satışını yasaklamıştı. Rusya Devlet Başkanı Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Hollande 5 Ağustos 2015 günü yaptıkları telefon görüşmesinde, iki ülke arasında imzalanan ve 2 Mistral savaş gemisinin teslimatını öngören sözleşmenin sona ermesi konusunda anlaşmış ve Fransa 900 milyon Euro'luk tazminatı Rusya'ya ödemişti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya'nın Mistral helikopter gemileri krizinin çözülmesinden memnun olduğunu ve tazminat olarak "Çok iyi paraların" elde edildiğini bildirmişti.”
Yani Türkiye uçak gemisi projesine başlar başlamaz, Fransa ve Rusya adeta bir araya gelerek Rus gemilerini Mısır'a hazır olarak vermişlerdir.
Türkiye'nin İspanyol dizaynı kendi üretimi gemi ile Mısır'ın Fransız malı gemilerinin resimlerinde ki benzerliklere bakmak bile bazı şeyleri anlamak için yeterlidir.
Ve şu soruyu sormuştuk:
“Şimdi bir Akdeniz düşünün. Fransız malı helikopterli çıkarma gemileri olan bir Mısır, AB ve ABD'nin kim önce işgal edecek yarışı yaptığı bir Libya, bölgede dolanan ABD ve Rus donanması, güçlü bir donanma kurmaya çalışan Kıbrıs Rum kesimi, parasını Suudi Arabistan'ın ödeyeceği 3 milyar dolarlık Fransız silahı alacak bir Lübnan (her ne kadar Suudi Arabistan Lübnan hükümetinin Hizbullah'a yakın durması nedeniyle bu silah ticaretini iptal etse de bir göstergedir), içten içe kaynayarak yönünü bulmaya çalışan bir İsrail, İsrail'in Güney çıkış noktasında Mısır'ın iki adasını satın alan Suudi Arabistan (İsrail'in Akdeniz limanlarından güneyde Akabe körfezine bir kanal/hat oluşturarak Çin'e petrol/doğalgaz tanker hattı oluşturma olasılığına karşı), kendi havuzlu çıkarma ve uçak gemisini inşa eden Türkiye ve uzun süre sessiz kaldıktan sonra son birkaç haftadır delirmişçesine etrafa tehditler yağdıran, 3. Dünya savaşından bahseden bir İngiltere.”
Şimdi bu resme geçtiğimiz aylarda Yunanistan'dan gelen şu haberi de ekleyelim:
“Yunanistan Savunma Bakan Vekili Fotis Kouvelis, ülkesinin finansal kiralama yoluyla 5 yıl için Fransa'dan iki savaş gemisi alacağını söyledi.Kouvelis, katıldığı bir televizyon programında konuya ilişkin haberleri teyit ederek, "Fransa'nın finansal kiralama yoluyla bize iki fırkateyn sağlayacağı doğru, sonraki adım iki fırkateyn daha almak olacak." ifadelerini kullandı. “ (21 Nisan 2018)
Yunanistan'a gemi kiralayan ülke ile Mısır'a 2 adet helikopterli çıkarma gemisi satanın aynı ülke yani Fransa olduğu dikkatinizi çekmiş olmalı.
Peki bu gemi kiralama haberinin gelmesinden bir kaç gün önce ne olmuştu?
“Suriye'de Esed'i bahane eden birçok ülke, enerji koridorunun tam göbeğindeki Doğu Akdeniz'e yığınak yapıyor. Gelişmeleri dikkatle izleyen Türkiye ise sınırlarının dibinde yürütülen faaliyetleri adım adım takip ediyor. Deniz Kuvvetleri hem tansiyonun yükseldiği Doğu Akdeniz'de hem de Ege'de tam teyakkuz haline geçti. Türk Donanması, kıta sahanlığında bir oldu-bittiye izin vermemek için bölgede en az 14 gemiyle 7/24 seyir halinde. (...) Türkiye, 2021 yılında yapımı tamamlanacak TCG ANADOLU uçak gemisiyle denizlerdeki gücünü taçlandırmaya hazırlanıyor. 231 metre boyundaki TCG ANADOLU, Donanma'nın amiral gemisi olacak. Devasa boyuttaki çıkarma gemisiyle istenildiği zaman uzak coğrafyaya kapsamlı askeri güç takviyesi mümkün olacak.” (16 Nisan 2018)
İşte bu amiral gemimiz Mısır'ın benzer gemilerinin aksine dikine kalkan ve inebilen F-35 uçakları sayesinde uçak gemisi olmaktadır.
