Can Kemal Özer

Suudici mi, İrancı mı?

8.01.2016 08:00:48

Elbette Allah'ın hayat hakkı verdiği insanların hayatları birkaç kişinin dudakları arasında olmamalı. Lakin kıtal, gerektiğinde Allah'ın ruhsat verdiği bir fiil. Hiç kimsenin başkasının hayat hakkını elinden alma hakkı yok, bunun tek istisnası adaletle hükmeden hâkimler. Kimsenin siyasi ve mezhepsel ideolojisini hâkim kılmak için kan dökme, talan etme hakkı da yok.

Nemr'in idam edilmesi yeni bir kriz değil, sadece İran ile Suudi Arabistan arazındaki derin siyasi ve mezhepsel ayrılıkta bardağı taşıran bir neden. İdamı bahane eden İran, süreci lehine çevirmek istemiş ise de yanlış zamanda son derece yanlış bir hamle yaptı.

İki ülkenin de ana gelir kalemi petrol. Arabistan petrolün varilini 5 dolara mâl ederken, İran tıpkı Rusya gibi 35 dolara bile mâl edemiyor. Son kavganın kavranması için önce bazı önemli kriz kavşaklarını hatırlatalım.

1988'de Tahran'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği'nin işgal edilmesi ve bir Suudi diplomatın öldürülmesi üzerine, iki ülkenin ilişkileri kesildi. 1991'de normalleşti ancak;

ABD'nin 2003'te İran'ın desteği ile Irak'ı işgal edip, ülkeyi İran kontrolündeki Şiilere teslim etmesi,

2011'de ‘Arap Baharı'nın etkisiyle, İran'ın desteği ile Bahreyn'deki Şiilerin isyanı,

2011'de iki İranlının, Arabistan'ın Washington Büyükelçisi Cubeyr'e suikast planladığı iddiasıyla yakalanması,

Devam eden Suriye iç savaşında, İran ve Hizbullah'ın rejime destek verip, 400 bine yakın insanı ortaklaşa katletmesi,

İran destekli Husiler 2015'te Yemen'in önemli bir bölümünü ele geçirip, Suudi Arabistan'ı Şii dairesi içine alma çabası,

Batı ile İran'da imzalanan nükleer anlaşma,

Son Hac farizası sırasında Mina'da yaşanan kazaya dair İran'ın ağır suçlamaları iki ülke arasındaki krizi içinden çıkılmaz hâle getirdi.

Baştan söyleyeyim, kendimi Suudi rejimine de, İran rejimine de yakın hissetmiyorum.

İran ve İran'la ilgili bir kriz söz konusu olduğunda herkesin aklına hemen “Şiacılık” geliyorsa, İran'ın Müslümanlarla olan ilişkisini gözden geçirmesi gerek. Bütün bunlara rağmen bize düşen ahlaklı, adaletli ve hakkaniyetli davranmak!

Özellikle İran sitelerinin yalan haber üretme konusundaki maharetini, takip eden herkes bilir. Son yıllarda Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan hakkında ürettikleri yalanlar da yoksunlaştıkları hali gösterir.

Suudi Arabistan'ın idam ettiği 47 kişiden 43'ü El Kaide mensubu, yani Sünni. 4 ise Şii. Bu durumda ‘Suudi Arabistan Şiileri katlediyor' demek hiçbir ahlaka sığmaz.

İdam edilen Nemr Bakır en-Nemr'in resimlerine ve ekranlara yansıyan konuşmalarına baktığınızda, ilk aklınıza gelen şey sorunlu bir kişilik olduğu. BBC'nin yayınladığı resme baktığınızda ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır. Kendisi İran'ın emrinde ve Suud Kraliyetini devirip, Şii devleti kurma peşinde koşan biri olduğu açık. Bu nedenle Bahreyn'de ve Arabistan'da isyan çıkardı. Pek çok kişinin ölümüne neden oldu. 2011'de Bahreyn ve Arabistan'da çıkardığı isyanla ilgili timeturk.com'da yaptığımız haberler yüzünden sayılamayacak kadar küfür ve tekfir yemiştik İrancı arkadaşlar.

Hangi rejim olursa olsun, silaha sarılıp rejimini yıkmak isteyen biri ile mücadele etmemesi düşünülemez. Kendi rejimini yıkmak isteyen birine veya bir devlete teşekkür edecek hali yok.

Yapılan muhakemenin adil olup olmamasından bağımsız bir şekilde Arabistan, Nemr'e iyi ki halkımı kışkırtıp, isyana teşvik ettin, asker ve polisime silahla saldırttın' mı demeliydi? Yoksa şimdi yaptığı gibi muhakeme edip cezalandırmalı mıydı?

