Halen restorasyonu devam eden Ayasofya'nın bu yıl içinde ibadete açılacağı öğrenildi. İşte detaylar
1930 yılında tadilat bahanesiyle ibadete kapatılan, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müzeye çevrilen ve 1 Şubat 1935 günü müze olarak açılan Ayasofya Camii'nin 88 yıllık esareti nihayet son buluyor.
YETKİLİ MERCİ KESİN TALİMATI VERDİ
Siyasi kulislerden edindiği bilgilere göre, konuya ilişkin karar merci olan makam, yapının asli durumuna uygun şekilde yeniden cami olarak açılması için gerekli çalışmaların acilen yapılması talimatını verdi.
ARTIK SADECE KISA BİR ZAMAN MESELESİ
Devletin en üst makamının talimatının ardından konunun idari ve teknik altyapı çalışmalarının kısa sürede tamamlandığı öğrenilirken, uzmanların açılışın gerçekleştirileceği en uygun tarihi belirlemeye çalıştıkları kaydedildi.
RESTORASYONUN BİTMESİ BEKLENİYOR
Ayasofya'nın cami olarak açılabilmesi için uygun zamanın belirlenmesinde, halen devam etmekte olan restorasyon çalışmasının en önemli sorun olarak öne çıktığı belirtilirken, açılış için bu yıl içerisinde bitmesi beklenen restorasyonun beklenmeyebileceği de vurgulandı.
İŞTE MUHTEMEL TARİHLER
Ayasofya'nın açılışı için öne çıkan tarihler ise şu şekilde sıralandı:
25 Ağustos 2018,
30 Ağustos 2018,
9 Eylül 2018,
29 Ekim 2018,
24 Kasım 2018,
10 Aralık 2018,
26 Ocak 2019,
1 Şubat 2019,
19 Mayıs 2019,
29 Mayıs 2019.
Bu tarihlerden ‘Cuma' ya denk gelen gün de ayrıca incelendi ve sadece Ayasofya'nın müze olarak açılmasının yıl dönümü olan 1 Şubat 2019'un Cuma gününe denk geldiği görüldü.
Ayasofya Camii hakkında Dergiler neler kaleme almıştı?
Vesika dergisinin “Acı Gün Kara Takvim” olarak vasıflandırdığı 24.11.1934 tarihinde Ayasofya Kararnamesi imzalanarak, Mehmed Kayalar'ın “Hülya mı aceb! Yoksa bir kabus mu bu rüya? / Eyvah! O ne, zulmette mi kaldın Ayasofya!” diyerek taaccüp ettiği Ayasofya'mız câmiyetini kaybederek karanlığa çekilmişti. Bu tarihin üzerinden 80 küsur yıl, Sezai Karakoç "Ayasofya Ne Kadar Sabırlısın!" başlıklı yazıyı yazalı ise yarım yüzyıl geçti. Asra yemin olsun, eyvallah, ama bu kadar zamandır Müslümanlar hüsranda mı diye sormaktan kendimizi alamadık. Ayasofya'sız salih ameller işleyebildik mi, sabrı ve hakkı tavsiye edebildik mi bu süre zarfında, bir kısmımız tam da bunu merak ediyor.
Nedir Ayasofya?
Osman Yüksel gibi serden geçerek"asırlık surların arkasından köhne Bizansı hortlatmak isteyen kimin eli, bunu söyleyenler kimin dili, Ayasofya'yı puthane yapan hangi delidir!?" (Tohum dergisi, 29. sayı, 1959) diye sormakla başlarsak şimdi, bizi de bu yazıdan dolayı, onu mahkemelik ettikleri gibi, yargılamasınlar diye Ayasofya'nın anlamından başlayalım istiyoruz. Nedir Ayasofya gerçekten? Bir mabet mi, mabet ötesi mana mı? Bakın Üstad Karakoç "Ayasofya'nın Anlamı" (1966) adlı yazısında neler diyor:
"Hendek muharebesinde de, küngü kayaya salladığı zaman, kayadan sıçrayan alev ve kıvılcımların çizdiği kubbe şüphesiz Ayasofya'nın kubbesiydi ve Hz. Peygamber, bizzat Fatihi ve mübarek ordusunu, o kıvılcımların köprüsü, kemerleri ve ebemkuşağı altından geçip surların önünden Ayasofya'ya yürür ve girerken görmüştü. Bu heybetli ve muhteşem resmî geçidi seyrederken dudaklarından altın kelimeler dökülmüştü: Konstantiniyye muhakkak fethoulunacaktır; Onun fatihi ne güzel emir ve ordusu ne güzel ordudur ... Hz. Peygamberin, İstanbul'a bu kadar önem vermesi, onun Doğunun sözcüsü, Batıya karşı Doğu Kürsüsü olmasındandı. Orada Ayasofya'nın bulunmasındandı. Ayasofya'nın cami olması, dinin cihanşümulleştiğinin tescili olacağındandı. Ayasofya'yı kölelikten kurtarmak, hürriyetine kavuşturmak istediğindendi." Ve ekliyor "Ayasofya Müslümandır. Yapıldığı tarihten İstanbul'un fethine kadar gizli Müslümandır, haniftir. Beş yüz yıldan beri de açık Müslümandır." Demek biz Peygamber muştusu Müslüman kardeşimiz Ayasofya'nın esaretini henüz anlayamadık ki ona alelade bir mabet gibi bakmaya çalışıyoruz.
