Ailecek bayram için memlekete doğru yola çıktık. 10 Eylül 22:30 suları… Metrodan elinde valizleri ile inen yüzlerce yolcu gibi biz de alana girmek üzere iken koridorun başında bekleyen polis bizi ailecek ayırdı.
Valizlerimizi kontrol etmek için açmamızı istediler. Bu sırada bizden olmayan bir hanımefendi daha vardı yanımızda. Polis ona “birlikte misiniz” diye sordu, “hayır” cevabı üzerine ona devam etmesini söyledi. O ana kadar ‘rutin ve olması gereken bir denetim' diye düşünürken, bu cümleden sonra anladım ki, bize özel bir muamele yapılıyor. Biz yaşananları nakledelim, kararı siz verin.
Valizlerin kontrolü yapıldı ama ne kimlik kontrolü, ne de üst araması yapıldı. Polisin sorusu şu: "Nereye gidiyorsunuz?"
"Size ne? Siz aramanızı yapın…” deyip kimliğimi uzattım ve GBT sorgusu yapmasını söyledim.
Polis GBT'mize bakmak yerine "Almanya mı gidiyorsunuz" diye sordu bu kez. Belli ki bizimle bir dertleri var. "Size ne" der demez, bu kez de "pasaport ve biletini ver" dedi. Durum normal değildi. “Nereye gittiğim kimseyi ilgilendirmez, siz incelemenizi yapın, varsa bir suç unsuru prosedürünüzü yürütün” demem üzerine "bizi ilgilendirir" dedi.
Etrafımızda çok sayıda sivil polis var. Bu kez de ne iş yaptığımı sordular.
"Gazeteciyim"
"Hangi gazete?"
"Yeni Söz"
“Eskiden mi çalıştın, hâlâ mı çalışıyorsun…”
"Bu gazeteciler ve avukatlar sorun çıkartıyorlar, dediğimiz her şeye itiraz ediyorlar!"
"Siz hukuka uygun davranırsanız kimse size sorun çıkarmaz" diye cevap verdim ve valizi alıp yürüdüm. Demek ki, gazeteci ve avukatlar bu gençlerin gözünde potansiyel suçlu…
Ben giderken hanıma “neden itiraz ediyor, neden sinirli davranıyor, neden nereye gittiğinizi söylemiyor” demeye devam ettiler. Rahatsız edici muameleleri “FETÖ'cü müsünüz ve FETÖ ile mücadelemizden rahatsız mısınız” diye sormaya itti.
CIA ŞİRKETİ WHATSAPP İLE HABERLEŞEN DEVLET TÜRKİYE
Hepsi birden etrafımızı sardılar. Biri bu kez kimliğimi istedi. Verdim. Hemen WhatsApp'ta kimliğimin resmini çekti ve birine gönderdi.
“Bu bir mahremiyet ihlalidir WhatsApp'tan benim kimliğimi çekemezsiniz" itirazım da fayda etmedi.
Hemen yanımdan uzaklaşan sivil E... isimli memur az ilerde birileriyle telefon görüşmesi yaptı. Tekrar yanıma gelip, nereye gittiğim konusunda ısrarlarını sürdürdü. “Niye söylemiyorsun, bize söylemesen de nasıl olsa polis çıkış yaparken görecek” türünden laflar etmeye devam ettiler.
“Bu kadar merak edeceğinize sorgulayın GBT'yi, varsa bir şey gereğini yapın” dememden sonra, bir memur “Niye bu kadar sorun çıkarıyorsunuz? Savcı Kiraz'ı öldüren terörist, avukat kimliği ile girdi adliyeye. Ankara patlamasını yapan kişinin üzerinde de gazeteci kimliği vardı” kabîlinden sözlerle devam etti.
BİR YERDEN TALİMAT ALMIŞ GİBİYDİLER
Biri Cumhurbaşkanının danışmanı M...'nin oğlu olduğunu dahi söyleme ihtiyacı hissetti. Bizim nereye gittiğimizi sorgularken, bütün güvenlik önlemleri neredeyse bitmişti. Çünkü aradıklarını ele geçirmişlerdi nasıl olsa...
