İhtiyacımız olmayan şeyleri bizlere satmakta mahir “pazarlamacılar çağı”nda yaşıyoruz. Eskiden olduğu gibi kapı kapı gezerek bizlere bir şeyler satmak yerine, isteklerimize hükmedilen ve bile isteye müşteri olduğumuz bir çağ.
Pazarlamanın dükkanlardan, tezgahlardan, pazarlardan çıkarak evlerimize, işyerlerimize akın ettiği bir dönemden geçiyoruz. Herkesin pazarlamacı, herkesin alıcı olarak görüldüğü bir dönem.
İster devlet dairesi, ister miniminnacık bir dükkan ya da bir çatkapı gittiğiniz bir arkadaşınızın evi olabiliyor pazarlama mekanı.
Mesleki bir yayın, kutsal bir kitap gibi her yerde karşınıza çıkabilecek “pazarlama katalogları” sayesinde en yakın arkadaşlarımızın, eşimizin, dostumuzun tüketici sınıfına girebiliyoruz. Sattığı ürünü almanın ayrı dert, almamanın başka dert olduğu zamanlardayız. Aldığımızda kendimize, almadığımızda dostluğumuza ihanet eder bir hale düşüyoruz ve her zaman kazananın “kapitalizm dini”nin sahipleri olduğunu göremiyoruz.
Yeni bir tanışma ortamında önünüze konulan “kutsal pazarlama katalogları”yla belirlenebilir bir hale geldi arkadaşlıklar. Herkesin potansiyel müşteri olarak görüldüğü; herhangi bir sebeple müşteri olmayanların ise “gereksiz” addedilerek arkadaş, tanıdık kapsamına alınmadığını görüyoruz.
İnsanların bilgileri, becerileri, tecrübeleri ve insan olma kapasiteleriyle ilgilenilmiyor artık. Her yerde ve herkes bir müşteri potansiyeli oluşturuyor. Aileniz, yakın dostlarınız, arkadaşlarınız birer para kazanma, hedeflerinizi büyütme amacınıza yönelik çıkar odaklarınız haline gelebiliyor. Kişilerin size duyduğu güven, maddi kazanca dönüşmek zorunda bırakılıyor. Hakeza sizden bir veya bir kaç kez alışveriş yapmayan arkadaşınız ile yollarınızı ayırmakta da bir beis görmeyebiliyorsunuz.
Kendi kendine yetmeye çalışan, haramdan ve şüpheliden kaçınan takva ehlini, içeriğinde ne bulunduğundan habersiz, sadece para kazanmaya odaklanmış insanların anlamayacağının farkındayız. Sizin pazarladığınız herhangi bir ürünün illa ki dostlarınızın ihtiyacı olmadığını da anlamanız gerekiyor. Kimi zaman dünya şartları ihtiyaç olanı bile almaya, kullanmaya müsaade etmezken; dostlarımızı köşeye sıkıştırılmış “potansiyel müşteri” konumundun da çıkarmamız gerekiyor.
Dostluğun, arkadaşlığın çıkar ilişkisi üzerine bina edilemeyeceği açıkken; yeni tanıştığımız insanlara ekonomik bir değer olarak bakmak bizlerin insanlığına indirilmiş bir darbe olacaktır. Kişilerle tanışma, kaynaşma nedenimizi çıkar odaklı olarak sürdürdüğümüz sürece de insani vasıflarımızı gün be gün kaybedeceğiz. Dirsek temaslarımızın, birlikteliklerimizin kaynağını para ve çıkar ilişkilerimizin değil, insani ve ahlaki sebeplerimizin belirlemesi gerekiyor.
Sistemi kontrol eden küresel şirketlerin bizlerden ilk beklentisi, insani ilişkilerimizi törpüleyerek birbirimize güvenmememizdir. Dostlarımızla aramızdaki güven kaybı; zamanla sistemin işleyişinde aşınmayı önleyici yağ vazifesi görecek. Bizler dostlarımızla yapabileceğimiz bir çok faaliyeti yapamayacak duruma geleceğiz. Küresel güçler ihtiyaçlarımızı karşılamak için dostlarımızın yerine geçecek.
Toplum olarak “Batı”l yaşam tarzının ortasına ani bir giriş yaptık. Dini, ahlaki ve vicdani değerlerimiz acı bir savrulma yaşadı. Son yirmi yılda yetişen kuşağı kaybetmek üzereyiz. Batının herkesi ekonomik bir değer olarak görme histerisi hücrelerimize kadar sirayet edip, genetiğimizi bozmak üzere.
Silkinip kendimize gelmezsek işimiz çok zor. Hem bu dünyada, hem de..
'Toplum olarak “Batı”l yaşam tarzının ortasına ani bir giriş yaptık.' batıdan bize gelme batıl yaşam tarzı maalesef bizde revaç buldu, onu yüzümüze gözümüze sürdük.