Dünya nüfusu gerçekten 7 milyarı geçti mi? Yoksa bu verilerin hepsi birer yalandan mı ibaret? Bütün insanlıkla kim neden dalga geçiyor?
İşte Murat SOydan'ın 1 yıl önce yazdıkları
1850'de 1 milyardan az olan dünya nüfusu 1950'de 3 katına çıkarak 2,5 milyar oldu.
1950'de ise resmi verilere göre 2.5 milyar olan dünya nüfusu, sadece 50 yılda 3 katına çıkarak 7 milyarı aştı.
Son tahminlere göre 7.44 milyar olduğu ve halen arttığı söylenmekte.
Söz konusu artışın grafiğe yansıması ise şu şekilde:
Dünya nüfusu 1900'lere kadar bir denge içinde geliyor.
1900'lere kadar bir denge içinde gelen nüfus, özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşının ardından büyük bir ivmelenme ile artmaya başlıyor. Şu an 7 milyar civarında görünen dünya nüfusunun 2050'de 10 milyar olması bekleniyor.
Küresel ısınmayı gündeme getiren küresel organizasyonlar ve fonla çalışan “bilim adamları”, bu nüfus artışının kaynağını yaşam koşullarının düzelmesine dayandırıyor.
Ancak söylenenin aksine bu nüfus artışı yaşam koşullarının iyileştiği Avrupa ülkelerinde en alt seviyedeyken, teknolojik gelişmelerden ve modernitenin getirdiği imkanlardan mahrum kalan bölgelerde, örneğin Afrika'da en yüksek seviyelerde.
Yukarıdaki tabloda 2010–2013 arası artışlar kıyaslanmış. Afrika ve Avrupa'yı bir de 200 yıllık artışları ile kıyaslayalım:
Bu grafik, eğer doğruysa, nüfus artışıyla ilgili bütün ezberleri bozuyor. Yaşam koşulları düzeldiği için nüfus arttı tezi bu grafiğin hiç bir yeri ile desteklenmiyor.
Kendimizi bildik bileli yardım toplayan, yüz yıldan fazladır sürekli dış işgal ve iç savaş gören, üzerine susuzluk ve AİDS ile uğraşan, tüm bunlarla uğraşırken de ara ara salgın hastalık vuran, hem nüfusunu hem hayvanlarını kaybedip yeniden kıtlık ve açlık yaşayan Afrika nüfusunu 4 kata yakın arttırmış.
Türkiye'ye gelen Suriyeli mültecilerle ilgili zaman zaman dile getiren doğum hızlarında yaşanan artış da bu argümanı çürüten gerçeklerden biri.
Yaşam koşullarının düzelmesi değil aksine zorlaşması ve savaş koşullarına evrilmesi nüfus artışını hızlandırıyor.
Bilimsel masallarla tonla hikaye uyduranlar esas gerçeği ve bu gerçeğin sorumlularını gizlemekten başka amaç taşımıyor.
Bu bağlamda baktığımızda dünya nüfusunun artması söylendiği gibi bir “insanlığın ileri gidişinin göstergesi” değil, tam tersi dünya çapında yayılan savaş koşullarının ve bu koşulların sürekli hale gelişinin bir göstergesi oluyor.
Bu da Birinci Dünya Savaşı ardından gerçekleşen küresel işgal ile sürekli hale gelen savaş koşullarının bir yansıması olarak ele alınabilir diye düşünüyorum.
Ve bu küresel işgalin mimarlarının, sanki savaş koşullarını yaratan bizim tasarruflu ampul yerine normal ampul kullanmamızmış gibi sürekli olarak halka yönelik suçlayıcı tavır sarf etmesi de ayrı bir ironi.
HİNDİSTAN
Hindistan'ın nüfus artış grafiği:
Tüm dünyanın nüfusunda önemli bir paya sahip olan Hindistan'ın nüfusu 100 yılda tam 3 kat artarak 400 milyondan 1.2 milyara çıkmış. 2050'de ise 1.6 milyar olması bekleniyor.
