2001 yılıydı ve Meral Akşener'i eşi ile birlikte Londra'ya davet etmiştik.
Bize 28 Şubat'ın perde arkasını anlatmasını isteyecektik. Bizi kırmadı ve geldi. Sonuçta artık aktif siyasetin içinde değildi. Oligarşiyle savaşmıştı, kazığa oturtulmakla tehdit edilmişti.
28 Şubat MGK'sı sırasında Türk Deniz Kuvvetlerinden çok İsrail'in Donanma komutanı gibi davranan Güven Erkaya'ya ağız dolusu sözler söylemişti.
Deniz Kuvvetleri içinde Bülent Orakoğlu ve ekibine Onbaşı Sarmusak aracılığı ile istihbarat yaptırarak cuntayı ortaya çıkarmış ve engel olmuştu.
Herkes o dönemde kaçacak delik ararken Meral Akşener geri adım atmamıştı. Bülent Orakoğlu ve ekibinin tutuklanarak askeri mahkemeye çıkarılması üzerine basın toplantısı yapmış ve sadece birkaç cümle söyleyerek basın toplantısını bitirmişti.
"Oligarşi kurduğu uyduruk mahkemelerle kimseyi yargılayamaz ve ceza veremez" demişti. Sonuçta ne oldu. Mahkeme apar topar Orakoğlu ve Sarmusak'ı bırakmak zorunda kaldı.
O sırada Meral Akşener herkesin ‘Meral ablası' idi ve Refah Partisi'nin erkekleri bazı istisnaları dışında ortada gözükmüyordu. Hatta ortadan kaybolanlar vardı konuşmamak için. Uzatmayalım…
2001 yılında 2 gün boyunca kendisi ile yaptığımız sohbette başına gelen bir hadiseyi anlatmıştı. Aktaralım…
Bir gün öğrencilere konuşma yapmak üzere cemaatin (Gülen cemaati) bir okuluna davet edilir. Kırmaz ve gider. Konuşması sırasında şahit olduklarını anlatırken gözlerinin dolduğuna bu satırların yazarı olarak şahit olmuştum.
Mealen şunları anlatmıştı:
"Konuşmayı yapıyorum. Karşımda bir salon dolusu tertemiz masum yüzlü çocuklar. Ama donuk donuk bakıyorlar.
Ön sıralarda abileri sıralanmış. Alkışlanması gereken yerlerde onlar alkışlıyor, çocuklarda birer robot gibi onları taklit ediyor. O çocukların kişilikleri silinerek nasıl birer robot haline getirildiklerini görünce çok içim acıdı.
Sonra eve geldim kapıyı açtım. Benim oğlan kanepeye uzanmış, ayaklarını kanepenin tepesine koymuş bize bakıyor. Yerinden bile kıpırdamadan ‘neredesiniz bu saate kadar' diye birde fırçalıyor.
O çocukların ezik donuk bakışları tekrar aklıma geldi ve birde benim oğlanın rahatlığına baktım. İçim daha da yandı. Bu çocukları kimlere emanet ediyorlar dedim."
İşte Meral Akşener'in cemaat hakkında düşündükleri. Sene 2001. O bunları düşünürken biz devletin en mahrem kadrolarını kimlere emanet ediyorduk acaba?
Şimdi medyaya bakıyoruz, yazılanları okuyoruz. Etrafta ne kadar çok ahmak ve yalaka olduğunu görüyoruz. Evet Meral Akşener bir siyasi çıkış yaptı. Tıpkı Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün bir zaman yaptığı gibi. Evet Bahçeli'ye meydan okudu ki bu siyasette herkesin doğal hakkıdır.
Katılırsınız ya da katılmazsınız. Ama insanlara olmadık iftiralar atmak kadar çirkin bir şey yoktur. Hele ki 28 Şubat sınavından gerçek manada geçebilen birkaç kişiden biri ise. Dahası daha 6 ay önce hükümete katılması için AK Parti tarafından kabineye davet edilmiş bir kişi bu…
17-25 Aralık operasyonlarından sonra Bahçeli'nin aldığı paralel yanlısı tutum ne çabuk unutuldu?
Bu tutum Bahçeli'yi paralel yanlısı yapmazken, paralel lehinde bir tek kelime sarf etmemiş birisini paralellik ile suçlamak nasıl bir izandır.
Hele de bu kadın "İslamcı" erkeklerimizin 28 Şubat'ta eteğinin arkasına saklandıkları kişinin ta kendisi ise...
Güzel bir yazı elinize sağlık