Yılmaz Altunsoy

Savaş İslam’ın kalbine kayıyor

09.04.2018 11:46:57

Sözde “Arap Baharı” kisvesi altında başlayan, özde ise Müslümanları birbirine kırdırarak, hançeri İslam dünyasının kalbine saplamaktan ibaret olan, ülkemizin güneyinde yaşanan Armageddon Savaşları, 15 Temmuz hain işgal planının suya düşmesi ile seyir değiştiriyor.

Tanrıyı savaşa zorlayan Evangelist Judeist çete, ilk önce işe Türkiye'yi güneyden çepeçevre kuşatarak başladı. Amaçları belliydi: İslam âleminin her manada tartışmasız en güçlü unsuru olan Türkiye'yi güneyden muhasara altına almak, Arap ve İslam coğrafyası ile bağlarını koparmak ve izole olmuş bir toprak parçası üzerinde, Türkiye'yi terör örgütleri aracılığıyla ya da popüler tabirle “Vekalet Savaşları” ile hizaya getirmek.

2011 Suriye iç savaşı ile birlikte yapılmaya çalışılan tam da buydu işte. Türkiye'siz bir İslam coğrafyası oluşturmak ve sonra da bu devletleri un ufak edip, her birini kolayca yutmak. Bununla elde etmek istedikleri şey ise; Evangelistler içindeki kapitalist haçlılar için petrol bölgelerini kontrol etmek, Judeistler için ise önce Arz-ı Mev'ud'a giden yolu açmak, sonrasında ise Büyük İsrail Devletini kurmak ve bu devletin emniyetini garanti altına almak. Bu iki azılı çetenin menfaatlerinin birleştiği noktada, İslam coğrafyasında, Müslümanların, İslam kimliği ile huzur içinde yaşaması artık imkânsızdır.

Müslümanlar için bu müthiş saldırı planına karşı yapılacak iki şey ya da gidilebilecek iki yol bulunmaktadır: Ya Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi, kendi celladının kılıcını yalamak ve hayatına kast edenden merhamet dilenmek ya da Türkiye ve Katar gibi tarihin ve inanç sistemimizin bize vermiş olduğu muazzam milli şahsiyetimizin gereği olarak, bu alçak saldırılara karşı durmak ve teslim olmamak. Başka çıkar yol yok. Arabistan, BAE ve Mısır'ın yaptığı asla celladını merhamete getirmeyecektir. Tam tersi, celladının iştihasını kabartacak ve dönüp bir de dişinin kirasını istemesine sebep olacaktır.

Türkiye 2016 yılında başlattığı Fırat Kalkanı ve akabinde bir bir devreye koyduğu El Bab, İdlib ve Afrin operasyonu ile bu melun küresel çetenin oyun planını bozdu. Güneyinde oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yardı.

İran hududundan, Akdeniz'e kadar oluşturulmak istenen bu terör devletine, bedeli ne olursa olsun asla müsaade etmeyeceğini dünya âleme gösterdi. Münbiç'ten başlamak üzere, operasyonların Fırat'ın doğusuna kadar uzanacağının sinyalini verdi. Bu sinyaller muhataplarında karşılık buldu ve savaşın güneye kaydırılmasına sebep oldu.

Tibil Değil Nibil, Brüksel Hattı Değil, Gayyare-Altunköprü Hattı

Türkiye'nin bu coğrafyada kendi öz kimliği ile yaşayabilmesinin tek yolu vardır; müdafaa hattını daha güneye çekmek. Müdafaa hattımız asla milli devletimizin hudutları olamaz.

Ülkemize yönelik terör görünümlü küresel haçlı Siyonist saldırıları, kendi hudut hattımızda göğüslemeye çalışmak demek, işgalin Anadolu içlerine kadar sirayet etmesine imkân vermek demektir. Böyle bir müdafaa stratejisi, ölüm demektir, teslimiyet demektir, yok olmak demektir. Müdafaa hattımızın Kilis'in bir köyü olan Tibil değil, Halep'in güneyinde yer alan Nibil (Nobul) Kasabası olması zaruridir. Türkiye bu hatta çok yaklaşmıştır. Bu hatta yerleştikten sonra, burada kalıcı olmak zorundadır. Geri çekilmek yıkılmak demektir.

Bu hattı terk etmek, Konya'yı, Antep'i hatta İstanbul'u kaybetmek demektir. Ecdadımız, Harem-i Şerifin müdafaa hattını nasıl ki Tuna boylarında tesis etmişse, Kudüs'ü Dalmaçya kıyılarından itibaren korumaya başlamışsa, bizler de Anadolu'nun müdafaasını Nibil'den yapmak zorundayız. Suriye tarafında Nibil ne ise, Irak tarafında ise Altunköprü-Gayyare Hattı (Musul'un güneyinden geçen) odur. Türkiye güney hudutlarını kalıcı olarak daha da güneye kaydırmak zorundadır. Bedeli ne olursa olsun bunu yapmak zaruridir.

