Can Kemal Özer

Paris konferansında korku tacirliğine âlet olacak mıyız?

25.11.2015 08:52:04

Öyle arsız ve ahlaksız bir dünya yönetimi var ki gerçekle dayatılan asla aynı değil. ‘Gerçek' ile ‘Gerçek olarak sunulan' terimleri arasındaki farkı görmesi için insanın, modern dünyanın vahşi ve ahlaksız yüzünü çok iyi bilmesi, feraset ve basiret kanallarının da açık olması gerekir.

Bir müslüman için temel rehber Allah-ü Teâlâ'nın fâsıkların haber ve eylemleri konusundaki ihtarıdır. Bakara 11-12'de beyan buyrulduğu üzere ne yazık ki, modern bilim denilen yapı egemenlerin elinde ifsat üzerine yol almaktadır. Finanse edenler ise onu kendi vahşi amaçlarının aracı olarak kullanmakta olup, çoğu kez hakikatin ortaya çıkmasını engelleyen kara bir örtü olarak kullanıyor.

Daha önce yazmıştım ama tekrarda yarar var. Bill Clinton'un yardımcısı olan ve Bush'a karşı girdiği başkanlık yarışını kaybeden Al Gore, ‘uygunsuz gerçek' isimli bir masaüstü film/sunum hazırladı. Bu sözde film için Nobel ödülü verdiler ona. Film 2005'de Türkiye'de sinemalarda gösterildi. Bu filmde küresel ısınma nedeniyle buzulların eriyeceğini ve 2004 yılında Arizona'nın sular altında kalacağını iddia ediyordu. Kimse de 2001'de kaydedilen bu çalışmanın söylediği yalanların üzerinde durmadı. Şimdi ise bu tür çalışmalarla yıkanan beyinlerin önüne konulan yeni bir iklim konferansı ve anlaşması ile karşı karşıyayız.

YENİ HÜKÜMET VE RUS UÇAĞI DÜŞÜRÜLDÜĞÜ GÜNDE BUNUN SIRASI MI?

Türkiye'nin de taraf olacağı ancak nasıl bir tavır sergileyeceğini tam olarak kestiremediğimiz ve Paris'te gerçekleşmesi beklenen bu karanlık plana biraz ışık tutmaya, daha doğrusu anlamaya gayret ettik. Sabırla okumanızı hassaten istirham ediyorum. Okumakla kalmayıp devletteki ilgililerinde görmesini sağlamakta yarar var.

Türkiye'nin Rus uçağını düşürdüğü, yeni kabinenin açıklandığı günde aykırı bir konuda yazmak riskse de bu aslında Yeni Söz'ün gündemde sürüklenmek yerine hep yaptığı gibi kendi gündemini oluşturma çabasının da bir neticesi olarak görülebilir.

İddia o ki; "Son 30-40 yıldır atmosferdeki insan kaynaklı CO2 miktarı arttığı için küresel sıcaklıklar da artmakta. Şayet CO2 hırâmı (salınımı) alınacak önlemlerle ciddi oranda azaltılmazsa ısınma katlanarak artacak, kritik eşik aşılırsa da dünya geri dönüşü olmayan bir felakete sürüklenecektir."

1990'lardan beri pişirilen bu tezi ileri sürenler felaketten nasıl korunacağımızın reçetesini şöyle veriyorlar: "Dünya ülkeleri CO2 hırâmlarını (salınımlarını) ciddi oranda azaltacaklarını ve iklimi etkileyebilecek konuların yönetimini Uluslar üstü (büyük ihtimalle BM kontrolündeki) bir örgüte devrettiklerini, devletler, Aralık 2015'te Paris'teki İklim Konferansında imzalanacak anlaşmayla geri dönüşü olmayacak ve hukuken bağlayıcı bir şekilde taahhüt etmeli. 

BM, BARONLAR, SOROS, EXETER, GREENPEACE AYNI SARMAŞ DOLAŞ

Nazariyenin (teorinin) hamiliğini BM kontrolündeki ‘Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli / Intergovernental Panel on Climate Change IPCC' yapıyor. Al Gore gibi politikacılar, Ban ki Mun gibi bürokratlar, Hollywood ünlüleri teorinin tanıtımını ve reklamını yapıyorlar.