F-35 meselesinin aslında ne olduğunu ortaya çıkıyor değil mi?
Ama bitmedi. Bazı haberleri hatırlamaya devam edelim:
“İsrail'in en büyük gazetesi Jerusalem Post, ilk Türk yerli uçak gemisi ihalesinin tamanlanarak projenin hayata geçirilmesi yolunda ilk adımın atılmasının İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin tüm güvenlik hesaplamalarını altüst ettiğini yazdı. (...) Jerusalem Post'ta Michael Tanchum imzasıyla yayınlanan yazıda, Türkiye'nin bu kararla Doğu Akdeniz'deki dengeleri değiştirme yolunda önemli bir adım attığı belirtilerek, “Türkiye, uçak gemisi olarak da fonksiyon görebilecek olan çok amaçlı amfibi saldırı gemisi ihalesini tamamlayarak Doğu Akdeniz'de potansiyel olarak beklenmedik bir deniz üstünlüğüne kavuştu” denildi. Gazete, bu kararla beraber İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın tehdit algılarının arttığını kaydettikten sonra, “İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın tehdit algılamalarının artması, İsrail'in doğalgazını daha önce planladığı şekilde Güney Kıbrıs'taki LNG terminali üzerinden Yunanistan yoluyla Avrupa'ya mı, yoksa denizaltından bir boru hattıyla Türkiye'ye mi sevk edeceğine ilişkin kararını etkileyecek” diye yazdı.” (5 Şubat 2014)
F-35 savaş uçakları geçtiğimiz aylarda yine gündemdeydi:
Ve işte konunun özü olan haber:
“İsrail basınından Haaretz'e konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili, İsrail'in F-35'lere sahip tek Ortadoğu ülkesi olmayı hedeflediğini ve bu nedenle Türkiye'ye gönderilecek F-35'ler konusunda ABD ile yakın temas halinde olduğunu bildirdi. Hürriyet'te yer alan habere göre, yetkili, F-35'e ilişkin detayların diğer ülkelere sızmasından ve İsrail ordusunun bölgesel rekabetleri nedeniyle F-35'lerin kapasitesinin yükseltilmesi konusunun Türkiye ile paylaşılmasının önüne geçmek istediklerini aktardı.ABD ve İsrail arasında söz konusu görüşmelerin merkezinde F-35'lerin kapasitesinin yükseltilmesine ilişkin teknoloji transferi bulunuyor. İsrail, ABD ile görüşmeleri resmi olarak reddetse de Türkiye'ye gönderilecek F-35'lerin teslimatı konusunu yakından takip ettiği biliniyor. İsrail Savunma Bakanlığı'ndan yetkililer, Türkiye'nin F-35'lerin üretimine yatırım yapan az sayıda ülkeden biri olmasına nedeninyle Türkiye'ye 100 F-35'in teslimatının önüne geçmenin oldukça güç söylüyor.” (28 Mayıs 2018)
Yani kısaca:
İsrail bölgenin en güçlü donanmasına sahip Türkiye'den yeteri kadar korkmakta iken üstüne üstlük buna 2 uçak gemisi eklenmektedir. Bu bağlamda kendisine bölgede bariz bir hava üstünlüğü sağlayan F-35 uçaklarının Türkiye'ye verilmemesini istemekte, durduramaz ise en azından bazı hassas teknolojilerinin uçaktan çıkartılmasını ve İsrail'in hava üstünlüğünün devamını istemektedir.
Tabii aslında İsrail açısından en güzeli Türkiye ile Amerika'nın tamamen birbirlerinin boğazına yapışmasıdır.
