Kur'an'ın “O zaman ki; Biz nebîlerden onların misaklarını almıştık. Ve senden ve Nuh'tan ve İbrâhîm'den ve Musa'dan ve Meryemoğlu İsa'dan ve onlardan ağır bir misak aldık” (33 Ahzâb 7) ayeti beş peygamberden misak alındığını işaret etmektedir. Bu misakın beş peygamber için de aynı olduğu ve “yedi emir” getirdiği fikrindeyiz.
Yahudi kaynaklarına göre de Allah, Nuh'a (as) yedi hüküm vermiştir: 1) Âdil hukuk düzeninin oluşturulması, 2) Putlara tapmama, 3) Tanrı'ya küfretmeme, 4) Cinsel ahlâksızlıklardan sakınma, 5) Hırsızlık yapmama, 6) Adam öldürmeme, 7) Canlı hayvanlardan et koparıp yememe (Hasanov, 2015: 24).
Yahudi kutsal metinlerine göre tufanın etkileri, metinde geçen “ha-aretz: yeryüzü” kelimesi nedeniyle evrensel olmuştur. Tufan bittikten sonra Nuh ve oğulları Allah'a kurban sunmuştur. Allah bunun üzerine Nuh ve oğullarıyla ahitleşmiştir. Aradaki ahdin sembolü olarak da “yayını/gökkuşağını” belirlemiştir. Allah'ın Nuh ile ahdinin alâmeti olan gökkuşağı (yedi renk) Tanah'ta “keşet” olarak geçmektedir. Kelime hem “gökkuşağı” ve hem de “yay” anlamına gelmektedir. Erkan Göksu'nun makalesinde işaret edildiği üzere, Türklerde de “yay” hem kutsaldır hem de “hakimiyet” anlayışının vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilir.
Erkan Göksu'nun da naklettiği üzere, Hun çağından itibaren görülen geleneğin ifadesine göre, güç, kuvvet ve kudreti temsil eden ok ve yayın, devlet ve hâkimiyet anlayışı içerisinde özel bir yeri olup, yay metbuluk, ok ise tâbilik alameti olarak kabul edilmiştir. Bu sembolizme Oğuz Kağan Destan'ında da rastlanır. Bu destanda Oğuz Kağan, Türklerin kabile teşkilatında en önemli rolü oynayan “orun” yani siyasî ve içtimaî mevki meselesini muayyen bir kalıba oturtmuş ve “yay”ı metbûluk, “ok”u ise tâbilik sembolü olarak belirlemiştir. Erkan Göksu, Reşîdü'd-dîn'den naklettiği şu alıntıyı da tezine delil kılmaktadır: “[Oğuz Han, altın yayı ve okları paylaştırdıktan sonra şöyle dedi] ‘Biz hepimiz bir soydanız' deyip orduda da kendi yerini ve rütbesini bilsinler. Bunlar da şöyle kararlaştırdı: yay verdiklerinin yeri daha üstte olsun ve orduda sağ kolu teşkil etsinler. Kendilerine ok verdiklerinin yeri daha altta olup sol kolu teşkil etsinler. Zira yay padişah gibi hükmeder; ok ise ona tâbi bir elçidir” (Göksu, 2010: 987-988).
Erkan Göksu, destandaki bu anlatıyı şöyle yorumlar: “Görüldüğü gibi Oğuz Han, Bozokların ‘orun' (siyasî ve içtimaî mevki) bakımından üstün olup ‘sağ kolu', Üç-okların ise Bozokların altında bulunup ‘sol kol'u teşkil edeceklerini, çünkü ‘yay'ın hükümdar, okun ise ona tâbi elçi mesabesinde bulunduğunu söyleyerek Bozokların hâkim kol, Üç-okların ise tâbi kol olduğuna işaret etmiş(tir)” (Göksu, 2010: 989).