Bu ülke de tıpkı Afrika gibi bildik bileli su kıtlığı içinde. Sürekli olarak tüm dünyadan yardım toplanıyor kıtlığı, açlıktan ve susuzluktan ölümleri engel olmak için.
Söylenene göre bir yandan bu kuraklık ve kıtlık sürerken bir yandan nüfus bu derece artabiliyor. Bu ekstrem artış, insanlığın nüfusunun artışına atfedilen “yaşam koşullarının düzeldiğine gösterge” tezine bir kez daha vuruyor.
Söylenene göre Hindistan'da kişi başı düşen su grafiğinin yıllara göre dağılımı alttaki şekilde. Hindistan'da su bitmesine rağmen nüfus hızla artmaya devam etmiş ve hala artmakta.
Yıllardır Hindistan'la ilgili çıkan kuraklık/kıtlık haberleri bir yana, şu an için belirtilen “yoğun su eksikliği, kuraklı tehlikesi” aşağıdaki gibi.
Ülkedeki yüksek susuzluk seviyesi %54'ü aşmış durumda ancak söylenene göre 2050 yılında 1.6 milyarı bulacak.
Kalıcılaşmış savaş koşulu ve nüfusa yaptığı etkinin en net gözlemleneceği ülkelerden biri Hindistan.
Meselenin bir başka boyutu olan, bu nüfus sayıları gerçek mi sorusu.
Hindistan İngiltere sömürgesinde uzun yıllar geçirmiş ve halen bu etkinin devam ettiği, Çin'e karşı alternatif olarak yapılandırılan bir ülke. Nüfus bakımından Çin'le benzer bir tabloya sahip olması, ilk başta kulağa uçuk gibi de gelse sanal bir soğuk savaşın yansıması mı diye de düşündürdü.
ÇİN
Bir başka yüksek nüfus artışı da Çin'de. Çin'in nüfus grafiği şu şekilde:
1950'den 2000'e kadar ülke nüfusu bir anda 2 katına çıkmış.
Hemen ekleyelim Çin'de 1976 yılında tek çocuk politikası uygulanmaya başladı ve resmi verilere göre ülkedeki çiftlerin %36'sını kapsadı. Yani ülkenin yarısına yakını zaten zorunlu olarak tek çocuk yapmışken, 1950'de 600 milyon olan nüfusun 2000'de 1.2 milyar olması için kalan nüfusunun hepsinin evlenmesi ve 4'er çocuk doğurması gerek. Ki bunun böyle olmadığını, Çin devletinin kalan nüfusa da büyük baskılar yaptığını ve çocuk doğumlarını önleyerek en aza indirdiğini biliyoruz.
Haydi geçmişte bir şeyler oldu deyip kapatalım, Çin'le ilgili 2050 tahmini nasıl 1.4 milyar düzeyinde olabiliyor? Yıllarca uygulanan tek çocuk politikası ne oldu? Ülke nüfusuna nasıl yansımadı bu politika?
Yoksa bu politika oluşturulan “süper nüfus” yalanını inandırıcı kılmak için dünyaya yayılmış bir algı çalışması mı?…
Zira ülke son zamanlarda nüfus artışını teşvik için “ikinci çocuğu doğurana maddi yardımda bulunacağız” kampanyalarına başladı.
Evet, yıllardır “çok kalabalığız ülkeye sığmıyoruz halkı doğurmamaları için uyarıyoruz” diyen Çin'le ilgili son zamanlarda “ikinci çocuk doğurana maddi yardımda bulunacağız” haberleri çıkıyor.
