Bakmayın öyle biriktirdiğimiz üç beş dünyalıkla tatmin olup mesutmuş gibi davrandığımıza. Gerçekte mesut ve huzurlu değiliz. Çünkü tevhidden uzaklaştık. Bu yüzden sadece biz değil, bütün Müslümanlar inkâr edilemeyecek düzeyde mutsuz. Hatta bütün insanlık…
Tevhide inanan bir Müslüman'ın mesut olmasını engelleyecek hiçbir şey olamaz. Ama müsteşriklerin içimize ektiği şüphe ve fitne tohumları bizi tevhidden uzaklaştırıyor dolayısıyla mutsuz kılıyor.
İslam'ı özetleyecek tek kelime olsa olsa tevhiddir. Tevhid yoksa ortada İslam kalmaz. İslam yoksa hakikatte görünmez hâle gelir. İslam'ın özü ve esası sadece tevhiddir.
Tevhidin yeryüzündeki temsilcisi insan ve özelde Müslüman, modern eğitimin dayatması nedeniyle tevhidi savunmak bir yana, onu parçalamayı bilim yahut marifet zannetmeye başladı. Bu yüzden günümüzde Müslümanların hâli bir karikatürden farklı değil.
Modernleştirme ile Müslümanlar geçmişinden yani İslam'dan koparılıp, liberal kapitalizmin ağında karikatürize ediliyor.
Müslümanların tevhidini sağlayan Osmanlı idi. Osmanlı'yı parçalayanlar, Gertrude Bell'in 15 yıl üzerinde çalışarak şeytanca kurguladığı biçimde, ‘Devlet-i Âli Osmanî'den 40 ülke çıkardılar. Yani bir aslandan kırk post. Özetle bir kadın, bir cetvel ve sonuçta birbirine düşman kırk ülke... Türkiye'nin son yıllardaki politik şahlanışı istisna edilecek olursa, kırkı da tek ülke etmekten uzak…
Şimdi ise geri kalanlar bir daha parçalanmak isteniyor. Irak, Suriye, Yemen, Mısır, Libya, Afganistan, Pakistan, Tunus, Somali, Sudan daha fazla parçaya bölünmeye çalışılıyor.
Burada Yahudi'nin, İngiliz'in ifsad edici akıl ve geleneğine dikkat çekmekte yarar var. Teoman Duralı hocanın ifadesiyle de ‘İngiliz Yahudi uygarlığına…'
Günümüzün seküler biliminin hedeflediği şey, insanlığı tevhidden uzaklaştırmak. İşin acı yönü Müslümanlar bunu pek sevmişe benziyor. Bizim eski ulemamızla, günümüzün kendini ‘bilim adamı' olarak takdim eden akademisyenlerini birlikte incelediğimizde, en önemli ayrışmanın tevhid konusunda olduğunu görürüz.
Eski âlimler bırakınız mütehassısı olduğu alanı, diğer dallarda da eserler verecek kadar ilgili ve bilgiliydiler. Hepsinden önemlisi, olmazsa olmazları tevhid idi. Mûsikî ile ilgilenmeyen matematikçi, tıp bilmeyen fıkıhçı, kelam öğrenmemiş kimyacı, hadisten bihaber astronom bulamazsınız. Hatta cem'îni birden bilirlerdi...
Allah'ın iradesinin yegâne halifesi olan insan, ana omurgası tevhid olduğu halde, Müslüman tıpçılar bile tevhidden ziyade, onun cüz'ü ile ilgililer. Mesela bazı yapılar, insanı Allah'a götürme masalıyla insanları çiçeğe baktırarak, onu Yaratan'dan uzaklaştırırlar. Oysa çiçek sadece tezahürdür.
Çiçek tohumuyla, toprağıyla, güneşiyle, suyuyla, köküyle, sapıyla, dikeniyle, yaprağıyla, üzerinde gezinen böceğiyle, onları tozlaştıran rüzgârla, solan ve kuruyan bedeniyle ve hepsinden önemlisi Yaratıcısıyla bir bütündür, tevhiddir. İşte modernite ve onun tahrif ettiği bilim ile müfsidler sadece çiçeği gösterir.
