Lütfi Bergen

Sermayenin dini vardır

20.04.2016 06:10:49

“Sermayenin dini olmaz”, deniyor. “Sermayenin dini-mezhebi-meşrebi olmaz” demek, sermayenin ahlakı-erdemi-merhameti bulunmaz; aidiyeti aranmaz, meseleye paracı bakar, “para da dinsizdir” demektir.

“Sermayenin dini olmaz”; yani, “kendisini engelleyecek bir değer tanımaz.”

O halde yalan söyleyebilir, aldatabilir, kötüyü “iyi” diye satabilir, haramı “helâl” diye yutturabilir demektir.

“Sermayenin dini olmaz” diyenler, o sermayenin “dine bağlanmamışlığından” halkı korumak için çok, çok, çok dindar olmalıdır.

“Sermayenin dini olmaz” sözünü orta yere salanlar, “Sermaye sisteminin kendi ilkeleri vardır” demeye getiriyorlar. Onlara göre bu kurallar arasında, din ve mezheplerin ilke-kuralları bulunmaz(mış).

Bu yargılar doğru değildir. Sermaye için “helâlden kazanmak” ve “haramdan kazanmak” gibi iki temel dinden bahsedilmelidir.

“Helâlden kazanan sermaye” konusunda şunu da söylemeliyiz: haramı sadece faiz, kumar, şarap-domuz ile ilişkilendiremeyiz. Peki nedir?

Örneğin, “Angarya haramdır.” 1924 Anayasası MADDE 73: “İşkence,  eziyet, müsadere ve angarya memnudur”; 1982 Anayasası MADDE 18: Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır”; Mecelle MADDE 495: “Bir kimse bir gün işlemek üzere bir ecîr tuttuğu surette, güneşin doğmasından ikindiye kadar yahut güneşin doğmasından batışına kadar işlemek hususunda örf-i belde ne ise ona göre amel olunur” hükmünü getirdi.

Demek ki Mecelle'ye göre bir emekçinin iş sözleşmesi yoksa ya da çalışma süreleri sözleşmeyle tespit edilmemişse örf-i belde (beldedeki örf) gereği işçi, ya güneşin doğuşundan ikindi namazı vaktine ya da güneşin doğuşundan akşam namazı vaktine kadar çalıştırılabilir.

Emeğin çalışma süresini din belirliyor ise sermayeyi de belirlemiş olmuyor mu?

Başkasının kazanç tezgâhını bozmak, helâl ekmek davasına haset edip onu piyasadan kovmak da haramdır.

“Her mahallede bir milyoner” fikrini eleştiremediği sürece “yerli İslâmcılık”, “yerli olmayan İslâmcılık” şeklindeki ayrışmalar kifayetsiz kalıyor.

İslâmcılık tartışmalarında “kim milyoner olacak?” problemi var ve bu gizleniyor.

Müslümanlar “yerli mi”-“gayrı milli mi” tartışmaları yaparak yıllarını kaybettiler ama “Müslüman'ın sermayesi olabilir mi?” diye sormadılar. Müslüman'ın serveti olur. Servet ise meşru yollarla iktisap edilebilir.

Şimdi bir tekrar yapalım:

“Helalden kazanmak” ve “haramdan kazanmak” gibi iki temel dinî tavırdan bahsedilmelidir. Fütüvvet'in ilkelerinden bahseden Sülemî'nin Risalesi'ne göre “Fütüvvet gereklerinden biri de doğru sözlü olmak, emaneti ödemektir. Bize Abdullah ibn Muhammed as-Simidi... Abdullah ibn Amr yoluyla Resullah (s.a.v.)'ın şöyle dediğini haber verdi: “Dört şey vardır ki bunlar sende olursa dünyadan kaybettiğinin önemi yoktur: Emaneti koruma, doğru söyleme, güzel huy ve helâl kazanç” (Sülemî, Tasavvufta Fütüvvet, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1977: 30).