BM'nin daimi üyesi olan ülkeler, küresel iş/finans çevreleri, küresel medya, İngiliz Kraliyet Üniversitesi Exeter tarafından kurulup yönlendirilen Greenpeace türü küresel çevreci örgütler, Soros'un Open Society'si gibi "sivil toplum kuruluşları" hep birlikte teoriyi savunuyor, "insanlığın geleceği" için "göz yaşartıcı” bir çaba içindeler.

Akademik çevrelerde konuya eleştirel yaklaşan bilim adamları araştırma fonu bulmakta zorlanırken, “küresel ısınmayı” destekleyen çalışmalar için fon bulmak hiç zor olmuyor. Dünyaya egemen yapıların bu planı gerçekmiş yahut ispatlanmış gibi sunuluyor.

Anket soruları şeytanca sorularak istatistik numarası çekiliyor, yalanlarını bilim çevrelerinin yüzde 97'si destekliyormuş algısı oluşturuluyor. Oysa, bu palavraya şüpheyle yaklaşan pek çok bilim adamı var. Bu bilim adamları CO2 gazının bir miktar sera etkisi yapabileceğini, dünyamızın bir ısınma sürecinde olabileceğini vs. dışlamıyorlar.

BİLİNÇALTINA SALDIRI ve HİPNOZ

İtiraz ettikleri şey, suçun CO2'ye yüklenip abartılarak işin bir felaket/korku ticaretine dönüştürülmesi. Bu kişiler ve görüşleri ana akım medya tarafından genellikle ya görmezden geliniyor ya da "küresel ısınma inkârcıları" vb. gibi suçlamalarla itibarsızlaştırılarak veriliyor. Batının safsatalarına tapınan baskın bilimsel çevreler, iplerini ellerinde tuttukları medya ve Hollywood bombardımanı yüzünden toplumun geniş kesimleri felakete giden bir küresel ısınma ile karşı karşıya olduğumuza inan(dırıl)ıyor.

KARBONDİOKSİT YOKSA TABİATTA HAYAT OLMAZ

Tüm bunlara rağmen bağımsız bilim adamlarının bir araya geldiği ‘Nongovermental Panel on Climate Change (NPCC)' gibi oluşumlar, IPCC'nin hazırladığı raporları inceleyerek, yanlışları tek tek ortaya koyuyorlar.

Modellerdeki abartmalar/çarpıtmalar, ölçüm ve gözlemlerdeki yanıltmalar/yanlışlıklar, bilimsel yanlışlıklar gibi pek çok husus belirlenerek bir karşı rapor halinde yayınlanıyor. Teoriyle ilgili itirazlar son derece ciddi. Öncelikle Karbondioksit gibi bitkilerin besin olarak kullandığı, nefes alıp veren her canlının ciğerinde bulunan bir gaza hiçbir şekilde atmosferi kirleten zehirli bir gaz muamelesi yapılamayacağını, diğer pek çok gerçek kirleticiyi bırakıp şu anda atmosferde yüzde 0,38 gibi düşük bir konsantrasyonda bulunan, hayatın yapı taşlarından olan bu gazı suçlu ilan edip, savaş açmanın saçma olduğunu söylüyorlar.

DÜNYANIN ISINIP SOĞUMASI TABİİ BİR DÖNGÜ

Dünyanın geçmişinde doğal döngülerin sonucu küresel ısınma ve soğumaların hep yaşandığını ve yaşanacağını, olası bir küresel sıcaklık değişimini, güneş patlamaları ve kozmik ışımalar gibi iklim açısından çok daha önemli etkenleri bir kenara bırakıp sorunu (varsa) sadece insan kaynaklı CO2 emisyonuna bağlamayı mantıksız ve sorumsuzca bir yaklaşım olduğunu düşünüyorlar.

Hayatın her alanını ekonomik, sosyal, hatta çevresel açıdan ciddi şekilde etkileyecek tedbirler almaya karar vermeden önce, teorinin tereddüde yer bırakmayacak şekilde ispatlanmış olması gerektiğini, oysa uydu ve konvansiyonel sıcaklık ölçümlerinin son 10-15 yıldır küresel sıcaklıkların artmadığını gösterdiğini, dolayısıyla da teorinin ve onu desteklemek amacıyla geliştirilmiş matematiksel modellerin hatalı/yanlış olduğunun ispatlandığını söylüyorlar.

