Vahşetin içinde büyüyor çocuklarımız. Bir insanla yan yana gelmemesi gereken kavramlar çocuklar ile yan yana gelmeye başladı. Ahlaksızlığın tavan yaptırıldığı medyatik gösteriler toplumun yozlaşmasına yol açıyor uzun zamandır. Evlenme programları ve televole kültürünün egemen kıldığı programları izleyen ahlaki eğitimini tamamlamamış bireyler, ekranlarda gösterildiği gibi bir hayatın özlemiyle yanıp tutuşuyorlar. Ekranlarda gördüklerinin kendi çocuğunun başına gelmesini asla tasvip etmeyecek ebeveynler sözkonusu programlardaki karater(siz)lere imrenerek bakıyorlar.
İzlediğimiz bazı programlarda, internet ortamında ve gazete köşelerinde tasvip edilemeyecek ahlaksızlıkları hastalık adı altında meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Dinimizin yanına yaklaşılmamasını bildirdiği bir günah olan zinayı yapmak için para bulamadığı için minicik bir çocuğa tecavüz etmeyi göze alabilen bir ahlaksızlık insan beyninin mahsulü mü? Bu tür ahlaksızlıksızlıkları tanımlayabilmek için tıp ve psikoloji bilim dallarına mı ihtiyaç duyuluyor? Bu yapılanın adı pedofili gerekçesiyle bir hastalığın ardına takılmak olmamalı. Elbette ki minik kızın başına gelen kesinlikle ahlaki çöküşün en üst noktasıdır. Bu vahşete sebep olanlara ‘hasta' tanımlaması yapmak insanlığa ihanettir.
Bir bebeğe ve çocuğa uygulanan şiddete verilebilecek cezalar caydırıcı ölçülerde olmadıkça bu tip vahşetlerin de önüne geçilmesi imkansız olacak. ‘Bir kadına gidecek param yoktu' diyerek kendini savunan bir ahlaksız acaba elinde biraz güç olsa acaba neler yapabilir? Düşünmek bile ürkütücü. Meselenin kaynağı elbette ki paraya sahip olmamakla alakalı değil. Meselenin kaynağı ahlak ve vicdan eksikliği. Bu eksikliği gidermek de maddi çözümlemelerde gizli değil. Mesele zamanında verilmemiş ahlak ve vicdani eğitim eksikliğinde; televizyon ve reklamın köpürttüğü şehevi duyguların köpürtülmesindedir. Pek çok şehirde sokaklarımız moda virüsünden etkilenen kadın ve erkeklerin podyumu haline geldi. Kıyafetlerin pek çoğu giyim eşyası hüviyetinde değil. Hatta çoğu kıyafetin bedeni teşhir aracı haline geldiğini söyleyebiliriz.
Ey anne ve babalar!
Çocuklarınızın elinizden kayıp gittiğini, sanal dünyada kaybolduğunu görmüyor musunuz? Sizler sanal dünyalarda kaybolup giderken az ötenizde çocuklarınızın da kaybolduğunu farkedemeyebilirsiniz. Ancak sizin yerinize bu boşluğu görüp dolduran canavarlar aramızda yaşıyor. Bilgisayar ve televizyon ekranlarının dolduramadığı sevgi arayışını keşfeden alçaklar anne-baba olarak bizlerin göstermediği ilgiyi gösterdiğinde çocuklarımızın onlara yakınlık duymaları kaçınılmazdır.
İçimiz parçalanarak ekranlarımızdan izlediğimiz Irmak, kendi mantığına göre doğru yaptığına inanan bir ahlak fukarası tarafından ölüme yollandığında döktüğümüz gözyaşlarımızın yarın diğer çocuklar için de dökülmesini istemiyorsak, geç olmadan çocuklarımızın elinden tutalım.
Çok yoğun gündemlerimizin arasından sıyrılalım azıcık. Şampiyonlar Ligi'nin atmosferinden, televizyon dizilerinin bitmeyen senaryolarından, hiçbir dahlimiz olamayacak kısır siyasi tartışmalardan, sanal alemde hiç tanışma imkanımız olmayan kişilerden azıcık uzak kalalım ve yuvamızdaki sıcak bir gülümsemeyi bizlerden bekleyen ailelerimizi farkedelim artık.
Bir çağrı da medya yöneticilerine yapmak gerekiyor. Artık tutarlı olmanın zamanı gelmedi mi? Verdiğiniz şiddet, taciz, tecavüz ve cinayet haberlerinin ardından reklam ve dizi kuşaklarınızda kışkırtıcı nitelikli yayınlar yapmanız sizlere de tutarsız gelmiyor mu? Toplumda yaralanmaya yol açabilecek türden bir reklamı yayınlamamak mı daha değerli yoksa reklam karşılığında elde ettiğiniz bilançonuza yansıyan rakamlar mı?
çok önemli mevzulara girmişsiniz. inşallah karşılık bulur.
Çok çok güzel bir yazı olmuş. Elinize sağlık. Kendilerine 'Ana'diyenler internet aleminde 'en iyi' 'en güzel''en kübar' 'en acı çekmiş' 'en bilmiş' ve diğer hayallerden ayrılsalar belki çok şey düzelir. Siz yine de bu konuya devam edin. Belki de birilerine yardımçıolur diye ümüd ediyorum. Saygılarımla. Azerbaycan, Bakü.