‘Muhakeme adil mi yapıldı' bu hususta bir hüküm verecek bilgiye sahip değilim. Lakin aynını İran'a sormak gerek. Adı önemli olmaksızın bir İranlı (bu kişi bırakın Sünni olmayı, Şii bile olsa) İran rejimine isyan etse nasıl bir muamele görürdü? Bunu anlamak için İran'ın 37 yıllık yakın tarihine bakmak yeterli.

Bu hususta Humeyni'nin en sadık adamlarından biri olan Seyyid Mehdi Haşimi'yi hatırlayalım. Tıpkı hâlen yapmaya devam ettiği gibi İran, İsrail'den silah almaya başladığında devrimin has adamlarından Haşimi: “Biz İsrail'le savaşacaktık ama şimdi onunla ticaret yapıyor, silah alıyoruz. Buna mukabil Müslümanlarla (Irak'la) savaşıyoruz…” der. Ardından “İslam Devrimi” mensuplarının akla hayale gelmedik ahlaksız iftiralarına maruz kalır. Sonra ne mi olur? İdam…

İran'ın özellikle de Sünnilere yönelik idam karnesine baktığımızda kanın boğazlarına kadar yükseldiği görülür.  Uluslararası Af Örgütünün rakamlarına göre İran Mahmut Ahmedinejat döneminde 2 bin 800 kişi idam edilirken liberal ılımlı Ruhani döneminde yani son iki yılda 2 bin dolayında siyasi mahkûmu idam edildi. Bunların pek çoğu Sünni ve âlim.

Bir ülkeye tepki gösteren göstericiler, genellikle bayraklarını yakarlar. Aynı Nemr'in idamı sonrasında İran'da da gerçekleşti. ‘Yere atılıp yakılan Suudi Arabistan bayrağı' deyip geçebilir mi bir Müslüman? Geçemez çünkü yakılan bayrağın üstünde “Kelime-i Tevhid” yazılı. İşte o “Müslüman” İranlı göstericiler bu bayrağı yere atıp yaktılar. Yazıklar olsun…

Suudi Krallığı'nın yaptığı yanlışları bilmiyor değiliz. İran'ı bildiğimiz kadar, Suudi'yi de biliriz. Ama Kral Faysal'ın yaptığı hayırlı hizmetleri, iktidara geleli sadece bir yıl olan Kral Selman'ın üvey ağabeyi Abdullah'ın pis işlerini temizleme gayreti başta olmak üzere yürüttüğü doğru politikaları unutulmaz. Aynı zamanda en zor gününde tüm riski üstelenen Türkiye'yi sırtından hançerleyen İran da asla unutulmaz.

MOSSAD'ın haber sitesi DEPKA ile İran siteleri el ele verip, Kral Selman hakkında bunama ve darbe haberleri yaparken, Yeni Söz manşetleriyle kirli ittifakı ifşa etmişti.

İran rejiminin Suriye'deki yaptığı zulüm ve kanı tarih asla affetmeyecek ve Müslümanlar unutmayacak. Aynı zamanda Mısır'da Sisi'ye göz yumması, Yemen'in yok edilmesi, İsrail'le silah ve petrol ticareti, Türkiye'yi hançerleyip Putin'le yürütülen kardeşlik, Azerbaycan'a karşı Ermenilere destek, Afganistan ve Pakistan'daki yürüttüğü kargaşa politikaları, İran içindeki Sünnilere yönelik tavrı, İçişleri Bakanı Abdulrıza Rahmani Fazli'nin asker kıyafet giyip (24 Ağustos 2015'de)  Kandil'e çıkıp PKK ile anlaşması unutulur mu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önceki gün yaptığı konuşmada meseleyi son derece sarih bir şekilde şöyle izah etti: “Suriye'de her türlü zilleti işleyenler, bir idam yüzünden tüm dünyayı ayağa kaldırıyor. İslam dünyasında bir mezhep çatışması olsun ve İslam dünyası kendi içinde paramparça olsun' istiyorlar…

İran'ın önünde iki imkânsız hedefi var. İlki Mekke ve Medine'yi ele geçirmek. İkincisi ise tüm Müslümanları Şiileştirmek. Bu gerçekleşene dek, biz çok kriz ve kavga göreceğiz. Bu da mümkün olmadığına göre bu krizin sonu yok.

Netice itibariyle Information Clearing Housea'da yer alan analizde asılan Şii isyancı Nimr'in İran tarafından finanse edildiği, Suudi Arabistan'ı yıkarak Şii devleti kurmak için çalıştığı, hatta bölgedeki Şiilere “tiran'ları devirmek için ayaklanın” çağrısı yaptığını yazdı. Esed içinse destek çağrısı yaptığı yer alıyor. Nimr'in sürekli Tahran ve Şam'a gidip geldiğinin ve uzun süre buralarda kaldığının belirtildiği makalede Suudi Arabistan'ı bu isyancıya bu kadar nasıl tahammül ettiğini de soruyor ve Wikileask'taki Nimr'le ilgili bölümlere atıfta bulunuyor.

YORUM YAP