Tayyip Erdoğan okuma yazma bilmiyor. Bu yüzden muhtar bile olmaması gerekirdi. Bunu bir üniversite mezunu solcu, liberal, FETÖ'cüler ve Kemalistler anlıyorlar. Ama gel de “gerçeği” millete ve Yüksek Seçim Kurulu'na anlat.
Erdoğan'ın Çince ve Japonca okuyup yazmaması bizim serkeşlere dert olmuş durumda. Adam 14 yıldır ülkeyi yönetiyor, Cumhurbaşkanı olalı 2 yıl olmuş. Hâlâ tartıştıkları şeye bakın. Zavallılık bile değil bunların ki, düpedüz ayyaşlık, müptezellik. Onların itiraz ettiği şey, Erdoğan'ın diploması falan değil, kimileri gibi Eisenhower, Rockefeller vakıflarının bursu ile okumamış olması, Kraliçe'nin Exeter'i, MI6'in Soas'ında master veya doktora yapmamış olması.
Bu zevzek tartışmaların müsebbibinin, 14 yıldır ülkeyi yöneten AK parti iktidarı olduğundan şüphe yok. Çünkü İttihatçı gelenekten bu yana devam eden bürokrasi ve diploma safsatası ile ilgili yani devlet idaresinde neredeyse hiçbir değişiklik yapmadı.
Yapmak, düzeltmek bir yana; diplomaya ve yurt dışında okumuş olmak ile isimlerin başındaki isim ve gerçeği gölgeleyen unvanlara aşırı iltifat etti, etmeye de devam ediyor. “Diplomada neymiş bize adam lazım adam” diyemedi. Milletvekillerinin yüzde 99,5'unun üniversite mezunu hukukçu veya akademisyen olmasıyla övünüp durdu.
Kimsenin diploması ve unvanını eleştiriyor değiliz. Ama marifetin bunlarda değil, insanda olduğunu anlayamadık bir türlü. Bizim mahallede bir kopleks var. Devlet Bahçeli, Deniz Baykal, Erdal İnönü, Tansu Çiller de profesör. Siz hiç bunların bu titrlerine vurgu gördünüz mü? Ama Prof Dr N. Erbakan, Prof A. Davutoğlu, Prof falan filan hep buna vurgu. Ne yani şimdi İmam-ı Azam prof değil, Akşemsedin prof değil, İbn-i Haldun prof değil, İbn-i Sina prof değil. Ne yani şimdi bu ünvana sahip değil
AVRUPA NEDEN YABANCI ÖĞRENCİ OKUTUR
Amerika'nın üniversiteler imparatorluğu olduğunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerek. Dünyanın her ülkesinden gençleri alıp, burada devşirerek ülkelerine gönderir. Bir ömür kendine hizmetçi eder. Aynısı İngiltere, Fransa ve Almanya için de geçerli.
Biz neden yabancı öğrencileri getirip, ülkemizde okutuyoruz. FETÖ neden bu kadar çok ülkede okul açtı sanırsınız. Halifeliğini ilan ettiğinde hem her ülkedeki büyülediği tiplerin kendisine biat etmesi, hem de buraların yönetimlerinde etkin ve kalıcı olabilmek için.
Bugün nasıl FETÖ'nün hipnotizma tezgahından geçmiş pek çok kimse değerlerimize düşmanlık ediyorsa, Amerika'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın, Almanya'nın okullarından geçmiş bazı insanlar, ister hipnotize oluş, isterse kompleks, isterse kişilik zafiyeti, ister bu okullardaki ifsad edici yöntemler yüzünden olsun yerliliklerini kaybetmişlerdir.
Çoğu kez batıya bizim baktığımız gibi bakmazlar. Gücün ahlaksızlığına sermaye edilmiş olan modern bilime kutsiyet atfederler. Onların mukallidi olduğumuz için kelamı, fıkhı, siyeri, tefsiri, hadisi dahi bilimle izaha yeltenir hâle getirilmiş…
‘O halde ne farkı var?' diyorsanız haklısınız. Bazen hiçbir fark olmayabilir. Ama havasından mı, suyundan mı bilinmez, ülkemizde okumuş olanlar batıda okumuş olanlara oranla hiç kuşku yok daha yerli. Batıda okumuşların içinde bizden daha yerliler yok mudur elbette vardır, ne kadardır çok emin olamıyoruz.
VALİ OKUMUŞ ADAM MIDIR?
Mesela ülkemizde valiler hâlâ bürokratlardan, siyasal, hukuk vs okumuşlardan seçiliyor. Oysa valilik bu olamaz. Vali, İçişleri Bakanı ve siyasi iradenin illerdeki temsilcisi ise, 10.6.1949 tarih 5442 sayılı Kanuna göre atanıyorsa, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre valilik istisnai bir memurluksa ve ilkokul mezunları da vali olabilirse, peki neden hepsi üniversite mezunu?
