“Anayasalar yasa değil toplumsal sözleşme ve mutabakat metinleridir. Bu da toplumun bütününün tatminini gerektirir.”
Yukarıdaki ifadeyi kullanan siyasi liderin “toplumsal sözleşme” kavramıyla Rousseau'nun “Toplum Sözleşmesi” eserine atıf yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Rousseau'ya atıf yapma ihtimali son derece yüksektir. Çünkü Rousseau, toplum sözleşmesiyle toplum üyelerinden her birinin bütün haklarıyla birlikte kendini egemen'i inşa etmeye adaması gerektiğine işaret eder. Rousseau'da sözleşme fikri, Jean Bodin, Thomas Hobbes gibi yazarların sözleşme fikrinden farklıdır. O'na göre toplumun her ferdi, sözleşmeyle bütün varlığını genel iradenin emrine verir. Siyasal toplumu varlığa çıkaran toplum sözleşmesi, bütün şahısların birleşmesiyle meydana gelen bir tüzel şahıs yaratır. Rousseau'ya göre yasama, temsili demokrasiyle kurulamaz. Siyasal toplumun oluşumuna halkın bütün fertleri katılmalıdır. Yasama münhasıran halkta saklıdır. Rousseau, radikal doğrudan demokratik yönetim şeklini savunmaktadır. Rousseau'ya göre “Bu birlik sözleşmesi, o anda sözleşmeyi yapanların kişisel varlığı yerine, toplumdaki oy sayısı kadar üyesi olan tüzel ve kolektif bir bütün oluşturur. Bu bütün, ortak benliğini, yaşamını ve istemini bu sözleşmeden alır” (Jean Jack Rousseau, Toplum Sözleşmesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015: 15).
Sanıyorum bahsi geçen siyasi lider Rousseau'nun fikirlerini parçacı bir yaklaşımla ele almaktadır. Çünkü Rousseau'ya göre “Egemenlik hangi nedenden ötürü başkasına aktarılamazsa, yine aynı nedenlerden temsil de edilemez. Egemenlik başlıca genel isteme dayanır, genel istemse temsil olunamaz. Ya genel istemdir, ya değildir. İkisinin ortası olmaz. Buna göre, milletvekilleri milletin temsilcileri değildirler ve olamazlar. Olsa olsa geçici işlerin görevlileri olabilirler. Hiçbir kesin karara da varamazlar. Halkın onaylamadığı hiçbir yasa geçerli değildir, yasa sayılamaz. İngiliz halkı kendini özgür sayıyorsa aldanıyor” (Rousseau, 2015: 90). Görüleceği üzere Rousseau'ya referans veren Milli Görüş'ün hedefindeki meclis ile filozofun meclisi arasında temelden farklılıklar bulunmaktadır.
George Jellinek de Rousseau'nun fikirlerinin Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin kaynağı olmadığını iddia etmektedir.
Jellinek'e göre ‘Toplum Sözleşmesi'nde yalnızca bir koşul söz konusudur: Bireyin haklarının tümünün topluluğa naklinin tamamlanmasıdır. Birey devlete dâhil olduktan itibaren artık haklarından birini dahi kendinde tutup alıkoyamaz. Hakların doğasından ötürü, kişi sahipleneceği her şeyi, yasa tarafından kısıtlanamayan ve kısıtlanmaması gereken ve böylece kendi sınırlarının biricik hâkimi olan genel iradeden [volonté générale] devralır. Mülkiyet hakkı bile, devletin tanıdığı imtiyazın verdiği güçle bireye ait olur. Toplum sözleşmesi, devleti, o devletin mensuplarının varlıkları üzerinde efendi kılar. Kişiler mülkiyet sahipliklerini, kamu mülkiyetlerinin emanetçisi gibi sürdürürler. Medeni özgürlük, bireyin yurttaş olarak yükümlülüklerinin hesap edilmesinden arta kalan ne ise odur. Egemen gücün uyruklarına güvence göstermesi gerekmez.
