Nurettin Topçu'nun “Büyük Sanayi” yazısı, “Sanayi Dâvası”nın geldiği açmazı anlatıyor:
Tarımda büyük adımlarla yürürken asrın sanayileşme hareketinin en arkasından gitmek de kabildi.
Ağır sanayii başarmaya mecbur olduğumuz iddiasına gelince, bunun mânasızlığını fezalara hâkim olan büyük kuvvetlerin yakında deneyecekleri dünya harbi ortaya koyacaktır.
Günümüzün apartman hayatında aileler, ağılda bölmelerine ayrılan koyunlar gibi yaşıyorlar. Aralarında dostluk ve sorumluluk duyguları şöyle dursun, geçmişteki bağlar da kopmuştur.
Bugün köyleri boşaltıp kaçanlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Onlar kendi analarını yani anamız tabiatı bırakıp kaçan şaşkınlardır. Yakın bir gelecekte sahipsiz kaldıklarını anlayacaklardır. Şüphe yok ki aldatıldık. Bir daha ona dönmek de kolay olmayacaktır.
Makinenin saf hayranları sanayileşmeye mecbur olduğumuzu ve “Çağdaş uygarlıkla aynı tempoda” yürümeyişin imkânsızlığını ileri süreceklerdir. Onlara göre medeniyette hergün ilerlemeye ve ağır sanayii bir an evvel başarmaya mecburuz. Yoksa eziliriz. Bu sözler en kısa görüşlü mantığın söylettikleridir.
Sanayileşme dâvasını savunanların farkında olsunlar olmasınlar, asıl dayandıkları temel şudur: “Büyük sanayi çok kazandırıyor. Tarımın verimi ona nisbetle küçüktür.”
Büyük kazanç ikiye bölünüyor. Biri kazancın sızıntısı olarak, çalışan kalabalığın elinde kalan; öbürü, büyük sanayi çalışmalarının başında bulunan patronların yâni çağımızın sanayi krallarının payına düşen büyük lokmadır.
Birincisi olan işçinin konutu, televizyonu, otomobili, ağlayan çocuğu avutan oyuncaklara benziyor. Onun hayatı, makine esaretidir. Alışılmış ve genelleşmiş bir çile hayatıdır.
Çağımızın büyük kralları olan patronların büyük lokması ise bedenlerini çileden çıkarırken ruhlarını zehirlemektedir. Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yemek, kimseyi mutlu yapmıyor. İnsanlığın bu zâlim azınlığı bir tezadın pençesinde bunalmıştır. Dünya zevklerinin bolluğuna dalarak onun içinde boğulanlar, çok kere yokluktaki huzuru arıyorlar da bulamıyorlar. Yakın gelecekteki dünya harbini şâhane hazırlayışı ile büyük sanayi, kendi kendinin katili olacaktır (Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet, 1998: 177-178).
Bir de şu: “Düşmanın silâhlarını kullanmak onun kadar haksız, onun kadar zâlim ve zayıf olmaktır. Nitekim öyle oldu: Arada kaybedilen ruhumuzdu” (Topçu, 1998: 35).
Sanayileşme çabaları sanayi toplumuna erişmek adına değerlerin kaybedilmesine sebebiyet vermektedir.
Topluma aziz bir hayat bahşetmenin “değer”lerini taşıması gereken din, kapitalizmin ve burjuvaların sömürgecilik sonrasında icat ettiği endüstri, kentleşme, hız teknolojisi ile para felsefesinin aleti haline gelmiştir. Müslüman toplumlarda “sanayileşme-kalkınma” ideolojisine bağlı aydınlar endüstriyel kapitalizmin sömürgecilikle bağını hesaba katmamaktadır. Arap Baharı yaşayan Libya'da petrolün Fransa'nın eline geçmesiyle endüstri-sömürge ilişkileri bir daha açığa çıkmıştır.
Sanayileşme süreci camide aynı safta durması gereken Müslüman ferdleri bir tarafta emekçi-patron halinde bölmüş; diğer tarafta emekçi stoğunu işsiz, göçmen, evsiz, mavi yakalı, beyaz yakalı, ara eleman halinde parçalamıştır. Helal ekmek arama çabasında Müslümanlar birbirine kin, nefret, haset hisleriyle bakan düşmanlar haline gelmiştir.
Apartman tarlaları emeğin ücretini soymaktadır.
Sanayileşme-kentleşme yeryüzünde eko-sistemi bozmakta, yerde ve gökte tesbih eden bütün dindar mahlûkatın “değer”lerine “bıçak çekmekte”dir.
Ayrıca “sanayileşmek isteyip sanayileşememek” de ihtimaller arasındadır.
Endüstriyel kapitalizmin sözcüleri artık eşitlikten bahsetmeye mecbur kalmaktadır. Dünyanın en zengin adamı Bill Gates, çarenin sosyalist politikalarda olduğunu söylerken, G-20 öncesi konuşan holding sözcüsü: “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir” demektedir.
Türkiye konut ve imalat alanında doğalgaza, otomobil kullanımında petrole bağımlı kalmıştır.
İnsanın teknoloji-endüstri karşısında düştüğü durum paganizmdir. Endüstri, pozitivist ve materyalist bir zihniyetle hayatımıza çökmüştür. Suç makinede değil ona tapan insandadır.
Ahlâkî erdemin zikrini boğan tekno-endüstriyel fetişizme isyan vakti!