1998'de basılan "Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları-Alyans'tan Lozan'a" kitabından Esther Benbassa şu ilginç bilgiyi kaydeder:
"Haim Nahum, üstlendiği bu görev sırasında, çok miktarda altın parayla birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin çok önemli belgelerini, kendini Köstence'ye götüren yatla dışarıya çıkarmış olmakla suçlanacaktır.
Sözü edilen altınlar, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin, izi sittîn sene bulunmayacak olan o ünlü parasal varlığıdır. Ama yine de bilinen şu ki, bu altın paralar çeşitli yollardan ve değişik kişiler aracılığıyla -bunlardan biri Nahum'un çevresindeki Yahudi bir bankerdir- İsviçre bankalarına transfer edilmiştir. Ama ne var ki, Nahum'da o günlerde İstanbul'daydı.”
Esther Benbassa'nın kısık sesle söylemeye çalıştığı şey, Osmanlı hazinesinin talan edilmesi hadisesi.
Mehmet Şevket Eygi yıllar önce şöyle yazmıştı:
Rivayete göre Hahambaşı Haim Nahum, Osmanlı'nın 15 buçuk ton altınını İstanbul'dan Avrupa'ya kaçırır.
Bu çok büyük paranın bir kısmı, bugün ülkemizin devleri içinde yer alan bir ailenin eline geçmiştir. Bu ailenin Nahum ile kan bağı olduğu da iddia edilmektedir.
Eygi devamla şu ilginç soruyu sormakta idi: Nahum'un bir oğlunun Türk ve Müslüman gibi göründüğü ve çok büyük bir zengin olduğu da rivayet ediliyor. Gizli Nahumzade'nin büyük servetinde, İttihatçıların yurt dışına kaçırılmış tonlarca altının bir kısmı var mıdır?
Esther Benbassa ve daha sonrakilerden bihaber olan Dr. Rıza Nur ise Osmanlı kâğıt parasının teminatı olan altınların çalınmasını hatıratında dile getirip şöyle diyor:
Harpte çıkarılan kâğıt paraların garantisi olan altınlar Viyana'da bir bankada imiş.
Hahambaşı Haim Nahum
Kadir Mısıroğlu ise “Benden Tarihe Haberler” adlı eserinde bu altının 150 ton olduğunu ve taksimi şöyle anlatıyor:
Haim Naum Efendi'nin işgal yıllarında Osmanlı kâğıt paralarının teminatı olan Osmanlı Bankası'nda mahfuz 150 ton altını İsviçre'ye kaçırdığı, bu altının üçte birini kendine alarak, diğer üçte ikisini işgal güçleri ile banka personeline vermiş olduğu rivayeti vardır.
Hüseyin Serkan Elönü'nün “Haim Nahum, Siyonizm İdeali Peşinde Koşan Bir Hahambaşı” kitabına göre Lozan'da İsmet İnönü ve Rıza Nur ile birlikte TBMM heyetinde yer al alan Hahambaşı Haim, Türkiye'yi terk ettiğinde oğlu Bernard henüz 12 yaşındadır. Bu küçük çocuğu ise Yahudi Burla Biraderlere emanet eder.
Daniel ve Eli Burla 1928'de Ottaş Otomotivi, 1946'da ise Koç-Burla ortaklığı ile Arçelik'i kurar.
İtalya göçmeni, Selanikli Burla Biraderler bu kez de 1948'de Simavilerle birlikte Hürriyet gazetesinin kuruluşunda karşımıza çıkar.
Bu arada Bernard Nahum'ın Be'si ile Koç'un Ko birleştirilerek Arçelik'in altında yeni bir marka meydana getirilir.
“Asrın casusu” kitabında Ruslara iltica eden İngiliz casusu Kim Philby'nin “Janet teyze” dediği Münevver Ayaşlı ise Haim Nahum ile görüştüğünü ve kendisine “Türklere öyle bir iş ettim ki, bundan sonra Türkiye'de kalmam imkânsız” dediğini nakleder.
Haim Nahun'ın Osmanlı ve Mısır'a yaptığı ihanetler yazmakla bitmeyecek kadar çok. Zaten konumuz da bu değil.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın çalışanları sosyal medya hesaplarından “Ülkemizin önemli müteşebbislerinden, tarımsal süreklilik ve organik tarım alanlarında büyük projelerin mimarı konumundaki Hexagon ve Hexaferm firmalarının kurucusu Jan Nahum ile bugün Antalya'da tanıştık.
Tarım Bakanlığımızca ülkemizin farklı illerinde görevli 170 ziraat mühendisine 8 gün boyunca verilen eğitimler kapsamında yaptığı sunum içeriğinde, 100 milyon dolarlık arge yatırımı ile hayata geçirdiği organominarel gübre çalışmaları hakkındaki sunumlarını dinliyoruz. Konu uzun, uzun olduğu kadar da mühim...” şeklinde bir paylaşım yapmışlar.
Demek ki, devletimiz hâlâ Nahum'larla içli dışlı…
Demek ki Nahum'lar hâlâ çok etkin...
Şimdi Nahum'lara ‘Koçlarla ortaksınız' desek, önce yaptıkları gibi ‘hayır değiliz' diye ihtarname gönderirler.
Belki Koç Holding ile ortaklıkları yok ama Vehbi Koç'un damadının da ortak olduğu Kıraça Holding'in de ortaklarından. Jan ve Klod Nahum, ortağı oldukları Holdingin A grubu imza yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi.
Haim Nahun'un torunlarını eleştirmek gibi bir derdimiz yok.
Bizim derdimiz, FETÖ'nün siyasi babası ölene kadar Moon'un Türkiye temsilcisi olan Kasım Gülek'in 1940 ve sonrasında, 1950'lerde ise Bahri Dağdaş'ın ifsad ettiği zirai sistemimizin bir türlü Rockefellerin düzeninden kurtulamaması.
Sermaye ve yabancı unsurların etkisinden kurtulup, milli politikalar üretilememesi.
Tarihinden bir haber bir şekilde selfiler çektirip, sosyal medyadan büyük bir keyifle paylaşımlar.
Ayrıca bürokrasinin geleceğimizin altını oymaya devam etmesi.
Üniversite mezunu olmak, sermaye ile sıkı fıkı ilişki kurmak, Rockefeller düzenini sürdürmekten başka işe yaramayanlarla daha ne kadar gider bu iş?
80 yıldır bunu gören çıkmadı. Bundan sonra çıkar mı bilmiyoruz. Lakin ümitsiz değiliz.
Tarım Bakanına bir soru: Yapılan eğitim adı altında gübre PR tanıtımımıdır?
Âyâ zanneder misin; bu milletin fakr-ı hali, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hind'deki Mecusi ve Berahime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor.
Yazık çok yazık.gaflet ihanete dönmeden ne zaman açılacak bu gözler