Yine Jellinek'e göre insanı toplum içine alan ve egemenin hakları üzerinde bir sınırlama oluşturan, aslî/kökensel/temel [ursprünglich/original] bir hak kavramı Rousseau tarafından yadsınmaktadır. Tüm insanlar üzerinde bağlayıcı olabilecek temel bir yasa yoktur. Egemen varlığın, bozamayacağı bir yasanın boyunduruğuna girmesi politik bütüne aykırıdır. Rousseau'ya göre fertlere ait özgürlükler de devlete karşı ileri sürülemez. “Her şeyden önce din özgürlüğü bu kapsamdadır. Zira egemen tarafından maddeleri saptanmış olan medeni dini kabul etmeyen kişi, sürgün edilebilecektir.” Medeni dini kabul ettiklerini beyan edip de bu inanca aykırı davrananların ölüm cezasıyla cezalandırılmaları gerekir. Örneğin Kilise dışında kurtuluş olmadığını söylemeye cesaret eden kişinin, medeni dini kabul etmediği sabit olduğundan devletten kovulması gerekir. Halkı bölen siyasi örgütler de kamu iradesinin gerçek ifadesini engellemektedir. Bu nedenle himaye edilmez (George Jellinek, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi Üzerine - Modern Anayasa Tarihine Bir Katkı, Pinhan Yayınları, 2017: 37-40).
Jellinek, Rousseau'nun fikirlerini verdikten sonra şu değerlendirmeyi yapar: Rousseau, bireylerin özgürlüğünü, katî sınırları olan dokunulmaz bir alan olarak garanti eden bir düşünceyi katiyetle reddetmektedir. Oysaki haklar bildirgesi, devlet ile birey arasında itimada dayanan sınırları çizmektedir. Yasa koyucu en baştan kendisini belirlemiş olan ve sonrasında “insanın doğal, vazgeçilmez ve kutsal hakları” vasıtasıyla belirleyecek olan bu sınırları daima göz önünde tutmak zorundadır. Dolayısıyla Toplum Sözleşmesi kitabının ilkeleri, her hak bildirgesiyle tezatlık içermektedir. Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi ilkelerinden bireye özgülenmiş bir hak kavramı ortaya çıkmaz. Tam aksine, ondan hukuk vasıtasıyla kısıtlanamayacak şekilde ortak iradenin her şeye kadir olduğu kavrayışı husule gelir. Toplum Sözleşmesi'nde işlenmiş fikirler, esas itibariyle Bildirge'nin bazı cümleleri üzerinde belli bir derecede etkili olmuştur. Fransız Bildirgesi, kökeni itibariyle Toplum Sözleşmesi'ne tezattır. (Jellinek, 2017: 41).
Kısaca, Türkiye'de Rousseau'ya referans vererek demokrasi savunusunun yapılamayacağını söyleyebiliriz. Rousseaucu “sözleşme” kavramı her yasanın halkın iradesine sunulmuş olmasını gerektirmektedir. Rousseau temsili demokrasi'yi kabul etmediği gibi, egemenliğin bölünmesini de kabul etmez. Yani Montesquieu'nün öngördüğü gibi yasama, yürütme ve yargı ayrımının yapılmasına da karşı koyar. Her yasanın referandumla ve oy birliğiyle çıkarılması anlamına gelen “doğrudan demokratik sistem”in toplumu menfaat gruplarının tükenmez çatışmalarına itekleyeceği, milli birliği parçalayacağı ortadadır.
Rousseau'nun demokrasi hakkındaki düşünceleri de pek anlaşılmamış gibidir. Çünkü “Temsilci seçme düşüncesi yenidir (…) Eski cumhuriyetlerde halkın hiçbir zaman temsilcisi yoktu, halk bu sözcüğü bilmezdi bile (…) Yasa, genel istemin kamuya bildirilmesinden başka bir şey olmadığına göre, yasama yetkisinde halkın temsil edilemeyeceği açıktır. Ama yasaya uygulanan bir güç olan yürütme gücünde ise, halk temsil edilebilir. Edilmelidir de” (Rousseau, 2015: 91). Rousseau, “devlet küçük olacak ki, halk kolayca toplanabilsin” der ve ekler “Sözcüğü tam anlamında alırsak, diyebiliriz ki, gerçek demokrasi hiçbir zaman var olmamıştır ve olmayacaktır” (Rousseau, 2015: 63). Milli Görüş'ün Rousseau'dan fayda umması beyhude bir çabadır.