Böylece “yay”ın Hz. Nuh'tan gelen gelenekler bakımından “kanun”, “yasa”, “üstün orun-siyasi mevki”, “iktidar”, “ahit” anlamına geldiği söylenebilecektir. “Yay”, Hz. Nuh'un ahdinin alameti olarak yağmur (tufan) sonrası günde “gökkuşağı” halinde belirmiş ve sembolleşmiştir. Nitekim Yahudi müfessirler de “yay” sembolünü hem “düzen-nizâm-yasalı toplum” hem de “yedi misak” anlamında yorumlamıştır.
Orta Çağ Yahudi müfessirlerinden Nahmanides, kendinden önceki yorumcuların uçları aşağıya doğru dönük bir yayın ok atamayacağı için barışı simgelediğini söylediklerini belirtir. Kendisi ise Saadiya Gaon ve İbn Ezra gibi kelimeyi “gökkuşağı” olarak yorumlayarak bunun yedi hükümlü misakı (Allah ile ahidin ilkelerini) simgelediğine işaret etmiştir (Hasanov, 2015: 60-61).
Eldar Hasanov, Yahudi rabbîlerin ahit konusundan bahsederken İsrailoğulları ile yapılan ahitleri Nuh ve İbranî ataları ile yapılan ahitlerin önüne geçirdiklerinin görüldüğünden bahseder. “Çünkü İsrailoğulları ile ahit, Yahudilikte tarihsel ve ontolojik bir fonksiyonu yerine getirmektedir” (Hasanov, 2015: 43).
Hasanov'a göre Nuh ile yapılan ahit Yahudi Rabbanîler arasında ihtilaflara neden olmaktadır. Bunun sebebi şöyle açıklanmıştır: “Yahudi geleneğinde bu ahdin fazla gündeme getirilmediği görülür ki, bunun ideolojik sebeplerden kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Zira İsrailoğulları ile ahit yapılmasıyla Nuh ile yapılan ahdin ikinci sıraya geçmesi ve bu ahdin özel olarak İsrailoğullarını hedef almaması, rabbîlerin bu ahit hakkında konuşmaya gerek duymamalarının sebebi olarak yorumlanmıştır” (Hasanov, 2015: 59).
Diğer taraftan “Rabbîler nazarında Nuh ahdinin sınırlı, ara bir ahit türü olarak görüldüğü ifade edilmiştir” (Hasanov, 2015: 63). Bununla beraber “Bu ahdin içeriğindeki hükümlerin Nuh'a verilmesi üzerine bu kurallar mecmuası onun adıyla ‘Nuh oğullarının yedi hükmü' olarak adlandırılmıştır (…) Ayrıca bu isimlendirmenin sebebi olarak da Nuh'un bütün insanlığın babası olduğu ve bu yüzden Nuh ile yapılan ahdin insanlık türünün teminatı olduğu dile getirilmiştir” (Hasanov, 2015: 62).
Ancak Sami soyundan gelen Araplar ve Yahudiler töre/yasa ile irtibat kurma konusunda zaaf yaşamış görünmektedir. Nitekim gerek Yahudiler ve gerekse Araplar Peygamberlerine itaat etmemiştir. Arapların, Hz. Peygamber'i öldürmeye niyet etmeleri neticesi “Hicret” kaçınılmaz olmuştur. Araplar, Hz. Peygamber'in torunlarını da yurtlarından çıkarmış ve onların kanını dökmüştür. Bu iki husus (Adam öldürme, insanları yurtlarından çıkarma) Yahudi kaynaklarında zikredilen yedi misak içinde yer almamakla beraber Kur'an'da ifade edilmektedir. Kur'an'ın beyanına göre İsrailoğulları'nın verdiği misak şu idi:
Yedi Misak: 1) Allah'tan başkasına tapmayın, şirk koşmayın- Ve iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta'budûne illâllâhe; 2) Ana-babaya ihsan edin- ve bil vâlideyni ihsânen; 3) Yakınlara (akrabaya), yetimlere ve miskinlere ihsanda bulunun, insanlara güzel söz söyleyin- ve zil kurbâvel yetâmâ vel mesâkîni ve kûlû lin nâsi husnen; 4) Namazı kılın- ve ekîmûs salâte; 5) Zekâtı verin- ve âtûz zekât; 6) Adam öldürmeyin/Birbirinizin kanını dökmeyin- Ve iz ehaznâ mîsâkakum lâ tesfikûne dimâekum; 7) Kimseyi yurdundan çıkarmayın- ve lâ tuhricûne enfusekum min diyârikum (2 Bakara 83-84).