Çünkü bölgede oyun çok büyüktür.
Bu haberi de not etmekte fayda bulunmaktadır:
İşte “rahip” Brunson bu büyük oyunda ileri geri oynanan bir piyondur ve belki de özgürlüğüne kavuşacakken Amerika'da aptallıklarından farkında olmadan siyonistleştirilmiş Hristiyanların başını çektiği lobinin kurbanı olmuştur. Şu andan itibaren oynanan satranç oyunda ki değeri piyonluktan fil olma seviyesine yükselmiştir ve bu adamın Türkiye'de başına bir şey gelmesi durumunda siyonist lobinin bütün duaları gerçekleşecektir.
Peki Türkiye ABD ile oluşan bu krizlerden ve çıkarılan yasalarla konan Amerikan silah ambargolarından sonra bu dikine kalkan ve inen F-35 uçaklarını teslim alamaz ise TCG Anadolu gemisinin üzerine hangi uçağı koyacaktır?
Türkiye bu konuda boş mu yakalanmıştır?
İşte burada askeri projeleri yakından takip etmenin uluslararası ilişkilerde verdiği ipuçlarını gösteren bir detayı dikkatinize sunalım:
TCG Anadolu projesine başlandığında orjinal dizaynında (İspanyol Juan Carlos LPD sınıfı) geminin burnunda yer alan ve “sıçrama pisti” diye tabir edilen (yukarı doğru eğimli burun) kısım istenmemiş ve burnun düz olması kararlaştırılmıştı. Çünkü F-35'ler kalkışları itibariyle böyle bir burna çok fazla ihtiyaç duymamaktaydı.
Ama ne olduysa bir süre sonra bu karardan geri dönülmüş ve gemiye yeniden sıçrama pisti konulmasına karar verilmiştir.
Herhalde anladınız ne demek istediğimizi. Daha bu geminin planlama aşamasında bir şeylerin ters gidebileceği ve F-35'lerin teslim alınamayabileceği / geciktirilebileceği / pazarlık konusu yapılabileceği konusu gündeme gelmiş olmalı ki planlama başka bir uçağında bu gemide konuşlandırılabilmesi imkan verecek şekilde yeniden değiştirilmiştir.
Özellikle uçak gemisi olan 4 BRICS ülkesinden üç tanesi Rus uçak gemileri ve bu gemilerin üzerinde de çoğunlukla Rus savaş uçakları kullandıkları için bu tür pisti tercih etmektedirler.
F-35 konusu aslında hem ABD hem Türkiye için çok büyük bir ikilem oluşturmaktadır.
Bu ikilemin ABD kısmı şudur:
Bu uçağı Türkiye'ye vermeleri durumunda bu uçağın bütün hareketleri ve nerede olduğu anlık izlenebilecektir çünkü bu uçak adeta bulut tabanlıdır. Eğer F-35'ler verilmez ise Türkiye bu uçağı muhtemelen Rusya'dan ya da Çin'den temin edecektir ki o zaman ABD bu uçakları anlık izleme ve belki de istediğinde kilitleyebilme yeteneğini kaybedecektir.
Aynı durum tersinden Türkiye içinde geçerlidir ve bu uçakları alarak bir nevi anahtarı ABD'ye verirken almaması durumunda teknolojik olarak komşu ülkelere karşı geride kalacaktır.
Bu konularla ilgili yakın tarihimizde İsrail'den alınan Heron insansız hava araçlarının bizden önce İsrail'e istihbarat verdiğinin farkına varılmıştır. Diğer yandan Türk F-16'ların kaynak kodlarını çözerek uçağı Amerikanın kontrolünden çıkaran ve diğer kritik bazı savunma projelerinde çalışan ASELSAN mühendislerinin başına gelenler malumunuzdur.
Pakistan'a sattığımız ilan edilen 30 adet ATAK helikopterinin aslında satılamadığı / izin beklendiği (helikopterin motor hakları nedeniyle) ortaya çıkmıştır:
Son gelişmeler ışığında ABD'nin bu izni vermesinin ne kadar mümkün olacağını hep birlikte göreceğiz.
