Lütfi Bergen

PANOPTİKON

21.10.2015

 

Küresel siyasetin bütün hayatı belirlemesi kent-konut planlamasına da şamildir. Mimari-kent planlaması artık insan teklerinin doğrudan yönetimiyle ilişkili hale gelmiştir. “Küresel panoptikon” Le Corbusier'in “hücre” dediği “gökteki arazi” tarlalarıyla oluşturulmuş kent hayatında ortaya çıkmaktadır.

“Panoptikon” Jeremy Bentham'ın tasarladığı hapishane modelidir. Hapishane binası, bütün mahkûmları aynı anda gözetlemeyi, gözetim altında tutmayı mümkün kılacak şekilde dizayn edilmekteydi. “Panoptikon” bütün (pan) gözetlemek (opticon) anlamına gelen iki sözcükten türetilmişti.

İslâm'da gözetlemek reddedilmiştir. Kur'an dedi ki: “Allah, gözlerin hain bakışını (hâinetel a'yuni) ve kalplerin gizlediğini bilir” (40 Mu'min19).

Gökdelenleri bu “gözetlenen hapishane hücresi” gibi düşünmemiz bir abartma değildir. Çünkü “gözetleme” ile “denetleme” eşanlamlıdır.

Kentlerle “vaad edilmiş toprak”lara dönen konutlar sunduğu konformizmle bireylere satılmaktadır. “Güvenlikli, yüzme havuzlu, spor salonlu, kapalı otoparklı, çocuk parklı sitede 1+1, 2+1, 3+1 daireler.”

Misafir salonunda konumlanmış buzdolabı, fırın, bulaşık makinası, çamaşır makinasından bahsediyoruz.

Tuvalet kenarında mutfak, banyoda yatakla karşılaşılan gerçeklik self-mahpusluktur. Bu zindan ödeme istemeye devam eder.

Yatak odasında yemek pişirmek, tuvalette banyo yapmak idealize edilmiş “insan”a uygulanan mekan politikasıdır, bu bir hücredir; ‘Panoptikon'dur.

“İnsanın insan gibi yaşaması” bu kent-konut sisteminde sadece bir söylemdir. Kent içinde “İnsan” nedir ki, “insanca yaşamak” idealize edilmektedir.

İnsana idealize edilmiş bir anlam yüklüyorsak onun varlığını gerçekleştirecek şekilde barınmasının hak olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Satış sonrasında konfora ulaşamamış bireyler, satışın gerçek, konutla elde ettiği vaadedilmiş toprağın ise “sanal mekân” olduğunu acıyla kavrar.

Kent ve konut aslında bir kavramdır. İnsan bir dolu kavramın zindanındadır.

Mimarlar ve kent planlayıcıları, kavram düzleminde varolmaktadır. Onlar hücrelere tıkılmış insanlığın muktediridir. Biçim insanlığı yönetmektedir.

Kat mülkiyeti hukuku bir mülksüzleştirmedir.

Kat mülkiyeti hukuku bir topraksızlaştırmadır.

Kat mülkiyeti ile “taktiksel toplumsuzluk” işlevselleşmektedir. Aidatı ödediğiniz sürece iyidir ama artık bir topluma ait kalamazsınız. Bir toprağa fidan dikemezsiniz. Mülk “müşterek alan” konusu kılınmıştır. Şahsi mülkiyet kalmamıştır. Duvar-tavan-taban-su gideri-apartman boşluğu-avlu komşunuzla “müşterek” mülkiyet haline gelmiştir.

Gökdelenler çocuklarla varlık bulan aileyi giderek eritir, tekilleşmeyi yönetir ve bireyi “yutan hücre”lerde unutulmaya terkeder.

“Bina zarfı” yüzlerce “yutan hücre”si ile panoptikonlaşmıştır. Bireyler “yutulmuşluktan kurtuluş” için fırsat arar; ana-baba evine koşan göçebeler haline gelir.

Konut hergün yeniden yapılan yarışı yöneten bir pistin başlama noktasıdır. Kaybolmuş mehtap, unutulmuş doğa gece TV ekranında hatırlanır.

Konutun her akşam günahlarla gizli bir konser & sinema salonuna dönüşmesi de “bina zarfı”na tıkıştırılan insanın gevşeme zamanıyla ilgilidir.

“Gevşeme zamanı” bir gardiyan olan kentsel düzenin yönetme siyasetinin parçası olarak ortaya çıkar.

İnsan, “yersizlik” nedeniyle konutta değildir. Ancak “yersizlik masalı” nedeniyle konuta çıkarılmıştır. Kent insanı mitolojik bir kahraman olan Sisyphus'dur.

Sisyphus'un cezası kayayı tepeye çıkarmaktı. Kaya tepeye çıktıkça aşağıya düşmekteydi.  Sisyphus düşen kayayı sonsuzca kere dağ tepesine çıkarmaya mahkûmdu. Modern insan konformizm için girdiği bu kentleşme borcunu bitiremez. Kaya imgesi ile taşımayı yüklendiği “konformist borç” aşağıya hep düşer.

Konut artık bir “uyku tulumu+lazımlık+portatif gasilhane” olarak tasavvur edilmektedir.

Kent borçlusunun konutta “kalıcılık” düşüncesi yoktur. Birey binlerce lira ödediği konutta ilelebet yerleşmeyi düşünemez. Ayağı toprağa basmaz.

Geliri devam ettikçe “konut sörfü” yapacaktır. Her seferinde borçlanır.

Bir “mahalle”si kalmamıştır; bu nedenle networke bağlanır.

“Panoptikon”da gözetlenerek denetlenmektedir.

 

Not: Yazıda Gülşah Güleç'in “Olay-Kentler: Yeni Bir Bağlamsal Mimarlık Terminolojisi” [Mimarlık Dergisi, 2012] makalesinden istifade edildi.

 

YORUM YAP