Anlaşılacağı üzere Yahudi kaynaklarıyla Kur'an arasında “yedi misak” bakımından bazı farklar bulunmaktadır. “Nuh'un yedi ahdi”nin Kur'an'da yer alması nedeniyle bu misakın Semitik ya da İsrailiyat sayılmaması gerektiği ortadadır.
Eldar Hasanov, Biberfeld adlı tarihçinin Universal Jewish History başlıklı kitabında arkeolojik verilere dayanarak Nuh sonrası dönemde Mezopotamya'da monoteizm inancının asıl olduğunu ve kabilelerin ibadetleri sırasında put veya resim kullanmadığını ifade ettiğini aktarır. Hasanov, Biberfeld'in “eski Yakındoğu kanunnamelerinin Nuh kanunlarına dayandığı” iddiasını ileri sürdürdüğünü ve bu iddiasına delil olarak da karşılaştırmalı bir liste hazırlayarak üç kanun sistemi (Hammurabi kanunları, Hitit kanunları, Asur kanunları) ile Nuh kanunları arasındaki yakınlığı ortaya koyduğunu ifade eder (Hasanov, 2015: 90).
Nuh'un yedi misakının en temel maddesinin “tevhid inancı” olduğu bilinmektedir. Hz. Nuh, oğlunu gemiye çağırmış, onu “aile”sinden gördüğünü ifade etmiş, ancak ailenin “tevhid” ile kurulduğu kendisine ihtar edilmişti:
“Ve Nuh, Rabbine seslendi. Sonra şöyle dedi: Rabbim! Muhakkak ki oğlum benim ailemdendir. Ve muhakkak ki Sen'in vaadin haktır ve Sen hüküm verenlerin en iyi hüküm verenisin. (Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: Ey Nuh! Muhakkak ki o, senin ailenden değildir. Muhakkak ki onun yaptığı salih olmayan bir ameldir. Öyleyse senin hakkında bir ilmin (bilgin) olmayan şeyi, Ben'den isteme. Muhakkak ki Ben cahillerden olursun diye sana öğüt veriyorum” (11 Hûd 45-46).
Nitekim sıklıkla ifade ettiğimiz gibi Oğuz da babası Kara Han ile “tevhid” inancı nedeniyle savaşa girmek zorunda kalmıştı.
Dolayısıyla Türklüğün Semitik-İsrailiyat sayılan kaynaklara dayanmadan tevhid (Tek Tanrı) inancı ile toplum sistemi kurmasının temelinin “Nuh kanunları” veya “Nuh'un yedi misakı” olduğu ifade edilebilecektir. Türkler aileyi korumak ve içtimaî düzeni istismardan muhafaza etmek için, zina, hırsızlık, yalancılık, sihirbazlık, suyu kirletme, harp esirine yardım etme gibi suçları sert cezai hükümlerle cezalandırmıştır.
- Göksu Erkan, Ok ve Yayın Türk Devlet Geleneği ve Hâkimiyet Anlayışındaki Yeri, Turkish Studies/Türkoloji Araştırmaları, (International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic), (Yeni Türk Edebiyatının Kaynakları II), Volume 5/2, ss:986-1011, 2010
- Hasanov Eldar, Nuh Kanunları ve Nuhîlik, İsam Yayınları, 2015
Bozuk Tevrat ile netice alınmaz. Tengri ile bir yere varïlmaz. Türklük ile kalpler suküt bulmaz.