Eskiden insanlar tabiatla uyum içinde bir hayat sürerken, bir şekilde kendi toprağını ekiyor, biçiyor, ihtiyaçlarını tedarik edebiliyordu. Teknoloji ve paranın hayatımıza bu kadar egemen değildi. Herkes kimseye muhtaç olmadan hayatını idame ettirebiliyordu.
Bir toplumda insanların genel ihtiyaçları olan yiyecek, giyecek ve barınak ihtiyaçları sistem içerisinde bir şekilde idame ettirilebilirken, şehirleşmenin ve modern yaşam şartlarının paraya entegre bir sistem oluşturmasıyla insanlar kendilerine yetmemeye, sürekli bir şeyler tüketmeye ve tükettiği sürece insan olarak kalabileceğiyle ilişkilendirilmeye başlanmasıyla bir çoğumuz işsiz, bir çoğumuz da işe yaramaz hale geldik.
Sefaletin kaynağı tamamen para ile ilgili. Emeğin mal şekline dönüşmesiyle birçok insan elde etmesi gereken ürünlere para karşılığı sahip olmak zorunda bırakılmış, paranın karşılığı olmayan şeyler bir bir paraya endekslenerek insanların hareket alanları kısıtlanmış ve günümüzün modern köleleri haline dönüşmüşler. Ayrıca reklâm ve tüketim kültürünün insana ihtiyacı olmayan şeyleri tükettirmesi de boğazlarımıza geçen ilmekler. Özgür olduğu iddia edilen birey, işvereninin veya amirinin izni olmadan bulunduğu işyerini bir an bile terk edemezken bizler hangi özgürlüğün varlığından söz edebiliyoruz?
İnsanlar ücretli çalışan birey olacak, bunun karşılığında para-faiz ilişkileri içinde kontrol altında tutulacak, böylece dünyada var olan sefalet katlanarak çoğalacaktır.
Plastik paranın yoğun kullanımı bile sistemin sadece para endeksli döndüğünü göstermektedir. Ücret karşılığı çalışan bireylerin birçoğu ay sonunda aldıkları ücret ile ancak zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilmekte; ne zaman olarak, ne de parasal karşılığı olmadığı için herhangi bir şey yapmaya fırsat bulamamaktadır. Zaten para kazanmaya yönelik olmayan faaliyetler boş zaman olarak nitelenerek, kapitalist düşünce bunu her zaman kendine karşı bir şer odağı olarak görmüştür.
Kapitalist dünyada, birey boş kalmamalı, eğer ki boş kalıyorsa bu süreleri de kendisi kontrol edebilmelidir. Televizyon, internet, sinema, spor gibi birçok faaliyetin hayatımızda artakalan pek çok zamanı kontrol edebilmesinin nedeni de insanları bu başıboşluktan, kendisi için bir şeyler yapabilme gücünden alıkoymaktır.
Para kazanmaya yönelik olmayan kadınların ev işleri bile kötülenmekte, kadın evinin dışında çalışmaya zorlanmakta, onun boşaltacağı alanı da bir başka kadınla doldurmaya çalışılması sistemin temel unsurudur. Ayrıca, insanların kendisi için yapacağı bir çok faaliyet de sistem kontrol edicileri tarafından hoş karşılanmamakta, paraya endeksli olmayan bir çok faaliyet deli saçması olarak tanımlanmaktadır.
İnsanın ürettiği şeyin ne olduğu önemli değil, illa ki işgücünü satmaya mecbur kalsın. İşgücünü satmayan kişi, lüzumsuz ilan edilmiştir ve ‘çalışmayan kişi yemek de yemesin' mantığı insanların beynine nakşedilmiştir. Sisteme yaranabilecek olan şey üretmesine odaklanılmış olduğundan üretilen şeyin nükleer bomba veya uyuşturucu ya da terör örgütlerine lojistik sağlamak olması da önemli değildir. Önemli olan üretimdir.
Bizlere okul hayatına başlayıp, sonrasında devam ettiğimiz iş yaşamımız sayesinde hayatı sadece okul-iş-ev örgüsü içinde kabullendiğimiz sürece topluma faydalı olabileceğimiz öğretildi. Ancak yapmakta olduğumuz işin ne olduğu ile asla ilgilenilmedi. Parayı kazandığımız sürece emek kutsandı. Ama bu işe gidip gelip, evlerde televizyon ve internet başında törpülediğimiz hayatlarımız sonrasında gelecekte var olursa çocuklarımız ve torunlarımız yattığımız yerde kemiklerimizi sızlatacak.
Hz. Âdem'den bu yana var olan insanlık, hiç bu kadar bir şeyin karşısında acze düşmemişti. Para sistemini yerli yerinde kullanamaz ve sistemin ayakta kalması için sürekli olarak tüketime devam edecek olursak zaten ölmeden mezarların içine girmiş olacağız.