China considering offering financial incentives for second child: China Daily https://t.co/h9kXKRl9p0 pic.twitter.com/lDMlfgHJlh
— Reuters Top News (@Reuters) 28 Şubat 2017
Çıkan haberler insanları da şaşırtmış durumda. “Bunlar zaten milyar insan değiller mi?” yorumları dönüyor, kimse anlamlandıramıyor, ben de anlamlandıramadım.
omg, don't they have billions people there already
— TorontoSky (@Torontosky) 28 Şubat 2017
ÇİN'İN HAYALET ŞEHİRLERİ
Nerede bu Çin'in nüfusu dedirtecek bir başka gerçek de Çin'in akıl almaz hayalet şehirleri. Çin'de tamamen boş apartmanların sayısı resmi rakamlarla tam 64 milyon. Aşağıdaki videolarda konuyu en iyi görsele döken videoları seçmeye çalıştım.
Ülkenin her yerinde, hiç kimsenin yaşamadığı mega şehirler mevcut. Dev hava alanlarına günde 4-5 uçak iniyor, dev sitelerde 7–8 aile yaşıyor. Bomboş ya da kısmen tek tük insanın yaşadığı şehirlerin bazıları da aşağıdaki videoda olduğu gibi Avrupa şehirlerinin taklitleri. Londra'dan Paris'e kadar bir çok şehri taklit etmişler.
Çin kaynaklı haber sitelerinden biri Çin'in hayalet şehirler inşa etmeye devem ettiğini ve yeni şehirleşme planı ile 3.4 milyar nüfusu barındırabilecek kapasitede şehir yapılanmasına sahip olacağını söylüyor. Yani söylenen nüfusunun iki katından da fazla…
Aşağıdaki videoda iki kişi hayalet bir şehri geziyor. İzlemek isteyenlere 7. dakikadan sonrasını öneririm.
Yine tek tük insanın yaşadığı aşağıdaki şehir tamamıyla İtalyan mimarine göre kurulmuş bir hayalet şehir…
Bu şehir ise tamamen İngiltere'yi taklit ederek kurulmuş ve yine bomboş.
Bu videoda da hayalet şehirlerin uydu görüntüleri yer alıyor. Zaman ayrımı ile göstermişler. Bölgeye kimsenin gelmediği görülmesine rağmen yeni inşaat plan/projeleri çıkıyor ve yeni inşaatlar başlıyor:
Çin'in Google'ı olarak da bilinen Baidu.com yaptığı çalışma ile ülkedeki hayalet şehirlerin bir haritasını ve kabaca sayısını ortaya çıkardı. Verilere göre tam 50 şehir aslında içinde kimsenin yaşamadığı hayalet şehirdi.
Sürekli göç alan, yaşam koşulları yüksek, uzun yıllarıdır nüfuslarını tehdit edecek ne iç ne de dış savaş görmüş Avrupa ve Amerikadaki nüfus artışı makul düzeyde hatta yer yer azalıyor.
Çin, Hindistan ve Afrika başta olmak üzere nüfus azaltacak ne varsa yaşayan ancak yine de nüfusu mantık dışı artan yerler, nüfusun koşulların iyileşmesine bağlı arttığı tezini çürütüyor.
Yaşam koşullarının iyileştiği yerlerde insanlar çocuk yapmayı azaltıyor, çetin olduğu yerlerde ise iç güdüsel olarak (korunma ihtiyacı, soyunu devam ettirme içgüdüsü) daha fazla çocuk yapıyor.
Çin'de devletin “çocuk yapın” teşvikleri ve bomboş devasa şehirler de meseleye ek olarak nüfusla ilgili bir şişirme yapılıyor olabilir mi sorusunu akıllara getiriyor.
Yoksa iki dünya savaşı ardından tam olarak ele geçirdikleri yeni dünyalarında uydurdukları pek çok hikaye gibi, işgal ettikleri ve yönetimini kendilerinden seçtikleri devletler üzerinden o ülkelerin ve dolayısıyla dünya nüfusunda şişirme yapmış olabilirler mi?
Eğer her şey normalse, Çin'de neden milyar dolarlar harcayarak kimsenin yaşamadığı hayalet şehirler kurdular ve hala kurmaya devam ediyorlar?Hayalet şehirlerin neden kurulmuş olabileceği daha geniş bir akıl yürütmenin konusu olabilir ve altından çok başka şeyler de çıkabilir diye düşünüyorum…