Kimliğimin resmini çekip el koyan memur, sık sık yanımdan uzaklaşıp tekrar telefon görüşmesi yapıp geri dönüyordu. Abluka 20-25 dakika sürdü.
Üst kattan -yani dış hatlardan- 30-35'li yaşlarda sakallı sivil biri geldi ve kimliğimi elinde tutan memurdan alıp, bana yöneldi. Hiç bir şey sormadan dedi ki: "Kusura bakmayın, bir yanlış anlaşılma olmuş, gidebilirsiniz!”
Bu memurun nazik davranışı karşısında bir şey söylemeden ayrıldık. Ama bu işte bir gariplik vardı. Çünkü biz havalimanına girerken sanki polis bizi bekliyordu. Belli ki biri bilgi/ihbar (her nasılsa) vermişti. Onca insan içinden özenle seçilmemiz ve bütün ekibin bizimle ilgilenmiş olması çok tuhaftı. GBT sorgulaması yapmak yerine, ısrarlı bir şekilde “nereye gittiğimi” öğrenmeye çalışmaları daha da tuhaftı.
Bu sırada eski bir emniyet mensubu arkadaşımı aradım. Görüşemedik. Meğer tam o sırada Sabiha Gökçen'de ona da bu hadisenin bir benzeri yapılmakta imiş. Neden sırt çantası ve notebook taşıdığını sormuşlar.
15 Temmuz gecesi Atatürk Havalimanı Kulesi'nin işgali ile ilgili bir yazı kaleme almış ve İstanbul İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan beye hitap etmiştim. Orada yaşanan ihanetle ilgili merak edip dönmediler. Bu konuyla da ilgileneceklerine pek inancım yok. Bu nedenle çiçeği burnundaki Emniyet Genel Müdürü Selami Altınok Beye sormak isterim. Sevgili müdürüm, bu nasıl güvenlik anlayışı? 25 yaşlarındaki birkaç delikanlının yaptığı -belki de kasti- hukuksuz muamele, yapanın yanına kâr mı kalmalı? Gerekli işlem yapılmazsa, içinden geçtiğimiz süreçte, bu keyfilik memlekete zarar vermez mi?
Öyle olduklarını iddia etmiyorum. Ama mesela bu memurlar FETÖ'cü ise ve bir ücra köşede benzeri veya daha fazlasını bize veya başkasına yapsa, bunun hesabını kim verecek? 10 yılı aşkın bir zamandır FETÖ örgütü hakkında yazılar kaleme alan, bu örgüte ait sarsıcı haberlere imza atmış bir gazeteci olarak bunlardan endişelenme hakkımıza ne zaman saygı duyacaksınız?
Saygıdeğer Genel Müdür, 16 Eylül'de THY'nin TK0604 seferi ile bazı FETÖ'cüler İstanbul'a giriş yaptı. Polis kontrolünden elini kolunu sallayarak içeri girdi. Biz de koltuk numaralarına kadar var. Bunların istihbaratı ile ilgilenmek, vatan ve millet düşmanları ile mücadele etmek, içinizdeki ve devletin diğer sinir uçlarına nüfuz etmiş terör örgütü mensupları ile mücadele etmek yerine, ulusal bir gazetenin kamuoyunca tanınan Genel Yayın Yönetmeni ve ailesini havalimanında taciz etmek midir emniyetin görevi?
Memurlarınız ve yaptıkları muamelenin görüntü kaydı, oradaki onlarca kamerada mevcuttur. Sahi bizi kim, ne diye ihbar etmiştir? Bu muamele ile ne hedeflenmiştir? Dönüşümde başka bir havalimanında polis herkesin GBT kontrolünü yapmakta idi. Bundan memnuniyet duyduk. Zira bu bizim güvenliğimiz içindi.
Düğüm noktası 'İstanbul İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan bey' dediğiniz şahısa sorduğunuz ve geri dönüşü olmayan 'zor' soru. Ve ayrıca yazdığınız gibi; '16 Eylül'de THY ile İstanbul'a giriş yapan fetöcüler.' Bu emniyet müdürünü siz gazete olarak takip edin. Bir yerde falso yapacak, eminim. Efgan Ala-yı alan irade için E. Müd. çekirdek mesabesinde.