Öte yandan izin verme ve vermeme durumlarının çok basit bir denklem olmadığı konusunda aşağıdaki tabloyu da dikkatinize sunalım.
Türkiye'nin silah teknolojileri ve lisanslama üzerinde çok ciddi olarak çalışmak zorunda olduğunu ve çalıştığını düşünüyoruz.
Türkiye kritik teknolojileri geliştirene kadar silah alımlarında her düşmanı dikkate aldığı izlenimi vermektedir.
Klasik bir NATO üyesi olarak zaten Rusya'ya karşı (en azından kağıt üzerinde) savunması varken bunu EUROSAM füzeleri ve belki de Patriot'lar ile pekiştirmeye çalışırmakta diğer yandan gerektiğinde ABD ve NATO “müttefiklerine” karşı kendisini korumak için S-400 füze sistemlerini almaya çalışmaktadır.
Belki bu hava savunma şemsiyesine bir süre sonra Çin yeniden dahil edilebilecektir.
Bölgemizde durumun ciddiyetini ve anlık değişen denklemleri gösteren birkaç haberlerle bitirelim:
Vaktiyle ülkemizde Erbakan Hoca’nın çalışmalarıyla ( mekanı cennet olsun) motor yapımı gerçekleştirildi...80 beygirlik motor ilgili aksamı güçlendirilerek 800 beygire çıkarması çok zor olmasa gerek diye düşünüyoruz...ayrıca Erbakan Hoca uçak motoru yapımını gerçekleştirdiğini ve Celal Bayar’dan seri üretim için izin istediği yazıyı gören Ergüder Gediz açıklıyor... motor yapacak bir yiğit yok mu? hala motor haklarından dolayı satışı için izinden bahsediyoruz....
Yoksa ...bu gazete haberleri sayesinde birileri önce buralardan oralara hükümet adına sinyaller gönderiyor...hükümeti kendine güvensiz ve karşı tarafın muamelesine hazır hale getirmiş konumuna mı düşürüyor diye sormadan edemedim? Bu gibi konularda ketum, kararlı ve özgüvenli olmak gerektiğini düşünüyorum....devletin plan ve proğramını gazetelerin malzeme yapmasına izin vermek ne kadar doğru?
Bu Oğuz dediğiniz -açıklamayı yapan yetkili midir? - kim merak ettik ...Türkiye’nin lehine mi bunları söylüyor şüphe ettik...bu şahıs açıklamalarıyla karşıdan ikinci sınıf muameleyi kabullenmiş durumda görünüyor...böyle açıklamaları yapmak için çok aceleci davranmanın mı? Ayrıca karşı cephe bizi tartıp öyle adım atıyor...bu açıklamalar tartıda hafife alınmamız için yapılabilecek en büyük kötülüktür...
Rusya kendisi içinsipariş verdiği fırkateynler için Fransa anlaşmayı bozup satmama kararı aldığında yasak getirip tazminat ödeyebiliyor ve bunu da “yüklü bir miktar aldık” diyerek kazançlı çıkıyorsa biz im bu namertliğe bir cevabımız olmayacak mı? İncirlik ne güne duruyor?
Yazı tamamen bitmeden ortasında bunu yazmak istedim: keşke TCG Anadolu’nun burnunun önceki ve sonraki tercihimizin dışında daha okkalı alternatifimiz olsaydı ancak biz biliyoruz bu gavur ( bu tabiri kolay kolay kullanmam canım yandığı için kullanıyorum) münafık milletinin anlaşmalarına sadık kalmayacağınızı yeni bir şey değil..peygamberimiz zamanında da özellikle anlatılmış...tarihimizde de aynı yılan deliklerinden defalarca sokulmuşuz...asıl yazmak istediğim şey ;
kisa zaman icinde uzun soluklu iki yazi yazmaniz biz okuyucu ve takipcileriniz icin buyuk lutuf. israrla ve severek takip etmekteyim lutfen uzun aralar vermeyiniz