Modern tıp, insanı bin bir parçaya ayırdı ve genomla onu insan olmaktan çıkararak yaratığa dönüştürmeye çalışıyor. Fizikçiler maddenin en küçük birimi olan atomu parçalayarak bir yere varacaklarını sanıyor. Yapmak istedikleri son, varlığın şimdilik bilinen en küçük yapı taşını da kırarak her şeyi yok etmek.
Biyo-teknoloji yani genetik yapıyı değiştirme (GDO), daha anlaşılır haliyle yaratılışı değiştirme faaliyetinin maksadı da tevhidi param parça etmek.
Bu ifsad bir savaş. Allah'ın yaratma biçimiyle savaş. Hakk ve tevhidle savaş. Bir ile savaş. Dünyada da, ahirette de ulaşacakları yer ise muhakkak ki cehennem.
İslam'ın hiçbir emri tevhid olmadan anlaşıl(a)maz. Tevhide inanmadan İslam'a girilmez ve İslam dairesinde kalınmazken, savaşarak mı kalacağız?
Bugün insan ve ideolojilerin âlî menfaatleri, insanlığın her şeyinden daha değerli hâle getirildi. Bu yüzden herkes gittiği yolun doğru olduğunu zannediyor. Kavgaların nedeni de bu. En yakınınıza sorgulamadan ezberletilen sahte bilginin/eğitimin dışında bir şey söylediğiniz de hemen kavga başlar. Zira pek çok kimse öğrendiğine tapıyor. Tıpkı her peygambere itiraz/isyan eden kavimleri gibi, atalarının dini, mürebbiyelerinin bilimini tek doğru ve kutsî değer olarak görüyorlar. Tevhid kimsenin umurunda bile değil.
Biz ne zaman kâmil manada ‘Lâ İlahe İllallah' der ve gerçekten onu anlarsak, işte o zaman tevhidi anlamış oluruz. Aksi halde içine düştüğümüz/düşürüldüğümüz ifsad bataklığında debelenir dururuz. Sonra yaptığımız talanı ihya zannederek koşarız ateşe. Lâ İlahe İllallah!
*** * ***
ALLAH BÜTÜN TANRILARI KAHRETSİN
Çok tanrılı dinler var ama biz hiç -hâşâ- çok Allah -lı- bir din duymadık. Gördünüz mü ‘Allah' kelimesi ek almadı. Zira o ek tevhide aykırı.
Diyanet'in sitesindeki fetva bölümünde “… Yüce Allah'ı kastetmek üzere Türkçe olarak O'nu “Tanrı” diye anmak İslam inancına aykırı olmaz” diye Kemalistçe bir fetva var. O safsataya şöyle cevap versek bir beis olur mu: Madem öyle “biz neden ‘Tanrı uludur” dememek için mücadele edip, başlar verdik? Biz, Kemalistlerin içki masasında uydurduğu sözlerin gerçek kelimelerin yerine geçmemesi derdiyle yanarken, Diyanet'in, Allah'ı tanrılaştırması affedilir şey değil. Yazık! ‘Tanrı' insanların uyduruğu bir kelime. Oysa Allah-ü Teâlâ, zâtını ‘Allah' diye bilmemiz ve öyle hitap etmemizi istiyor. Allah (c.c.) Tâhâ suresi 14'de şöyle buyurur: “Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur…”
*** * ***
OKUNACAK KİTAPLAR
Eskiden yazılarımın altına okunmasında fayda olan eserleri yazardım. Geçenlerde eksik olmasın bir okurumuz neden bıraktınız diye sormuş. Bu vesileyle tekrar başlayalım inşaallah!
Tevhid, İsmail Reca Farukî, İnsan Yayınları
İslam Dünya Görüşü, Kadir Mısıroğlu, Sebil Yayınları