Judeist Evangelist Çete Taktik Değiştiriyor

Aklını Siyonistlere kiraya vermiş olan küresel güç ABD, Armageddon savaşında taktik değiştirmeye hazırlanıyor.

Türkiye'den gelen direnci şu aşamada vekâlet savaşları ile kırma imkânını görmeyen Haçlılar, bu bölgeyi Fransızlara havale ederek, savaşta önceliği daha da güneye vermiş durumdalar. Daha güney neresi acaba?

Daha güney İslam'ın merkezi, sinir siteminin ana dağıtım kanalı ve kalbi olan Mekke ve Medine. Evet, küresel çete kılıcını yalayanları önceliklemiş durumda. Arabistan, BAE ve Arabistan'ı, İran ile savaştırmak ve savaşı İslam'ın kalbine taşımak üzere, gerek terör örgütlerini ve gerekse de bizzat kendi güçlerini bu bölgeye konuşlandırmaya başladılar bile. Trump'ın, Suriye'den çekiliyoruz demesini iyi okumak gerekiyor.

Bu çekilme değildir, taktik değiştirmektir. Türkiye üzerindeki hesaplaşmayı başka bir bahara talik ederek, ancak bu bölgeyi de tamamen başsız bırakmayarak, 1921 Ankara Anlaşmasında muhatabımız olan Fransızları bizimle bir süre daha muhatap ederek, ilk darbeyi Arabistan'a indirmek istiyorlar. Bizim Araplar ise bu saldırıdan acaba kendimizi kurtarabilir miyiz diye, genç veliahtlar eliyle batıya yaranmanın yarışı içindeler. Heyhat! Celladının kılıcını yalayan öküzün ölümden kurtulduğunu gören yoktur. Bu hal öyle bir haldir ki; vücuttan önce ruhun ölmesine razı olmak gibi bir zilleti irtikâp etmektir.

Evangelist çetenin stratejisi belli: Suriye PKK'sını bir süreliğine Fransa'nın hamiliğinde Türkiye'ye karşı zayıf da olsa ayakta tutmak, Türkiye'nin karşısına Fransa'yı dikerek, 1921 Ankara Anlaşması hudutlarına rücu etmemizi temin etmek ve güneye olan ilgimizi dağıtmak için batıdan yeni bir cephe açmak.

Batıdan açılacak olan cephede ise, kadim aletleri olan Yunanlıları kullanmak.

Bunun için çok kısa bir müddet içinde, Yunanistan'ın karasuları hududunun 6 milden 12 mile çıkarttıklarına dair kararlarını işitirsek hiç şaşırmayalım. 12 mil demek, Adalar Denizinin (Ege) bir Yunan ölü haline gelmesi demektir. 12 mil demek, batıda nefes alamaz hale gelmek demektir. 12 mil demek, Anadolu ana karasını müdafaa edemeyecek hale gelmek demektir.

Büyük Akına Hazırlıklı Olmak

Küresel işgalci çetenin, Türkiye fazını öteleyip zamana bırakması, güneyde İslam'ın kalbinde yeni bir cephe açmaya çalışması, böylesi acımasız bir savaşta, Müslüman Türk milletine, Allah'ın uzattığı bir “Urvet-ül Vuska” dır. Yani gaipten uzanan bir merhamet eli, kurtuluş ipi.

Allah Türk milletine, büyük Armageddon Savaşı için hazırlık yapmak üzere zaman tanıyor, mühlet veriyor. Savaşı İslam'ın kalbine taşıyarak, köle ruhlu, müptezil Arap idarecilerinin rezil olmalarını temin ederek, Türk milletinin önderliğinde İttihad-ı İslam ordusunun tesis edilmesine zemin hazırlıyor. Allah, Suud veliaht prensi Salman'ın, İngiliz Kraliçesinin karşısında esas duruşa geçmiş vaziyetteki resmini tüm dünyaya göstererek, İslam âleminin liderinin en azından kimler olamayacağını ilan ediyor.

Allah, Arap din adamlarına, İsrail ile savaşmanın caiz olmayacağına dair fetvalar verdirerek, bunların İslam unsurlarının gözünden düşmesini sağlıyor. Allah, BAE veliaht prensi Nahyan melununun gerçek hüviyetini ortaya çıkartarak, İslam âlemini ikaz ediyor.

Allah, İsrailoğullarının amca çocuklarının kimler olduğunu gözümüzün içine sokuyor. Allah, Mısır Firavununun zindanlarında, Yusufvâri Mursileri kutlu bir davaya hazırlıyor.

Allah, 3 milyondan fazla Suriyeliye sahip çıkmamızı sağlayarak, Kudüs'ün İsrail'in başkenti olmasına karşı duradurarak, bizi büyük ve mukaddes bir davaya hazırlıyor. Gazamız şimdiden mübarek olsun. Şu istikbal inkılabı içindeki en yüksek gür sada inşallah İslam'ın olsun. İslam'ın önderliği yüce Türk milletinin olsun. Amin…

YORUM YAP