Ayasofya milletimizin haysiyet ve şerefi davasıdır
Evet evet, bir de bu kadar cami varken neden bir cami için diretiyorsunuz diyenler eskiden de varmış. Bakalım Kemal Fedai Coşkuner, Fedai dergisinin (11. Sayı, 1964) “Ağlayan Ayasofya Değil Ayasofya'nın Şahsında Türk Milletidir” yazısında bu düşünceye karşı ne demiş: "Bu sözü çocuk bile söylemez. Böylesi bir cevap, bu milletin hissiyatıyla doğrudan doğruya alay etmek demektir. Dava camiye olan ihtiyacımızın yeterliği veya yetmezliği değil. Ortada bir milli perestiş meselesi var. Papazları, metropolitleri yakalarında Bizans armasını taşır, yedisinden yetmişine kadar her Yunanlı, müstakbel Bizans hülyaları ile yaşar, Megalo İdea peşinde Helenizm imparatorluğunun hortlayacağı günleri düşünür, bu hedefe varacak yolun Ayasofya'dan geçeceğine inanır. Bu durumun muvacehesinde Ayasofya'ya büyük bir milli dava konusu olarak bakmamak mümkün değildir. Ayasofya milletimizin haysiyet ve şerefi davasıdır."
Müzeye çevirme kararnamesini kim imzaladı?
Mesele aslında gayet mühim; İslamcı dergiler, yazarlarımız, fikir adamlarımız meselenin ehemmiyeti karşısında susmamışlar. Tabi iş biraz da siyasi olunca politikanın merceğine de girdiğini görüyoruz zaman zaman. Vesika dergisinin 1976 yılı 12. sayısında"Demirel Ayasofya'nın açılmasını istemiyor" başlıklı bir haberde bugünkü adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı'nın zamanın Cumhurbaşkanı Korutürk'e "Ayasofya'nın Cami yapılmasından İslam âleminin ferahlık duyacağını" belirttiğini görüyoruz. Konuyla ilgili Demirel'e sorulan sorudan ise Demirel kaçındığı ve cevaplamadığı için bu başlığı atıyorlar.
Vesika dergisi aynı sayıda o meşhur müzeye çevirme kararnamesini ilk defa yayınlandıklarını söylüyor ve Ayasofya'yı kimler kapattı sorusunun cevabını aramaya çalışıyor. Aslında o kararname, Ayasofya'nın gelirinin olmadığı ve satın alınarak müzeye çevrilmesi gerektiğini belirtilen Maarif Vekilliği'nin yazmış olduğu kararnameye cevaben yazılmış. Dergi, bu kararnamenin çıktığı yıl fazlaca duyulmayan iki hadise olan Ayasofya medresesinin yıkılması ve Ayasofya'nın eşyalarının soyulması olaylarına da değiniyor ayrıca. Ayasofya medreselerinin dükkan kabul ettirilerek yıktırıldığı ve Fatih'in kendi eliyle getirip mihrabın yanına astığı sancak, kandiller, sakal-ı şerif ve bir sürü eşyanın çapulcular tarafından yağmalandığı aktarılıyor ve bunların neden tespit edilmediğine hayıflanılıyor.
Aynı tarihte Vesika dergisi kendi fikirlerini beyan ederek mevcut hükümetteki hangi bakanın taraftar, hangisinin karşı olduğunu kanaat olarak yazıyor ve "işte durum: Ayasofya'nın açılmasına taraftar/karşı" adıyla bir tablo neşrediyor. Bu kanaat daha sonra Milli Gazete tarafından kaynak gösterilmeden bakanlar kurulunda oylama yapılmış bir haber gibi sunuluyor ve bunun üzerine ciddi bir tartışma başlıyor. Şayet bakanlar kurulunda sunulmuş olsaydı 15 leyhte 13 aleyhte kararın olmasından ötürü kabul edilme ihtimalinin yüksek olduğu belirtiliyor.
