Dindar örtülü entelektüellerin “Erkeğin tesettürü, göz kapaklarıdır” dediklerini biliyoruz. Bu sözle kadın yazarlar erkeklere “Gözlerinizi harama bakmaktan sakının” ayetini hatırlatmaktadır. Bu emir Nur suresi (24: 30) ayetinde erkeklere, (24: 31) ayetinde kadınlara gelmiştir. Kur'an'da erkekler için bundan başka bir ‘setr' emri bulunmamaktadır. Kadınlar (24: 31) ayetinde başlarının, göğüslerinin örtülmesi hususunda emre muhatap edilmişlerdir. Setr, ‘örtmek', ‘örtünmek' demektir. Kavramın bu anlamı gereğince ‘erkeğin tesettürü göz kapaklarıdır' ifadesinin bir anlamı bulunmamaktadır. Fıkıh kitaplarında ‘erkek tesettürü' denince ‘avret mahallini örtmek' kast edilir. Ömer Nasuhi Bilmen'in pek çok evde bulunan ‘Büyük İslâm İlmihali'nde bu mesele şöyle izah edilmiştir: “Namazda avret mahallini örtmek bir şarttır. Namazda örtülmesi farz olan, başkalarının bakmaları câiz bulunmayan uzuvlara ‘avret mahalli' denir. Erkeklerin avret mahalli sayılan uzuvları, göbekleri altından dizleri altına kadar olan mahaldir. Diz kapakları da bu mahalle dâhildir.” Anlaşılacağı üzere ‘tesettür' konusunda erkeğin mükellefiyeti bir ‘Haşema donu'ndan ibarettir. Erkeğin bu miktar örtüden fazla setre bürünmesi ahlâk, iklimden etkilenmemek, takva, hayâ, edeb, kent kibarlığı gibi sebeplerle izah edilebilir. Fakat bir er kişi mahrem mahallini örten libası kendisine elbise kılmışsa dinen ‘çıplak-uryan dolaşmak' iddiasıyla muaheze edilemez (ayıplanamaz).
Modern uygarlık denilen Batılı-kolonyalist kültür “Kıyafetime karışma” söyleminin kadınlar tarafından dile getirilmesini gündemde tutmaktadır. Batılı-Beyaz-Tekno-endüstriyel kültürün erkeği ‘büyük gözaltı' ile denetlediği, biçimlediği söylenebilecektir. Bu denetleme nedeniyle biz feminizmin (ve Pierre Bourdieu'nun) ‘eril tahakküm' kavramını ‘beyan ikrardır' esasınca ele alarak bir yoruma tabi tutuyoruz: ‘Eril', ‘Erden gelen' demektir. Yani doğuşta ‘er-yiğit kişi' iken ‘kancıklaştı' ve doğasını bozdu. “Doğuşta Habil gibi doğdu ama sonradan Kabilleşti.” Buradan devam ederek Kabil-Firavun çizgisini erlikten, yiğitlikten, fütüvvetten ‘düşkünlük'le suçluyoruz. Köroğlu'nun söylediği gibi “Tüfenk icad olmuş, mertlik bozulmuştur.”
Türkiye'de İslâmcı kadın yazarların Batılı feminist teorinin metinlerinden beslenerek Doğu'nun yiğitlerini ‘eril iktidar' olarak tanımlamalarını, ‘hatun' tasavvuruna aykırı söyleme kapılmışlık anlamında okuyoruz. Bu kapandan kurtulmak için üç kavrama müracaattan bahsediyoruz: Feta, Recül, Herif.
Bilindiği üzere ‘feta=yiğit'; ‘recül=adam=iki ayağı üzerinde duran er'; ‘herif=hırfet sahibi, meslek erbabı' demektir. ‘Herif' kavramı hakkında daha önce Kent-İslâm Kapitalizm - Şehre Yürüyelim Batı Yıkılacak (2014) başlıklı kitabımda bir yazı kaleme almış isem de eklemeliyiz: Herif, meslekî-ahlâkî bilgisini ustasından meşk ederek öğrenir. Ustası da mesleğini meşkle öğrendiğinden bilginin kaynağı peygamberler, resullerdir. Buna göre öğretmenlerin, mimarların, bahçıvanların, hâkimlerin piri Hz. Âdem'dir. Çünkü Âdem (as) Allah'ın öğrettiği kelimeleri (esmae kulleha) evladlarına öğretmiş, Kâbe'yi inşa etmiş, bahçeye (cennete) yerleştirilmiş ve iki oğlu arasında hâkemlik yapmıştır.