Son derece doğru bir şekilde kanun “ilkokul mezunu olabilir” dediği halde, neden işleri ters yapıyoruz. Madem esas olan diploma ve unvan ise profesör olma şartı getirin bari. Üniversitesi bitirmiş hiçbir tecrübesi olmayan bir delikanlıyı kaymakam olarak atayarak, bazıları bir milyona ulaşan ilçeleri emirlerine vermek ne kadar doğru? Sakın biri çıkıp “Fatih İstanbul'u 21 yaşında fethetti” falan demeye kalmasın? Ne ortalıkla 2. Mehmet var, ne de Akşemseddin.
Hz Âdem ve Hz İsa istisnaları hariç hiç bir peygambere kırk yaşından önce peygamberlik verilmemiş. Çırak, kalfa olmadan, ustalık verilmez kimseye. İnsanı diploma değil, hayat olgunlaştırır. Nasıl ki fakirler zekâtla mükellef değilse, varlık ve tecrübe bir birikim işidir. Her meslek erbabı kaymakam, vali, milletvekili ve bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı olabilir. Bunlara diploma şartı getirmek devleti mahkûm etmektir. Nazif Zorlu, Türkiye'nin en zenginlerinden biri ve uluslararası çapta onlarca şirketi yönetiyor, ama bu ülkede müdür, daire başkanı ve genel müdürlük yapamaz. Sakıp Ağa da onun gibiydi. Bill Gates, Michael Dell ve David Rockefeller da üniversite mezunu değil.
Yönetici orkestra şefidir iş yapmaz, yaptırır. Düşünce melekeleri güçlü, yetenekli, şefkatli, iyiyi kötüden ayırabilen, tecrübeli (tabiri caize feleğin çemberinden geçmiş), dirayetli, kararlı ve güçlü kişiliklerden seçilir.
Kemalistlerin bile yapmadığını ‘Dr Mimar' Kadir Topbaş yapmış ve Haliç kıyısındaki caddeden “Abzülezel Paşa”nın adını kaldırıp, bu ülkeyi kola müptelası yapan ‘Kadir Has'ın ismiyle değiştirmişti. O Paşa ki, mektep medrese görmemiş, ama Balkan kahramanı bir askerî kumandan ve şehid.
Malum, Osmanlı'da mektep medrese görmemiş onlarca vali, kaymakam var. Batıda da öyle. Bizde üniversitelerde ders vermek için, su niyetine kırk dereden bir okyanus tefrişat belgesi isterler. Mesele bilip bilmemeniz, liyakatiniz falan değil, mevzuata aykırı olmasın yeter.
Öyle nitelikli insanlarımız var ki onlara iltifat edilmezken, beş para etmez diploması olanlar akademisyen diye memlekette eğitimcilik oynuyor. Bunca tenâkus, sonra kalkıp keyfiyetsizlikten müşteki oluyoruz.
Modern tıp kasten nedeni terk edip, sonuçla ilgilendiği için başarısız, netice alamıyor. Başardığı tek şey; ağrı kesici, kortizon ve antibiyotik türü şeylerle derdi baskılamak. Bürokrasi de ve bürokrasinin kontrolündeki siyasette ne yazık ki böyle.
Bir şehri idare edebilmek için ahlak, adalet, azamet, merhamet, cesaret, tevazu, feraset, basiret, hilm gibi sıfatlara haiz olmak gerekir. Diploması var ama kişi bunlara sahip değilse, yandı keten helva. Gitti sosyal barış, kül oldu gelecek.
MUHAMMED ALİ'NİN ZAFERİ
Muhammed Ali merhumla ilgili Lütfi Bergen'in bir bölümü haklı, bir bölümü ise haksız eleştirilerini okuyacaksınız. Yaptığı iyi niyetli bir eleştiri. Ancak eksik. 1950-1960'ların şartları, 5-6 asır kölelikle incitilmiş, hâlâ incitilmeye devam eden siyah derili kardeşlerimizin/insanın yaşadıklarını ve bir yumrukla varmak istediğini bizden bakınca anlamak zor. Siyah derili olduğu için, beyazların bırakın teması yanına bile yaklaştırmadığı bir zamanın psikolojisi yaşanmadan idrak edilemez. Bu meseleyi, İslam'ın bazı konulardaki meseleleri tedricen yasaklaması gibi görmekte yarar var. Evet, boks İslam'ın kabul ettiği bir spor değil. Kâfir de olsa ona bu yapılamaz. Bu normal şartlarda böyle ve başka şekilde tevil de edilemez. Bilvesile, Muhammed Ali'mize Rahmet diliyorum. Affı için sizin de niyaz ve duada bulunmanızı rica ediyorum. O gerçekten hepimiz gibi günah işleyebilen, ama izzetli bir Mü'mindi. Biz buna şahitlik ederiz.
Ramazan-ı Şeriflerimiz mübarek olsun. Tıkınma ve değil, arınma ayına dönüşsün inşaallah!