"Mabetler kiraya verilemez ve ibadethane haricinde hiç bir iş için kullanılamaz."
Sebil dergisi 74. sayısında (1977)yukarıda bahsi geçenkararnameye değiniyor ve meseleyi uzunca ele alıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir devlet adamı Ayasofya'ya vurulan hançerin ıstırabını çeken İslam milletinin hissiyatına tercüman oldu diyor, Necmettin Erbakan'ın bir mülakatta söylediği şu sözleri vurgulayarak: "Ayasofya Camii İslam'ın köhnemiş Hıristiyanlığa galebesinin timsalidir. Yani o bir zaferin, onun timsalidir. Hakk'ın batıla galebesinin timsalidir." Ayrıca bu uzun yazıda, o kararnameyi imzalayanlardan biri olan Celal Bayar'ın hayatta olması dergiye "Celal Bayar hesap vermeli" dedirtiyor ve 1924 ve 1961 anayasalarını apaçık ihlal eden bir kararname olduğu hukuken ispat ediliyor.
1959 yılında da avukat Mustafa Egemen imzalı yazar, Hilal dergisinde o zaman meri olan 6570 sayılı kanunun 1. maddesinin "Mabetler kiraya verilemez ve ibadethane haricinde hiç bir iş için kullanılamaz." hükmünü öne sürerek Ayasofya'nın müze olarak kapatılmasının kanuna aykırı olduğunu ve ibadete açılmasını hukuken savunmuş ancak bir netice alınamamış.
Biraz daha geriye gidersek, İslam Mecmuasının 1965 yılında yayınlanan 92. sayısında anlatılan bir hadiseye göre fethin 500. yılında Ayasofya için iktidar harekete geçmiş ancak devrin ana muhalefet lideri "Ayasofya'nın cami olmaktan çıkarılması Lozan muahedenamesinin gizli protokolüne dahildir" diyerek vazgeçilmesini söylemiş ve bunun üzerine meselenin üzerine eğilmemişler.
Dış politikada bağımsızlığın ilk şartı Ayasofya'nın açılması
Cahit Zarifoğlu, Mavera dergisinde (1977) "Ayasofya ve Bir Demeç" adlı yazısında Nisan ayında Kültür Bakanı Rıfkı Danışman'ın Ayasofya'nın bir kısmının ibadete açılacağını söylemesini dikkate alarak MSP'den değil de AP'den böyle bir sesin gelmesine şaşırmış ve şunları söylemiş: "Ayasofya'yı ibadete açacak olan partinin memlekette fevkalade itibarı yükselir. Hayrettir, bu bile kimseyi kıpırdatmamıştır. Akla aykırı bir şey. Kedinin kedilik yapmaması gibi bir şey. Ters bir şey, insan düşünürken idrak etmekte bocalıyor. Ayasofya yeniden cami olarak açılsın için her ne söylenen olursa milletin arzusuna tercüman olur."Daha sonra da Karakoç'un bahsi geçen yazısından alıntılar yaparak Ayasofya'nın anlamına değiniyor.
Ayasofya tartışması çerçevesinde dikkati çeken bir husus da dış politika bağımsızlığı ve Kıbrıs meselesi. Yeniden Milli Mücadele dergisinin 1974 yılı 224. sayısındadış politikada bağımsızlığın ilk şartı Ayasofya'nın açılması olarak yorumlanmış, 226. sayısında ise Kıbrıs olaylarında bir kara cübbeli Ortodoks papazının cinayetler sergilemesine atıf yaparak "Ayasofya açılmalı ve patrikhane yurt dışına derhal çıkarılmalıdır" başlığı ile bu hususa dikkat çekilmiştir. "Ayasofya'nın Üç Yüzü" adlı yazısıyla Tohum dergisinin 20. sayısında (1965) Refik İkbal, Kıbrıs meselesinin de Ayasofya ile çözüleceğine inanıyor. Sezai Karakoç da Kıbrıs meselesine vurgu yaparak 1968 yılındaki yazısında "Ayasofya'nın açılma zarureti yalnız bir ülke içi zaruret de değil, artık, siyasi ve diplomatik bir zarurettir de." demiş.