‘SAÇMA, MALİYETLİ VE TEMELSİZ'

Son olarak ‘Fransız Matematik Hesap Cemiyeti / Société de Calcul Mathématique (SA)' 2015 Ağustos'unda yayınladığı son raporda "Dünyanın ısınmasına karşı savaş açmanın saçma, maliyetli ve temelsiz" olduğunu söyledi.

Peki, böylesine çok soru işaretleri varsa, bu kadar bilim adamı, iş çevresi, siyasetçiler, medya hatta çevre ve sivil toplum örgütleri niçin bu küresel masala destek veriyor?

30 Kasım - 11 Aralık 2015 tarihleri arasında Paris'te BM İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Konferansı (COP21) yapılacak. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ında bu toplantıya katılması bekleniyor. Öncesinde ise 22-24 Mayıs 2015 tarihlerinde, Antalya 60 kurum ve kuruluş temsilcisi Antalya'da hazırlık toplantısı düzenlediği biliniyor.

AV VE AVCILARA DİKKAT

Bu teori sayesinde kazanımlar elde eden/edecek çıkar grupları var. Bunların en altında yükselmenin/işini korumanın, fon bulmanın, kısacası para ve itibar kazanmanın bu teoriye destek vermekten geçtiğini anlamış olan akademi, medya, çevreci STK'lar ve çeşitli sektörlerde istihdam edilen çalışanlarla, bürokrat ve politikacılar var.

Bunun bir üstünde bu teorinin doğuracağı sonuçların kendilerine büyük pazarlar açacağına inanan yeni teknolojilerle iştigal eden şirketler var. Daha üstte uluslararası arenadaki gücünü korumak, pekiştirmek veya ilave güç kazanmak isteyen büyük devletler var. Ancak iddia o ki, tüm bunların arkasında küresel güçlerin ülkelere geri dönüşü olmayan ve hukuki bağlayıcılığı olan bir anlaşma imzalatmak istemesi yatıyor.

BAĞLAYICI TAAHHÜTLER ÜLKELERİN GELECEĞİNİ TEHDİT EDİYOR

Bu sayede “Yeni Dünya Düzeni”ne doğru önemli bir kazanım elde edilmiş olacak. Karbon ekonomisinden çıkışın ülkelere uzun vadeli ekonomik ve sosyal maliyetini ve etkilerini bir tarafa bıraksak bile, bu anlaşmayla ülkeler "bağlayıcı taahhütler altına girecek, karbon salınımı" hususunda bazı hükümranlık hakları yetkilendirilecek, uluslarüstü bir yapıya dolaylı olarak devretmiş olacak. Ülkeler Cap and Trade gibi mekanizmalarla bir tür küresel vergi mükellefi olmayı kabul etmiş olacak.

HAVA SAHANIZI BİLE ELE GEÇİREBİLİRLER

Anlaşma zımnen, teorinin iddia ettiği gibi, "ciddi önlemler alınmazsa dünya felakete sürüklenebilir" tezinin kabulü anlamına geleceğinden ülkeler, uluslar üstü kuruluşun ileride almayı gerekli gördüğü önlem ve aksiyonları baştan kabul etmiş olacak. Bu yoldan verilebilecek tavizlerin hesabını yapmak çok zor. Ülkeler küresel iklimi etkileyebilir" bahanesiyle kendi hava sahasının kontrolünde bile bazı regülasyonlara uymak zorunda kalabilir.

Zira "atmosfer dinamik bir unsur olduğundan sınırları da belli değildir, bir yerde yapılan bir şey komşu ülkeyi de etkileyebilir. Uluslar üstü yetkili kuruluş bir müddet sonra CO2 emisyonu kontrolü yeterli olmuyor, ilaveten SRM (Solar Radiaton Management) ve benzeri Jeo mühendislik tedbirleri almamız gerekli” diyerek, atmosferde spreyleme gibi toplum sağlığını, ekolojiyi tahrip edici ve ülke için çok ciddi savunma dâhil zafiyet oluşturabilecek kararlar alsa ülkeler, yapılan anlaşma gereği itiraz edemeyebilecektir.

HAARP, CHEMTRAİLS YA DA KENDİ FÜZEMİZ İÇİN BATIDAN İZİN ALMAYA KALKMAK

Atmosfer manipülasyonu Wheather Modification, HAARP, ionosfer çalışmaları, elektronik harp, CHEMTRAILS gibi netameli konular hep atmosferle ilgilidir. Ülkelerin, dışarıdan kontrollü bir yapıya kendi atmosferine müdahale izni vermesi akılcı mıdır? Mesela füze sistemini kendi geliştirmeye kalkan Türkiye'nin atmosferde yapacağı denemeler için uluslar üstü bir kuruluşa bilgi vermek/izin almak zorunda kalabilecek olması ihtimal dışı mıdır?