Demek ki erliğin, erkekliğin fıtratının ‘Allah'a varan' bir özü vardır. Allah, Hz. Zülkarneyn'e iki dağ arasını demirle örtecek bilgiyi indirmiştir. Hz. Davud'a zırh yapmayı öğretmiştir. Hz. Nuh'a gemiyi inşa etmesinin yollarını göstermiştir. Bu tür işlerin “piri” erkeklerdir.
Allah'ın kadınlara da meslek öğrettiğini, onlara farklı bir ‘öz' verdiğini söylemek mümkündür. Örneğin Hz. Musa'nın annesine vahy edilmiş ve o kadına “Musa'nın sütannesi” olması sağlanmıştır. Hz. Musa'nın çobanlık yapamayan kızların yerine çoban olarak gönderildiğini de vahiyden öğrenmekteyiz. Fütüvvet düşüncesine göre mesleklerin piri-mürşidi er kişilerdir. Fakat yıllardır yürütülen feminist teori nedeniyle bu er-recül-feta-heriflerin ‘eril' oldukları yönünde propaganda yapılmaktadır. Bize göre Batılı-Beyaz-Emperyalist-Aile Bozucu-Eril-Tekno-endüstriyel kültür, İslâm dünyasının erkeklerinin elbisesine karışmakta ve bu ‘er kişiye' varoluşunun gereğince giyinmemesi için üniform bir kıyafet (takım elbise-kravat) dayatmaktadır. Oysa yiğidin kıyafeti; hırkası, börkü, atı, silahı ve aletleriyle anlam kazanmaktadır. Üretim biçiminden ve üretim aletlerinden kopartılan er kişiye modernite bir ‘zindan elbisesi' giydirmiştir. Batılı kolonyalizmin temel hedefi, er-yiğit-recül-feta erkeği kendisine direnemeyecek derekeye düşürmek olduğundan feminist söylemler üzerinden onu sürekli ‘eril tahakküm'le suçlamaktadır. İslâm dünyasından gelen kadın yazarlar da feministlerin kavramlarıyla düşünmektedir. Düşmek düşündürür; tefekkür-tezekkürse düşmeyenlere verilen hikmettir.
“Kıyafetime karışma” diyen başörtülü kadınların, ‘tesettürü' ‘kıyafet'e dönüştüren söyleme rıza göstermesi onların ‘setr' kavramından kopuşunu kanıtlamaktadır. Kadını bu kopuşu nedeniyle konuşmak durumunda kalıyoruz. Onu konuşmak zorunda kalışımızın ikinci nedeni de ‘er-recül-feta-ahî fıtratımız nedeniyledir. Kabil'den gelen cahiliyet, ‘erkek' görünümü altında ‘er kişileri' öldürmekte, hatunları kendine ‘kadın' yapmaktadır.
Habil ile Kabil arasındaki husumet hakkında Kur'an'da bilgi verilmemişse de bunun sebebinin ‘kadın meselesi' olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Firavun, İsrailoğullarının erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını yaşatacak bir sistem kurmuştu. Çünkü Batı, Bosna'da yiğitleri öldürüp hatunlarını iğfal eden ‘savaş oyunu'na rıza göstermişti. Kabil de Habil'i öldürmekle bu cinayetlerin atasıdır. Dolayısıyla dünyada ‘eril iktidar', ‘eril tahakküm' denilebilecek bir ‘hegemonya', ‘gözetim-panoptikon' aranacaksa bu recül-ahî adamların ‘atlarına binip gitmelerinden' kaynaklanmaktadır. İyi atlar ve onlara binen adamları beklemeyin. Çünkü onlar ancak siz ata binip döndüğünüz zaman tarihe çıkabilir.
‘Tesettür' için ‘setr' kavramıyla ilişki kurulmuştur. ‘Sütre' kavramı da aynı kökten gelmektedir. TDV İslâm Ansiklopedisi'nde şu izah yapılır: “Sözlükte ‘örtmek, gizlemek' manasındaki setr kökünden türeyen ve ‘örtü, perde, arkasına gizlenilen ağaç vb. şey' anlamına gelen sütre, fıkıh terimi olarak namaz kılacak kişinin önünden geçilmesine engel olmak için önüne koyduğu veya bu amaçla yöneldiği engeli ifade eder.” (Hasan Güleç, c: 38, 2010: 180).
Yine ‘sütre' askerin arkasında gizlenerek ateş ettiği siperliktir. Askerin namaz ‘sütre'si silahıdır. Zülkarneyn kıssasında da bu kavram kullanıldı: “Güneşi ondan korunacak bir örtü yapmadığımız bir kavmin üzerine doğarken buldu / lem nec'al lehum min dûnihâ sitrâ.” (18: 90). Kavramın diğer anlamları, tesettürün kamusal alana çıkmak için bir enstrüman olmadığını gösterir. Erkeğin tesettürü ‘sütre' ardındadır.