Can Kemal Özer

Şamlıları asmalı mı yoksa vatandaşlık mı vermeli?

13.07.2016 00:50:35

Suriyelilere vatandaşlık vermeyelim” diyenlere baktım neredeyse hepsi göçmen. Bunların kendileri olmasa bile, baba ya da dedeleri Selanik'ten, Balkanlardan, Doğu Avrupa ülkelerinden, Kafkaslardan gelmişler.

Haksızlık etmeyelim sadece onlar itiraz etmiyor. Türkiye'nin büyümesi, gelişmesi, bölge ve dünya çapında güçlü bir aktör olmasını istemeyen komünist, solcu, liberal, fetöcü, milliyetçi ve kapitalist bir kitle de var.

İlk akla gelen neden, vatandaşlığa alınacak kimselerin AK Parti'ye yani kendilerini vatandaş yapan partiye oy verme ihtimali. Hükümet çevreleri de bu tezden hareketle savunmaya geçerek, yok ilk bir yılda oy kullanmayacaklarmış, amaçları bu değilmiş, herkese değil bazılarına vatandaşlık verilecekmiş, bunların sayıları 300 bini bile bulmuyormuş, ekonomiyi büyütecekmiş falan, filan…

İktidar adına konuşanların savunmasının ciddiyet ve vizyonla hiçbir alakası yok. Kendilerini savunma tezleri zayıf ve çelişkili.

İktidar partisi sözcülerinin açıklamalarından anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hususta açıklama yapana kadar bir hazırlıkları falan yokmuş.

AHISKA TÜRKLERİ'NİN SORUNU ÇÖZÜLDÜ MÜ?

Dönemin Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, 2013 yılındaki Ahıska Türkleri ile buluşmasında, Ahıska Türkleri Derneği'nin 4500 Ahıska Türkünün hep beraber vatandaşlığa alınması teklifine kızıyor. Arınç bunun dünyada mümkün olmadığını söylüyor. Sen bana en fazla 5 kişi ver hemen vatandaşlığa alayım.

Bu sırada dertli bir Ahıska Türkü kalkıp şunları söylüyor: “Ahıska Türkleri dediğiniz insanlar sıradan kimseler değil. 300 milyonluk eski SSCB devrinde, Türk adını taşıyan tek millet Ahıskalılardır. Bu dediklerinizi biz 20 yıldır dinliyoruz. Vakit gelince haktan hukuktan bahsediyorsunuz. Çok güzel de, Ahıskalıların hakkını ne zaman vereceksiniz? Bu millet 70 yıldır sürgündedir. Bunu herkese sorabilirsiniz.”

Bunun üzerine Bülent Arınç “sorarsak herkes seni yalanlar” diyerek mekânı terk edip gidiyor.

Dertli bir insan var ortada, derdini başbakan yardımcısına anlatıyor. Arınç ise siyasi vizyon sorunu olduğunu ispat edercesine makul bir siyasetçinin yapmaması gerekeni yapıyor.

VATANDAŞLIK HAK İADESİDİR

Arınç ve onun gibi düşünenler, Osmanlı'nın Şam vilayetine kayıtlı insanların eski haklarının iadesine itiraz ediyor. Suriyeliler, Mısırlılar, Arabistanlılar, Yemenliler, Tunuslular, Makedonyalılar, Romanyalılar, Arnavutlar, Bosnalılar, Iraklılar, Somalililer, Sudanlılar, Katarlılar, Ürdünlüler, Kosovalılar, Filistinliler ve hatta Türkiyeliler kimin vatandaşı? Osmanlı'nın.

Türkiye Cumhuriyeti kim ve nedir? Osmanlının vasi ve halefi. Bu durumda eski Osmanlı vatandaşı herkes otomatik olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Hiç kimse onları bu haklarından mahrum edemez.

Peki, istemezükçülere ne oluyor da, vatandaşlarının kimlik alma hakkına itiraz ediyor. Dedesi Çanakkale'de şehit olmuş bir adam Ankaralı ise vatandaş, Halepli ise değil öyle mi? Bunlara sormak lazım ‘siz nereden geldiniz' diye.

