Yaşanılan sağlık trajedisini, gazeteci yazar Kemal Özer, "İnsanlığın sağlıklı hâli tarih sayaflarında kalmış bir hatıra" olarak tarif ediyor.
Ivan Illich ise sağlığımızın elimizden nasıl alındığını SAĞLIĞIN GASPI adlı eserinde muhteşem bir üslupla ele alıyor.
Kitabının kapağında şunlar yazar:
Moderniteye ve dayatmalara yönelik muhalif söylemin en radikal yazarlarından Illich, daha çok kurumlara yönelttiği eleştirilerle tanınıyor. Eğitim, politika, tıp gibi insan hayatının en önemli alanlarının kurumlaştığını, eskiden insanların daha dolaysız karşıladıkları temel gereksinimlerin, çağdaş toplumda “bilimsel olarak” üretilmiş hizmetlerin “tüketilmesine” indirgendiğini, böylece bireysel özelliklerin ve yaratıcılığın yok edildiğini söylüyor.
Sağlığın Gaspı'nda ise tıp kurumunun denetlenemeyen bir otorite olarak, neyin hastalık, kimin hasta olduğunu ve hastalara ne yapmak gerektiğini belirlediğinde sağlığımız için büyük bir tehdit oluşturduğunu; bedenlerimiz üzerindeki hakkımıza tecavüz ettiğini; ilaç tüketimini teşvik ederek toplumun hastalıklı yapısını güçlendirdiğini; sağlığa bir “mühendislik modeli” olarak yaklaştığı için insanların kendi insani zaafları, incinebilirlikleri ve biriciklikleriyle, kişisel ve özerk bir biçimde baş etme potansiyellerini yok ettiğini anlatıyor.
Illich'e göre sanayi toplumları hastalık yapıcıdır; çünkü insanları ortamlarıyla, kendi özerk gerçekleriyle başa çıkamaz hale getirir.
Önce hasta ederek çürüttüğü hayatlara, sonra protez çözümler önerir.
Beyaz üniformalı doktorlar ise hastaların anlamadığı bir dil konuşarak onları savunmasız bırakır; hastaların kendilerine olan bağımlılıklarını artırır; verdikleri ilaçlarla onları hissizleştirir ve böylece acı çekme haklarını ellerinden alırken, diğer taraftan hayattan zevk almalarını da engeller.
Böylece, hayata ve kendilerine karşı “edilgen” kalan insanlar, doyumu daha güçlü uyarıcılarda aramaya başlarlar:
Öteki insanlar üzerinde iktidar arama isteğinin yaygınlaşması, çalışanların sürekli artan stresi, medyada suç ve şiddetin bir cazibe aracı olarak teşhiri... gibi örnekler hep bu edilgenleştirmenin sonuçlarıdır.
Sağlığın Gaspı okura, tıbbın üzerinde çok durulan yararlarının yanı sıra, kötü yanlarını da tartışmakta kullanacağı kavramsal bir çerçeve sunuyor.
Sanayi toplumlarının çok yönlü bir eleştirisinin gerekliliğini vurgularken, bir iktidar/otorite olarak hayatımızı işgal eden tıp kurumuna eleştirel bir gözle bakmamızı sağlıyor.
- Kitabın Adı: Sağlığın Gaspı
- ISBN: 978-975-539-065-9
- Baskı: 4.Baskı - 2017
- Özgün Adı: Limits to Medicine Medical Nemesis: The Expropriation of Health
- Yazar: Ivan Illich
- Tercüme: Süha Sertabiboğlu
Ivan Illich kimdir?
