Can Kemal Özer

Paris’e değil yine bize saldırdılar

15.11.2015 06:23:34

Önceki akşam Paris'te meydana gelen saldırıyı ‘DAEŞ yaptı' dediler. DAEŞ'te buna balıklama atladı. Terör örgütleri siyasi amaçlarına uyduğu sürece yapmadıkları şeyleri bile üstlenirler.

Bu saldırının ele geçirilen failleri DAEŞ'li olabilir. Ama önemli olan tetiği çeken değil, çektirendir. Ankara Tren Garı önünde patlatılan bombalar ile Paris'te yaşanan saldırılar arasında güçlü bir bağ var. Zira her ikisi de aynı aklın ürünü. Aynı amaca hizmet ediyor.

Önce 2015 başına gidip, Charlie Hebdo saldırısını hatırlayalım. 7 Ocak 2015'de Paris'te yaşanan Charlie Hebdo saldırısını da DAEŞ'in yaptığı iddia edilmişti. Aradan bir yıla yakın zaman geçti ama Fransa yönetimi bir türlü teröristlerin kimliğini açıklayamadı. Nihayetinde MOSSAD'ın işi olduğu biliniyor.

Charlie Hebdo'yu anlamadan yeni saldırıyı da anlamak güç. Paris yönetiminin, ülkesindeki Yahudilerin İsrail'e göç etmesini engellemeye çalışması İsrail'i kızdırmıştı.

Siyonist Rothschild ailesinin, Hz Muhammed (s.a.v.)'e hakaret etmiş bir dergiyi saldırıdan 1 ay önce satın aldığını unutmamak gerekiyor. Charlie Hebdo saldırısının hem Paris yönetimine mesaj, hem de Müslümanların itibarına zarar verdiği açıktı. Batılılar üzerinde çok etkili olan İslamofobi'ye hizmet etmesi bakımından da hayli etkili olmuştu.

Son saldırıda en dikkat çekici olan şey, zamanlama...

Türkiye'nin başkanlığında Antalya'da yapılmak üzere olan ve dünya liderlerinin Türkiye'ye gelmeye başladığı G20 zirvesine saatler kala…

Fransa'nın DAEŞ'ten çok Suriye rejimiyle mücadele edilmesi mesajları verdiği günler…

Suriye savaşında Fransa'nın Türkiye tezine çok yakın durduğu zamanlar…

İspanya'da İsrail Başbakanı Netanyahu'nun da aralarında bulunduğu çok sayıda bakana yönelik tutuklama kararının verildiği gün…

Amerika'da İsrail eski Başbakanı Ehud Baraka'ın yargılanmasına dönük mahkeme kararı ve dava dosyasının tebliğ edilmesi…

AK Parti'nin 1 Kasım'da büyük bir seçim zaferi kazanması, güçlü bir şekilde yola devam edecek olması…

Türkiye'nin terör örgütü PKK'yı bitirecek düzeye gelmesi, DAEŞ'e içeride ağır darbe vurması…

FETÖ ile mücadelede kararlı olması ve ciddi yol kat etmesi…

Türkiye ile Suudi Arabistan yönetimi arasında siyasi ve ekonomik ilişkilerin tarihinde görmediği kadar güçlenmesi…

İsrail'in müttefiki Esad rejiminin geleceğine yönelik kararların alınması hususunda iradelerin ortaya çıkması…

Mülteciler konusunda batının Türkiye'ye muhtaç duruma düşmesi, AB'nin bu konuda Türkiye'ye 3 milyar Euro destek verme kararı alması…

Erdoğan'ın iç dengelerin yanı sıra, dış dengeleri de belirleyecek politikalar üretmesi…

Sisi rejiminin özellikle içeride ve dışarıda darbeden sonra en zor günlerini yaşaması…

Liste uzayıp gider. Bir yerde terör saldırısı söz konusu ise hiçbir zaman onu tek başına fail olarak gösterilen terör örgütü yapmış olamaz. Arkasında her zaman diplomatik bir destek vardır.

Paris'e, Ankara'ya, Berlin'e, Madrit'e, Brüksel'e, Moskova'ya ağır silahlar sokulabiliyor ve istihbarat örgütleri atlatılabiliyorsa, orada bu üç beş teröristi konuşmak ahmaklık ve basiretsizliktir. Zira hiçbir terör saldırısı eğitimli bile olsalar birkaç caninin bir araya gelerek yapabileceği şey değil. Nasıl ki 2011'deki Norveç katliamını tek başına Anders Behring Breivik yapmamışsa, Paris'i de, Ankara'yı da, Suruç'u da birkaç terörist kana bulamadı.

Küçük bir hatırlatma daha: Norveç katliamından birkaç gün önce Norveç, İsrail petrol şirketlerine ağır ceza kesmiş ve faaliyetlerini durdurmuştu.

Netice itibariyle, Paris saldırısını tek başına DAEŞ'in yapmadığını kayda geçmek gerek. DAEŞ'in Suriye rejimi ile ittifak halinde olduğunu, İsrail'le sorunu olmadığı aksine dost olduklarını, İran'dan destek aldıklarını da hatırlatalım.

DAEŞ'i, CIA ve MI6'nın yani Bush ve Blair'in kurduğunu asla akıldan çıkartmamalı. Kaldı ki bu bir zan değil, Avrupa'nın mahkeme kararları ile sabit.

DAEŞ'in Müslümanlara hizmet etmek şöyle dursun, İslam'a ve Müslümanlara zarar veren en azılı terör örgütü olduğunu, yöneticisinin bize dikte edilen Ebubekir Bağdadî olmadığını da unutmamalı.

Sonuç itibariyle, ölen ve öldürenden ziyade, bu işten kimin neyi hedeflediği ve hangi neticeyi elde ettiğine bakmak gerek. En büyük hatayı, bu terörü Fransa'ya yönelik bir saldırı olarak gördüğümüzde yaparız. Zaten isteklerinden biri de bu.

Biri ‘cambaza bak cambaza' diyor, ekrandaki cühela da hep cambazı işaret ediyor. Herkes cambaza bakarken, katil devletler hedeflerine bir bir erişiyorlar.

Artık daha sıklıkla dünya barışı için, yeni bir savaştan söz edip duracaklar. Oysa dünyada mütemadiyen hayır ve şer, iyiyle kötü, beyazla siyah arasında süren ve hiç bitmeyecek bir savaş var. Lütfen sığ analizlere kapılmayın.

YORUM YAP