Demek ki ilk sıraya helal kazancı koyduk. Bu arayış hakkında “el kasîbû Habibullah” (kesb edenler Allah'ın sevgilileridir) denilmiştir.

İkinci sıradaki “helal” kavramı hakkında da iki kriter koyduk: 1) Ahkâmla haram (faiz-kumar-şarap vs) kılınanlardan korkan bir kazanç sistemi kurmak; 2) Helal metalarla kazancı haram usullerle yapmamak a) Emek sömürüsü, b) Tekelcilik.

Müslümanlar, para ile ilişkilerinde yukarıdaki tasnifime göre 1. Grup konuda yoğunlaştı: Ahkâmla haram kılınanları esas alarak söylem üretti. Örneğin “Faizci sömürü düzenine son vereceğiz” dediler.

  1. Grup konularda ise “mülksüz Müslümanlar” konuştu: “Asgari ücret köleliktir, Kölelik düzenine son!” veyahut “Hakça bölüşüm, Adil Paylaşım: Fekku Raqabe” söylem ve eylemleri ortaya çıktı.

Allah bu mevzularda gayret sarf eden tüm Müslümanların emeğinin ecrini versin, diyorum. İçtihat, cihattır, yanılgı bir sevaptır.

Fakat!

Faizci Sömürü sistemine yönelik söylemler de antikapitalist söylemler de sermayenin niteliğini yeterince analiz edememiştir.

Sermaye ile ilgili asıl konu şudur: İnsanlar niçin Anadolu'daki 1000 yıllık işletme-hane sisteminden koparak proletaryaya dönüşmek zorundadır?

“Müslüman sermayecilik” fikri de, “mülksüz Müslümanlar”ın antikapitalist sermaye eleştirileri de kendi “toprağında hür işletme”lerin işçileşmesine itiraz etmiyor. Bu iki yöneliş de tımar sistemi veya ahî*fütüvvet sistemi içinde “geçimlik işletme” olarak örgütlenen ailelerin çözülmesine karşı bir şey söylemiyor. Buna “İslamcı düşüncenin işçileşmesi” de diyebiliriz. Bütün toplumu bir avuç kişi, “sermayedar olacak, tekasüre uğrayacak” diye işçileştiren bir ekonomik yapılandırmayı veri kabul edecek miyiz?

İslami düşüncedeki işçileşmeye, yani “emeği başkası için pazara çıkarmaya”, “emek üzerinde angaryalaştırma düzeni kurma”ya hangi vahiy cevaz verdi?

Dahası işçileşmede bile vahye uyulmadı. Seher vakti mesaiye başlayan adamın, yazın ikindi namazı vaktinde, kışın akşam namazı vaktinde “paydos” demesine muhafazakârlık hangi gerekçeyle ayak diriyor?

Diğer bir konu da şudur:

“Her mahallede Müslüman bir sermaye oluşturalım” fikrinin gelip duracağı HAD-HUDUD, insanların servetinin haksız yere ele geçirilemeyeceğidir.

Servet nedir? konusunda bir tanım yapmaya girişmeden “Bizim de sermayemiz olsun” diyen İslamcılar “yerliyiz / evrenseliz” tartışmasını boşa yapıyor.

İslamcılar tarafından yönetilen belediyelerin 18 uygulaması da, kamulaştırma çalışmaları da “sermaye” dağıtımının hakikat ve hakkaniyet zemini değildir.

Fatih Sultan'ın cami yaptırdığı arazinin sahibi Yahudi'nin “mülkiyet beş emniyetten biridir” şikâyetini haklı gören kadı bu itirazı kabul etmişti. Kentleşme sürecini yürüterek insanların arsasını kamulaştırıp üzerine yol yapmanın gerekçesi bu örnekle kıyaslanarak nasıl izah edilecek?

Sermayenin dini yok mu?

 

Lütfi Bergen

[email protected]

lütfibergen (@BergenLutfi) | Twitter

YORUM YAP