İnsan melek değildir. Yer ve içer. Ancak oruç var. Orucun topluca amel edildiği şehr-i Ramazan var.
“Yanmak” ve “kızgın yolda yalınayak yürümek” anlamına gelen zorlu Ramazan yolculuğumuz başladı. Elmalılı Hamdi kelimeyi şöyle tanımladı: “Ramazan, ‘ramada' mastarından ‘yanmak' manasına gelir.”
Ramazan, “sefer ehli”nin dünyevîliğe boyun eğdiği mutad zamanlarının ötesine geçmek eylemidir. Fertlerin toplum halinde yeme-içme, cinsellik, fena amel, kem söz, kötü nazardan kendini çekip Allah'a huruç etmesi, mahlukat içinde benzeri olmayan bir hadisedir.
Bu yolda yürüyenler için “yağmur” anlamına gelen bir başka “Ramazan” tanımı daha vardır. Elmalılı diyor ki, “Ramazan, yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına gelen ‘ramda' masdarından gelir.
İsmail Karagöz ve Halil Altuntaş'ın Oruç İlmihali'nden aldığım bu tanımlar Elmalılı Hamdi'den nakledilmiştir. Karagöz-Altıntaş bu iki anlama Elmalılı'da rastladıkları iki anlamı daha ekliyor. Böylece “Ramazan” hakkında dört anlamdan bahsediliyor (Karagöz-Altuntaş, 2010: 11-12).
TDV İslâm Ansiklopedisi'nde “Ramazan” hakkında verilen tanım da aynı manalara işaret etmektedir: “Sözlükte ‘Günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalınayak yürümekle ayakların yanması' anlamlarındaki ramad masdarından veya ‘güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer' mânasındaki ramdâ kelimesinden türeyen Ramazan, kamerî yılın şâbandan sonra, şevvalden önce gelen dokuzuncu ayının adıdır. ‘Yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur' anlamındaki ramadî kelimesinden ya da ‘kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki yalçın taş arasına koyup dövmek' anlamındaki ramd masdarından türediği de ileri sürülmüştür” (Günay, 2007: 433).
Araplar silahlarını bu ayda bileyip hazırladıkları için bu ismin verildiğinden bahsedilmektedir. İnsan da bilenmiş ve arınmışsa Rahman'ın kılıcı gibidir.
“Ramazan” kelimesinin “Allah'ın isimlerinden” olduğu da rivayet edilmiştir. Bu anlamda “Şehr-i Ramazan”, “Allah'ın ayı” demektir. (Yazır,1971: 642–644).
Ramazan kelimesinde; temizlik, yanmak ve keskinlik anlamları vardır. Bu ayda oruç ve diğer ibadetlerle Allah'a yönelen müminler, günahlarından temizlenir, arınır, bilinçlenir, iman ve ahlak bakımından keskinleşir, kuvvetlenir (Karagöz-Altuntaş, 2010: 12).
Ramazan, Âdem'in cennette yaşadığı hale dönüş isteğidir. İnsan (kadın ve erkek orada feta idi). İnsan mevcudat-ı âlem içinde yiğit kişi olup emaneti yüklenmişti.
Yiğitlik nedir?
Dünya servetine gark olmuşluk içindeki ihtiyaçtan münezzehlik, fazlalıklardan arınmışlık, mülkün ve saltanatın ayartıcılığına karşı fakrı/sabrı kuşanmışlık. Allah “Eğer yere düşersen acıkırsın, susarsın, ihtiyaçların olur” demişti. Böylece Âdem başlangıçta bir zahit idi; zahitliği bolluk içindeki riyazetle birlikte idi. Bir tekebbür olarak değil nimetler bahşedilmiş olarak yaşamak insana Cennet'te verilmişti.
İnsan ihtiyacı olduğu için tüketmiyordu, hüsna için, nimetleri zikr için tüketiyordu. Bu tüketmesi günah da israf da değildi. Âdem zahidliğini koruyamayınca, mülke ve uzun emele-sonsuz ömüre heves edince tabiatı değişti. Yere düşünce kendi tabiatının ihtiyaçlarını karşılayan bir ırgat olması gerekti. Âdem için “bollukta zühd” dönemi böyle bitti.
Allah oruçla geleceği geçmişe bağlamıştır: “Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn / Ey o bütün iman edenler! Üzerlerinize oruç yazıldı, nitekim sizden evvelkilere de yazılmıştı, umulur ki ittika eder-korunursunuz” (2 Bakara 183). Bu toplumsal eylem bizi Âdem'in emaneti yüklendikten sonra yerleştirildiği cennetteki bolluk içindeki zahitliğine taşımaktadır. Nimetler içinde yüzerken ona dokunmayan şahsiyetin düştüğü yer bir çöl yoludur.
Müfredat'a göre de RMD (z) (رمضا); “Güneşin kızışması onu yaktı”, “kızgın toprak”, “koyun sürüsü kızgın güneşin altında otladı, ciğerleri susuzluktan kurudu”, “falan kişi kızgın güneşin altında geyik avlamakta” anlamındadır (İsfahani, 2015: 413).
Yağmuru üstümüze dökülmüş milyonlarca damladan ibaret görmüyoruz. Yağmuru asıl derundaki haşyete dair görüyoruz. İçimizdeki taşlaşmış, çoraklaşmış kara etin ağlaması ile kalb oluşuyor, aslına dönüşüyor. Kızgın yolda yürüyenler için kaynayan yağmur (rahmet) ve azlığın bereketi hepimizi kuşatıyor.
“Savm” (oruç) kelimesi, “hareketsiz durma, durdurma, engelleme, susma” anlamına geliyor. Kimileri bu kavram için “Nefsin istediklerine direnmek, canın çektiği şeylerden kaçınmak” anlamı da vermiştir. Bu ay, “ortaklaşa, karşılıklı oruç tutmak” eylemiyle birbirimizi iyiliğe çekiyoruz.
Allah için kendisini içmekten, yemekten, gönül kırmaktan geri çeken insanlık güneş batarken sofra başında toplanıyoruz. Taam saatine “iftar vakti” diyoruz. İftar/fatır/fıtrat “açma”, “yarma”, “tohumundan/çekirdeğinden çıkarma” anlamına geliyor. Bunu bir ay boyunca amel ediniyoruz.
Açlığa tahammül sofrada çözülüyor; sefere hazırlıyor.
- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, c: I, 1971
- Günay Hacı Mehmet, Ramazan, TDV İslâm Ansiklopedisi, c: 34, 2007
- Karagöz İsmail –Altuntaş Halil, Oruç İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2010
- Rağıp el-İsfahânî, Müfredat, Yarın Yayınları, 2015