Nüfusun nüfuz olduğunu görebilen bir iradenin yapması gereken şey, Osmanlı tebaası olan herkesi vatandaşlık haklarından mahrum etmemektir. Herhangi bir terör örgütü ile ilişkisi olmayan her Müslüman bu ülkenin aslî vatandaşıdır ve bu hakkı kendisine tez vakitte iade edilmelidir.

Siz hem kalkıp İslam dünyasının liderliğinden söz edeceksiniz, hem de Ahıskalı kardeşinize vatandaşlık vermek şöyle dursun azarlayacaksınız. Buna hakkınız yok.

MÜSLÜMAN'DAN HARAÇ

Müslümanlar arasına çizilmiş sınırlar İngiliz icadı olup aramıza sokulan en büyük fitnedir. Mesela her Müslüman dilediğinde umreye gidebilmelidir. Dilediğinde Kudüs'e, İstanbul'a, Şam'a, Bağdat'a, Kahire'ye, Saray Bosna'ya, Bakü'ye gidebilmelidir.

Umreye gitmek için Suud'dan vize almanız yetmez, bir de Diyanet ve Türsab'a haraç ödemeniz gerekir. Kim bunlar ve hangi hakla alıyorlar bu dolarları? TÜRSAB hangi hizmeti veriyor Mekke ve Medine'de? Biz daha bunu çözememişiz. Ben Paris'e giderken TÜRSAB para alıyor mu? Roma'ya giderken Vatikan'a haraç ödüyor muyum ki, Umreye giderken Diyanet ve TÜRSAB'a ödemek zorundayım?

Mekke insanın Müslüman'ın ana vatanıdır! Peki, siz hiç baba evine giderken giriş çıkış harcı ödediniz mi? Ama bizim devlet yurtdışı çıkış harcı alıyor baba evine giderken. Al bira haraç daha. Neden itiraz etmiyoruz bunlara?

MALAYLAR TÜRK VATANDAŞIDIR

Bir ülkenin vatandaşı olmanız illaki orada yaşayacağınız anlamına gelmez. Malezyalıların tümüne vatandaşlık verseniz, hepsi Türkiye'ye mi taşınacak? Ama vatandaşlık verirseniz, Malezyalılar da Türkiye sevdalısı olur.

Amerika'yı Amerika yapan şey, dünyanın her yerinden gelenlere kucak açmasıdır. Çin'i büyütmekte olan şey de nüfusudur. Elbette nüfusun çokluğu kalite doğurmaz, ama kalite çok nüfusun içinden çıkar.

AB için Fransa ve Almanya'yı nüfuzlu kılan şeyin en başında nüfusları gelmektedir. 10 milyonluk bir Türkiye kendine yetebilir mi? Asla yetmez. 80 milyon Türkiye'ye çok mu? Kesinlikle az. Türkiye'nin 4 katı toprağı olan, ama 20 milyon nüfusa sahip Suudi Arabistan mı etkin, Türkiye mi? Arabistan'ın parası daha çok olabilir, ama siyasi ve ekonomik nüfuzu hiçbir zaman olmadı olmayacakta. Unutmayı şehir ve yollarımız toprağımızın sadece yüzde 4'nü kaplıyor. Yüzde 96 boş.

Meselelere doğru noktalardan yaklaşmadığınızda sadece hamasi nutuklar atarsınız. Tıpkı üç çocuğa itiraz ettiğiniz gibi. Sizin üç çocuğunuzun olup olmaması tabii ki kimseyi ilgilendirmez. Ama siz ülkenizin önüne gelmekte olan yaşlılık, iş gücü ve nüfuz sorununu görmekte iseniz, üç çocuk da talep edersiniz, beş de. Bazı ülkelerin yaptığı gibi gerekirse her çocuk için on binlerce doları trink diye ödersiniz ve ödemelisiniz. Son düzenlemelerdeki 500-600 liralık sadaka yerine devlet ivedi büyük teşvik getirmeli. Ailelerin ve devlet gençlerin evlenmesinin önündeki en büyük engel!