1926'da Viyana'da doğdu. Salzburg ve Roma'da tarih ve dinbilim konularında eğitim gördükten sonra papaz oldu. Beş yıl New York'ta Puerto Rico Mahallesi'nde papaz olarak görev yaptı. Katolik kilisenin Güney Amerika siyasetine yönelttiği eleştiriler, kilise çevreleri ve Vatikan'la arasının bozulmasına neden oldu. 1960'ta Meksika'ya gitti ve Cuernavaca kentinde Kültürlerarası Belgeler Merkezi'ni (IDOC) kurdu. Amacı alternatif bir eğitim programı oluşturarak gönüllüleri Latin Amerika dilleri ve kültürleri konusunda eğitmek olan kuruluş kısa zamanda Güney Amerika askeri diktatörlüklerine karşı muhalefetin merkezlerinden biri oldu. 1969'da papazlıktan ayrıldı. CIDOC'un 1970'te kapatılmasından sonra Alman, Japon ve Amerikan üniversitelerinde dersler vermeye başladı.
Illich kapitalist toplumun ortaya çıkardığı kurumların insan üzerindeki olumsuz etkilerini incelemiştir. Ona göre çağdaş toplumda eğitim, sağlık, ulaşım gibi gereksinmeler bürokratik refah devletinin bu hizmetleri yerine getirmekle yükümlü kurumları aracılığıyla karşılanmaktadır. Eskiden insanların doğal çevre ilişkileri içerisinde karşıladıkları temel gereksinmeler, çağdaş toplumda “bilimsel olarak” üretilmiş hizmetlerin tüketilmesine indirgenmektedir; belirli bir tüketim düzeyinin altına düşenler teknokratların oluşturduğu ölçütlere göre yoksul sayılmaktadır. Yerleşik düzen, kendi kendini eğitmeyi yetersiz saymaktadır. Ancak kurumsallaşmış hizmetlere olan bağımlılık bireysel yetkinliğe zarar vermekte, bireyi yeterli karar verme gücünden yoksun bırakmakta, onu kendi dışında oluşturulan hizmetlerin pasif tüketicisi haline getirmektedir.
En önemli kitaplarından olan Tools For Conviviality'de (Şenlikli Toplum, Çev. Ahmet Kot, 1988, Ayrıntı Yayınları) seri üretim teknolojilerinin, insanları bürokrasinin ve makinelerin aksesuvarları haline nasıl getirdiğini göstererek modern sanayi toplumlarını sorguluyor. Kişiler arasında özerk, yaratıcı ilişkiler kurulabilmesinde araçların rolüne değiniyor. İnsanların çalışırken zevk almaları, sevinç duymaları için araçlara hükmetmeleri gerektiğini belirterek araçların insanlara hükmetmeye başladıkları noktada büyümeye karşı çıkıyor.
Eğitim kurumlarına yönelttiği eleştirilerini dile getirdiği, 1971'de yayımlanan Deschooling Society (Okulsuz Toplum, Çev. Bedirhan Üstün, Birey ve Toplum Yayınları, 1985) adlı kitabında Illich, okulun, toplumun eğitimini olumsuz yönde etkilediğini öne sürmüş, zorunlu eğitimin kaldırılması gerektiğini savunmuştur. Ona göre, “Okul, bireyleri, insan dahil her şeyin ölçülebileceği bir dünya için hazırlar. Okulların var olduğu bir dünyada mutluluğa giden yol, bireyin tüketim kalıplarıyla belirlenmiştir.” Çözüm ise var olan eğitim kurumlarına alternatif olarak yaşamın her anını bir öğrenme eylemine dönüştürecek, insanları yaratıcı ve özerk kılacak ve teknokratlarca denetlenmeyen değerleri yaratacak bir eğitim ağının oluşturulmasıdır.
The New York Review, The Saturday Review, Le Monde ve The Guardian gibi yayınlarda yazan Illich'in kitaplarından bazıları şunlardır: Celebration of Awareness, 1970 (Farkındalığın Kutsanması); Energy and Equity (Enerji ve Adalet; Türkçede Enerji ve Eşitlik adıyla yayımlandı, Çev. Ufuk Uyan, Ağaç Yayınları, 1992); Gender, 1982 (Cinsiyet); H2O, 1985 (H2O/Unutmanın Suları, Çev. Ruşen Değerli, Afa Yayınları, 1991); Towards a History of Needs (Bir İhtiyaçlar Tarihine Doğru).
DİĞER KİTAPLARI
3) Gölge İş
8) Gender