2000 yılında özelleştirme kapsamına alındığı halde çeşitli bahanelerle satışı geciken 14 şeker fabrikasının özelleştirilme girişimi inanılmaz iddiaların da havada uçuşmasına yol açtı.
Özelleştirmek doğru mu? Özelleştirmeye kim, neden itiraz ediyor? Şekerin ülke ekonomisine ve insan sağlığına katkı ve zararları ne? Hepsine temas edeceğiz.
Ama önce Kemalizm'in ülkeye attığı en büyük kazıklardan biri hakkında Refik Halit Karay'ın 1954'de kaleme aldığı yazıya bir göz atalım:
"Şekerin lüzumunu ve faydasını kabul etmekle beraber, bana pekmezi sevdiren, pekmezi şekere üstün bulduran birçok sebep vardır. Meselâ şekerli suyun içine bir meyve tadı karıştırmadıkça yani şurup haline getirmedikçe, pekmez gibi içemezsiniz. Yalnız başına şekerli su, mide bulandırıcıdır. Hâlbuki pekmez, meyvenin su ve şeker katılmamış, hazır bir şeklidir. Meyve kendindedir, kendisidir. Başkalarında bulunmayan o yanık hususi rayihası ile en tabiî şurup, pekmezdir. Sonra pekmez hakkında kütüphaneler dolusu eserler yazmakla methi sona erdirilememiş bir yemişin, yemişler şahının özüdür.
Şeker gibi sevimsiz bir zerzevatın bulanık usaresi değil! Pancardan şeker elde etmek için büyük sermaye, fabrikalar, usta bir teşkilat gerekir. Oysa pekmezi kendi başımıza, evimizde bile yapabiliriz. Ayrıca ‘soğuk mermer kırıntılarına benzeyen' şekerin yanında pekmez, o sıcacık rengiyle ne kadar da farklıdır!
Bence şeker, şeker kamışından çıkarıldığı zamanlarda daha nezaketli bir gıda idi. Kaba pancara gelince, hem kibarlığını kaybetti, hem de dünyayı kaplayarak lüzumsuz ve zararlı bir masrafa yol açtı.
Modern bir ailenin karamele, pasta, şekerleme, çikolata, şurup, reçel, dondurma olarak bütçesindeki şeker faslı, hele züppelik haline getirilirse, bütün mutfak masrafının en aşağı üçte ikisini bulur. Çok şeker yemenin vücuda zararlı olması ihtimali de yok değildir. Evet, bilirim şekerin yaptığını, o gözbağcı marifetleri pekmez yapamaz. Fakat pekmez icap edince şekerin yerini tutabilir."
Bugün kişi başına 75-80 kg rafine şeker ve türevleri tüketiliyor. Bu veriler de doğru ise tabi. Muhtemelen daha fazla... Doğru kabul etsek bir kişi 75 yılda 6 ton rafine şeker yemiş olur. Buna hangi beden, hangi pankreas, hangi beyin dayanır.
Henüz kişi başına 6-7 kg bile rafine şeker tüketilmediği günlerde bunları kaleme alan Karay, bugünleri görseydi daha neler yazardı kim bilir.
Hele ki, rafine şekerin bir musibet olduğunu görme ve öğrenme imkânı elde etseydi bu Kemalist yazar daha neler derdi neler…
Öncelikle bazı tespitlere yer verelim. Sonra görüşlerimizi zikrederiz.
“Şeker” ile “rafine şeker” farklı şeylerdir. Günümüz Türkiye'sinde “şeker” üretimi yok. İthalatı da yasak. Kaya şekeri diye satılanlar da beyaz şekerden elde edilen sahte ürünler.
İyiyle kötünün giriftleştiği günümüzde “şeker” denilen şey en az 7-8 katkı maddesi içeren kimyasal bir zehir olan rafine beyaz şeker veya karamelle boyanmış rafine kahverengi şeker. Buna pancar yetiştirmesi sırasında eklenen ağır metalleri de ilave etmeyi unutmayın.
O güne kadar gerçek şekeri üreten ve kullanan Türkiye'de ilk rafine şeker üretimi 1926'da başlar. Yani Kemalizm'in ilk sanayi hamlesi şekeri zehre dönüştürmektir.
O günün zarif, bilge hekimlerinden Dr Hafız Cemal, kendi çıkardığı ‘Lokman Hekim' mecmuasında buna isyan etmişse de kulak asan olmaz.
Dünyada şeker üretiminin yüzde 75'i şeker kamışından, yüzde 25'i ise şeker pancarından yapılmakta. Türkiye'de ise rafine şeker üretiminin yüzde 100'ü şeker pancarından…
Bunun anlamı nedir biliyor musunuz?