Daha da ileri gidilerek şu soru bile sorulabilir: Su kaynaklarına sahip, genetik modifikasyon teknolojisi (GDO) ile tarım ve hayvancılığı kontrol eden, iyonosferik ısıtıcılar/elektromanyetik teknolojiler ile meteorolojik olayları manipüle edebilen bir yapı, soluduğumuz hava demek olan atmosfer ve hayatın motoru olan güneş ışıması üzerinde de bir tür hâkimiyet mi kurmaya çalışmaktadır?

Güneş üzerinde hâkimiyet kurmak ilk bakışta çok uçuk bir fikir gibi gelse de, küresel ısınmayı azaltacağı iddia edilen en önemli jeo mühendislik yöntemi SRM'dir (Solar ışınım yönetimi - uçaklarla Stratosfere çeşitli tozlar/gazlar püskürterek güneş ışığının Dünya'ya ulaşmadan uzaya geri yansıtılması). Bu tam da Dünya'ya ulaşacak güneş ışınımına bile birileri karar verecek anlamına gelmiyor mu?  

EN ESASLI SORU: KORKU TACİRLİĞİNE ALET OLACAK MIYIZ?

Bir felakete gidildiğini iddia eden ‘Küresel Isınma Tezinin' doğruluğundan, yukarıda sayılan ciddi riskleri dahi göze almayı gerektirecek derecede emin miyiz?

Yoksa iddia edildiği gibi bir takım odaklar zikrolunan hedeflerine ulaşabilmek için bir korku tacirliği kaldıracıyla dünya devletleri üzerinde başka türlü bir kontrol ve hegemonya sistemi daha mı kurmaya çalışıyor da çıkar grupları kendi küçük hesapları yüzünden ve büyük resmi göremediklerinden buna alet mi oluyor?

Bu sorular ortadayken güvenilir ve tarafsız bilim adamlarımız teoriyi ve karşıt görüşleri ciddi şekilde inceleyip yöneticilerimize doğru tavsiyelerde bulunmuş mudur?

Netice itibariyle eğer şüpheler varsa, böylesine ciddi sonuçlara yol açabilecek hiçbir anlaşma ya imzalanmamalı, ya da ülkemizin gerekli gördüğünde tek taraflı olarak anlaşmadan çıkabileceği şerhi konarak imzalanmalıdır.

Aksi halde -Türkiye'de dâhil olmak üzere, üye ülkelerin tümünün egemenliğini yok eden ve 1994'de Cargill tarafından hazırlanmış Dünya Ticaret Örgütü'nün 21 bin sayfalık belgelerinde olduğu üzere geri dönüşü imkânsız bir halle karşı karşıya kalabiliriz. 

Obama iklim zirvesine gitmiyor

İngiltere'de yayınlanan The Guardian gazetesi 30 Kasım - 11 Aralık 2015 tarihleri arasında Paris'te yapılması beklenen ‘BM İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Konferansı (COP21) hakkında soru cevaptan oluşan bir haber yayınladı. BM tezlerinin propagandası yapılan haberde liderlerin katılım durumu hakkında değerlendirmelere yer verildi. Ancak Paris'in yeni durumu ve güvenlik boyutuna temas etmedi.

Dünya liderleri Paris'e gidecek mi?

Hayır. Barack Obama ve Çin Başbakanı Wen Jiabao da dahil olmak üzere dünya liderleri, Kopenhag zirvesine katıldı ama bu konferans sonundaki kaos ve suçlamalarla yeterince utanç yaşadılar. Bu yüzden geri gelmeyecekler. Paris zirvesine, ülkelerinin adına bir anlaşma imzalama gücüne sahip, tüm dünyanın hükümetlerinin, üst düzey bakanları katılacak.

Fransız hükümeti adına, konferans, dışişleri bakanı Laurent Fabius ve çevre bakanı Segolene Royal önderliğinde yürütülecek, ancak Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande de önemli bir rol oynayacak. Bir anlaşma sağlanabileceğine inanıyorlar. Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande'nin Mayıs ayı sonunda delegelere söylediği gibi, bu ancak “mucize” olmasını ummaktır.

YORUM YAP