Ayasofya'da Cuma namazı
Peyami Safa da bu mücadelenin aynı zamanda bir din mücadelesi olduğunu Büyük Doğu'nun 1959 yılı 3. sayısında Ayasofya başlığı ile neşrettiği bir yazıda şöyle ifade ediyor: "Din mücadelelerinin sona erdiği bir dünyada yaşadığımıza inanmak gaflettir, Kıbrıs davasında da Ortodoksluğun oynadığı büyük rol göz önündedir. Ayasofya'nın müze haline getirilmesi, Hıristiyanlığın İstanbul üzerindeki emellerini bertaraf etmemiştir. Bilakis cesaretini arttırmış, kışkırtmış ve azdırmıştır."Ayasofya'nın cami olarak açılmasının gerekliliğini bir mücadelenin galibiyeti olarak yorumlamıştır.
Ali Ulvi Kurucu gibi “Çan sesinden seni kurtarmış ezanlar nerde? / Hani bülbül gibi, Kur'an okuyanlar nerde?” diyecek olurken 1976 yılı 7 Mayıs Cuma gününde MTTB'ye mensup gençlerin Feth-i Mübin'in camiine girerek iki rekat cuma namazı kıldığını ve namazdan sonra gazetecilere "Ayasofya, yeniden ibadete açılacaktır" mesajını verdiklerini öğreniyoruz. Sebil dergisinin 1977 yılında verdiği bilgiye göre bu sene de MTTB'li gençler 29 Mayıs Fetih yıldönümünün yaklaşmasına müteakip cuma namazı kılmışlar ve Ayasofya'nın açılması gerektiğine dair bir demeç vermişler. Bunu duymak da tabi bize sürur ve neşe veriyor. En azından imza toplamanın ötesinde fiili bir duruş sergilenmiş.
Sana sahip olamayışın utancı içindeyiz
Bugün Ayasofya'nın mahzun halinden duyduğumuz teessüfümüzü, ne diyeceğimizi bilemediğimiz ıstırabımızı Tohum dergisi 50. sayısında (1970) biz doğmadan evvel dile şöyle getirmiş: "Dünya görmedi senin gibisini Ayasofya! Kendi fatihinin torunları tarafından hançerlenen susturulan başka bir mabed daha yoktur dünyada. Bugün, Senin varisin olmakla hem gurur hem utanç duyuyoruz. Çünkü Senin yanında olduğumuz, uzaktan minarelerine, kubbene mahzun mahzun baktığımız halde, sana sahip olamayışın utancı içindeyiz. Her gün yanından binlerce defa geçtiğimiz halde seninle dertleşememenin, sana yabancı olmanın ıstırabını çekiyoruz. Sana sahip olduğunu iddia eden fakat, önünden başı eğik, gözleri yerde, suçlu olarak geçen biz bedbaht nesli affedecek misin bilmem? Sen affetsen bile Fatih'in affedecek mi yine bilmem. Fakat şunu bilir ve inanırım. Aynı zamanda Senin de inanmanı isterim ki: Bir gün Seni aslî şahsiyetine döndüreceğiz!.."
Son olarak Ayasofya'nın madde ve mana âlemindeki câmiyetine kavuşması için Sezai Karakoç gibi, meydan okuyarak "Ayasofya'yı açmak, çağın kördüğümünü, İskender'in kılıcı gibi biçmek olacaktır." Necip Fazıl gibi, müjde vererek "Ayasofya açılacak!... hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün manalar, zincire vurulmuş, kan revan içinde masumlar gibi, ağlaya ağlaya, üstünü başını yırta yırta, onun açılan kapılarından dışarıya fırlayacak!.. Ayasofya açılacak!.. bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, Dünyalar arası mahsup sırlarını, her işi ve her şey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici aziz bir kitap gibi açılacak..." Osman Yüksel Serdengeçtigibi, ümitlenerek "Ayasofya! Ey muhteşem Mabet! Merak etme. Fatih'in torunları bütün putları devirip seni camiye çevirecektir." diyor ve şu soruyu soruyoruz; acı gün ne zaman müjde olacak, kara takvim ne zaman aklanacak?
İnşallah,Rabbim o günleri görmeyi nasip ederde, ecdadımızın manevi huzuruna çıkmaya yüzümüz olur!
Allah razı olsun böyle bir haberi sizin vesilenizle öğrenmiş olmak büyük bir haz veriyor Rabbi Rahimim Fatih hazretlerinin Mekke'nin fethinin sırrına erdiği (Allahu alem) müthiş fethin onur mabedini en kısa zamanda özgurleştirsin