Sizi kendi suyunuzda boğacağız.
Nasıl mı?
Bugün Türkiye'nin içilebilir su kaynaklarının yüzde 50'sini tek başına şeker pancarı üretiminde heba ediyoruz. Şeker pancarının işlenmesinde kullanılan suyu da eklersek durum daha da ürkütücü hale gelir.
KOP projesi için harcadığımız on milyarlarca doların anlamı şu: Zehir üretimi için su lazım.
Bunca su israfı, hem ülkeyi çoraklaştırıyor, hem de topağı. 100 yıllık hedef de bu zaten.
Bir asırdır akıl devreye girmedi.
Girmediği gibi “yüzde 100 doğal şeker pancarından şeker” yalanıyla millet aldatıldı.
Sayıştay'ın son şeker fabrikaları raporuna göre, tüm şeker fabrikaları pancara, ‘beklerken küflenmesin' diye ‘formalin' adlı zehir ekliyormuş. Benzerinin çayda da olduğunu unutmayın! Mevzuat hazretleri de izin veriyormuş buna.
Şeker fabrikaları ise izin verilen değerlerin kat ve kat fazlasını kullanmış.
Neden?
Eskiden fabrikalar pancarı alır, 3-4 ay üç vardiya çalışarak pancarı işlerdi. Artık zehri boşaltıyor, 365 günde tek vardiya olarak aheste aheste işliyor.
Konuya yarın devam
YAZININ 2. BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ
'Evet, bilirim şekerin yaptığını, o gözbağcı marifetleri pekmez yapamaz. Fakat pekmez icap edince şekerin yerini tutabilir.'
Şeker kullanmıyorum,. NBŞye on kat daha fazla karşıyım . Doğrusunu isterseniz, tv de şeker pancarlarını üretime hazırlık ve temizleme aşamasında harcanan tazyikli suyu görünce içim yandı bu su israfından...ancak bu özelleştirme de 2000 yılı dediğinize göre ak parti hükümet olmadan kapsama alınmış...okuduklarımdan öğrendiğim bilgiler ; iktidarın icraatları ile ilgili meselelerde en kıritik imzaların Menderes ve Erbakan hükümet olmadan önce atıldığını( ki verdiğiniz Bilgi destekliyor ) uygulamaların çaresiz bu hükümetlere kaldığını düşündürdü...hala çaresiz miyiz?
Zehirlenmeye devam yani.. İnşallah Devlet aklı devreye girerde bir önlem bir çözüm gelir.. Sizin danışmanlığınıza çok ihtiyaçları olduğu da kesin hocam.
Pankobirlik Nisan 2017 raporu, Tablo 22 Türkiyede kişi başı şeker tüketimi 32,26 Kg . Siz bunu iki ile çarpmışsınız. Nişasta bazlı şekeri tercih ediyorsunuz anlaşılıyor. Bir Hekim olarak şekeri sağlıklı ve gerekli bulmuyorum. Ama fabrikaları kapatıp Amerika'dan Mısırda yapılan Nişasta Bazlı Şeker getirmenin neresi savunulabilir anlamıyorum. Saygılar-------------------------------------------EDİTÖRÜN NOTU: Yazar yazısına devam edeceğim demiş, NBŞ'yi savunmamış, NBŞ belası hakkında onlarca yazı, 2 kitap yazmış, Şeker ve türevleri demiş, o bir birliğin ne olduğu meçhul verisini esas almış, eksik bilgilerle hüküm ortaya koymuş bir yorum. Hastaları da böyle tedavi ederseniz vay halimize... Yarın ki yazıyı okuyun
Türkiye her konuda eli kolu bağlanmış bir vaziyette.. Yavaş yavaş bu zincirler kırılıyor gibi.. Ya da kırılacağını umuyorum. Vatandaş bu yazıları okuyup fikir sahibi oluyorsa Devletin bunu bilmeme şansı yoktur bence. Daha fazla mal ürün satmak adına planlı bir eskitme uygulanıyorsa, acaba bu Devlet kontrolünde insanlar ve vatandaşlar içinde uygulanıyor mu diye düşünmeden edemiyorum. Devletimiz bunu engelleyecek düzeye sahip iken neden bu ve buna benzer konular için ciddi ve önleyici adımların atıldığını, üzülerek söylüyorum fakat pek görmüyorum. Daha sık yazmanız dileğiyle sağlıcakla..
azizim, refik halit yüzelliklerdendir. mustafa kemal sağken sürgünde idi..