Erdoğan memleketini düşünmemiş olsa kendisini sevmeyen kitleye de üç çocuk der mi? O üç çocuğunu, Erdoğan ve ideolojisinin antipatisi ile büyütmeyecek mi? Peki Erdoğan deli mi de, kendisini sevmeyenlere ‘çoğalın' diyor? Behey körler mesele siyasi çıkar değil, ülkenin geleceği meselesi.

Türkiye, her Müslümanın ortak memleketidir. Osmanlı fethedilirken kaç düveli insanla savaştı biliyor musunuz? Viyana kuşatmasına giderken ‘sen Türk değilsen gelemezsin' mi dediler, yoksa herkes mi canını dişine takıp yedi düvelde at koşturup can verdi? Sabetay Sevi'nin torunları vermemiş olabilir, ama Arabı, Lazı, Kürdü, Boşnakı, Yemenlisi, Şamlısı, Musullusu, Bağdatlısı, Haleplisi, Kudüslüsü, Kahirelisi, Mekkelisi, Sanalısı gelip bu topraklar için ter dökmüş, can vermişse, size ne oluyor da onu memleketinden mahrum bırakıyorsunuz?

Bir Kahirelinin, Şamlının, ‘ben İstanbulluyum, T.C. kimliği taşıyorum' demesi bizi büyütür mü, küçültür mü? Mesela iç savaşın eşiğindeki Parisliler kalkıp bize sığınsa, Şamlılara itiraz eden güruh, Parislilere vatandaşlık verilmesine de itiraz ederler mi? Elbette etmezler ve etmeye hakları da yok.

ANKARA NE YAPMALI?

Osmanlı vatandaşı Suriyelilerin T.C. vatandaşlığı da kazanması konusunda, Ankara yolundan sapmamalıdır. Sadece az sayıdaki Suriyeliyi değil, terör örgütleri ile ilişkisi olmayan herkes bu kapsama dâhil edilmelidir.

Bu hayırlı girişim Suriyelilerle sınırlı kalmayıp, eski Osmanlı tebaasının tüm evlatları diledikleri T.C. kimlik kartına sahip olabilmelidir. Bu ülke sadece bizlerin değil, Müslüman herkesin memleketidir. İnsanın dedesinin yurduna suni bir devletin pasaportu ile girmesi zül değil de nedir? Kıbrıs'a kimlik kartımla gidebildiğim gibi, biz eski vilayetlerimize, oradakiler de İstanbul'a kimlikleri ile gelebilmelidir, burada nefes alıp verebilmeli, mal mülk edinebilmelidir. Bunu engellemeye kimsenin hakkı yoktur.

* * *

YUNUS EMRE ENDÜSİTÜSÜ'NÜN GÖREVİ DİL ÖĞRETMEK Mİ?

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Şeref Ateş, “tüm dünyaya Türkçe öğretiyoruz” demiş. Demek ki, amaçları lisan kursu olmakmış. Biz de sanmıştık ki, Çin'in Konfüçyüs Enstitüsü, Almanya'nın Gothe Enstitüsü ve İngilizlerin British Council'inde olduğu gibi, bizim Yunus Emre Enstitümüz de aynı amaçla çalışacak, aynı işlevi görecek. Zannımızda yanılmışız. Bu kurumların amaç dışı uygulamaları ve başkanının açıklamaları sükûtu hayale uğratmaya devam ediyor. Galiba önce ülkeler bu tür müesseseleri niçin kurarlar, Yunus Emre'cilerin bunu bir öğrenmesi gerekiyor. Evvela bu kurumun lisan kursu olmadığının hatırlatılması gerek. Bir de kurumun FETÖ işgaline maruz kalması meselesi var ki, her yerde olduğu üzere burada da kapsamlı bir temizlik şart.

 

YORUM YAP