Fatih D. Alkan

Sekülerizmin haccı

15.07.2016 05:36:25

Haziran ayı itibariyle öğrenciler tatile çıktı. Öğrencilerin tatile çıkmasıyla beraber ülke nüfusunun büyük çoğunluğu  tatil hazırlıkları yapmaya başladı.

Dinlenme ve tatil dönemlerini okulların kapalı olma dönemlerine endekslemek son yılların gerçeği. Son yıllarda zorunlu eğitimin 12 yıla çıkması ve akabinde işsizliği ertelemek için kurulmuş pek çok üniversite ile perçinlenen “zorunlu eğitim” yaz mevsiminde izine çıkılmasını da bir zorunluluk haline getirmiş durumda.

Okulların tatil dönemlerinin yaz mevsiminde olması elbette ki aileleri de yaz mevsiminde izin kullanmaya zorlamakta. Yaşam şartlarımızın bizi bu şekilde davranmaya mecbur bırakmasını anlayabiliriz. Ancak dinlenme için kullanabileceğimiz sürelerimizi algı operasyonları sonunda yaz mevsimine sıkıştırmak ve zoraki bir “deniz tatili” anlayışını insanlarımızın bu kadar içselleştirmelerini anlamak gerçekten güç.

İçinde bulunduğumuz kültürün mirasını reddeder bir şekilde “deniz,kum, güneş” mantığıyla yola çıkan ve “şeytan emirleri”ni barındıran bir tatil anlayışının genlerimize ne kadar uyduğunu nasıl ve ne şekilde sorgulayacağız?

Fıtratımıza aykırı bir şekilde çıplaklığı emreden, animasyonlar adı altında eğlence ritüelini bilincimize pompalayan, yılın on bir ayında tasarruf ettiği emeğinin karşılığını fesada uğratacak şekilde tıkınarak bünyesini yoran, sınırsız şekilde tükettiği alkol vasıtasıyla ahlaksızlığın tavan yaptığı bir dinlenme anlayışının ne kadar bizden olduğunu sorgulamak gerekmez mi? Gece ve gündüzün tam anlamıyla içiçe geçtiği bir anlayış bizim dinlenebilmemizi nasıl sağlayacaktır? Dini inançlarımızı öteleyerek kapitalizmin bize emrettiği  şekilde her yıl tatile çıkarak insanlığımızı unutacak bir şekilde davranmak yeni bir hac farizasına benzemiyor mu? Bir çok insan tarafından “ben her yıl tatile ve denize giderim” şeklinde şekillenen algı “sekülerizmin haccı” değil midir?

Gündüz yorulmuş bedenlerimiz için geceyi yaratmış olan Allah'ımız bizlere gecelerin dinlenme vakitleri olduğunu bildirirken, çeşitli şekillerde fıtratımızın dışında yükler edinmemiz doğru mudur? Çarkın çevrilebilmesi için oluşturulmuş vardiya sistemi ile gecelerimiz gündüzlerimizin içine girdi. Eğlence dediğimiz ancak içinde pek çok sefil yaşam tarzını barındıran kültür(süzlük) bizleri ve gençlerimizi yeterince iğfal etmedi mi? Sömürünün devam edebilmesi için gecelerin gündüz gibi aydınlık, gündüzlerimizin gece gibi karanlık olması gerekiyor. Ve bunu bilinçli ve istekli bir şekilde sürdürmek için de elemizden geleni ardımıza koymuyoruz.

Düşünceyi ve getireceği özgürlüğü değil seri üretim ve üretim bantları vasıtasıyla patronlara biat etmemizi bizlere dayatan anlayış; elbette ki dünyevi cennetler de varetmesi gerektiğini bilecek ve buna uygun olarak şeytani bir yaşam tarzını tatil dediğimiz ucube ile bizlere dayatmakta beis görmeyecekti.

Sahi bizler zamanın kıymetini artık kollarımıza bile takmadığımız saatlerden mi öğreneceğiz? Bu saatlerin kıymetini gerçekten biliyor muyuz, yoksa ziyanda olarak mı geçmekteyiz bu dünya misafirliğimizden? Birbirimize faydalı olabilmeyi ne kadar önemsiyoruz ve birbirimiz için refahımızdan ne kadar vazgeçebiliyoruz?  Dinlenme zamanı için Yaradan'ımız bizlere İnşirah Suresinde bildirdiği üzere yorulduğumuz zaman iştigal alanımızı değiştirip farklı fiillerin içine girebiliyor muyuz ve zorluklar ile kolaylıkların birlikte olduğunu tefekkür edebiliyor muyuz?

Evren sürekli hareket halinde iken bizlere şeytani bir şekilde hiçbir şey yapmadan yaşamak yakışıyor mu?

YORUM YAP