Mısır Uyuşturucu Kontrolü ve Bağımlılık Tedavisi Fonu'nun, neredeyse üç Mısırlıdan birinin, bir başka deyişle 30 milyon kişinin ağrı kesici bağımlısı olduğunu ve bunun da başında da soykırım ilacı olarak şöhret bulan Tramadol'un geldiğini itiraf etmesi kimseyi dehşete düşürmedi. Türkiye'de de hak ettiği yankıyı uyandırmadı.
Hitlerin ilacı olarak da bilinen bu sözde ilaç çok kirli bir tarihe sahip!
Önce bir kurtarıcı olarak sunulan, sonrasında ise korkunç neticeler ortaya çıkaran bu Nazi ürünü hakkında gerçekleri okuduğunuzda nevriniz dönüyor.
Sanki bu alçaklığın faili sizmişsiniz gibi bir utanç kaplıyor her yerinizi. Bir de bu vahşetin sorumlusunun/failinin hâlâ ülkenizde de serbest olduğunu görünce yer yarılsa da içine girsem hissi sarıyor ruhunuzu.
HİTLERİN İLACI GÖRÜCÜYE ÇIKIYOR
Mısır Abbasiya Psikiyatri Hastanesi'ndeki rehabilitasyon merkezi görevlileri, “Tramadol öyle bir yayıldı ki, yardım hatlarımızı her gün ağrı kesici bağımlılığından kurtulmak isteyen 500 kadar kişi arıyor. Hastaların yarısı 21 ila 30 yaşında” diyor. Bu Alman yapımı sözde ilaç, ilk olarak 2. Dünya Harbinde Alman yaralıların acılarını dindirmelerinde kullanılmış.
2. Dünya Savaşı'nda harabeye dönen Almanya'da ilaç sıkıntısı başlar. Bunun üzerine “Mäurer & Wirtz” adlı sabun ve parfüm firmasının sahibi Hermann Wirtz, ilaç sektörüne de girer. Girer dedik ama ‘girer mi girdirilir mi' orası biraz muamma.
Wirtz, 1946'da “Chemie Grünenthal GmbH” adlı şirketi kurar ve ilk olarak o gün Almanya'daki ticari adı “Contergan” olarak bilinen, şimdilerde ise Tramadol ismiyle piyasada bulunan ürünle sektöre sert bir giriş yapar.
İsmini şirketin Stolberg´teki merkez binasının bulunduğu “yeşil vadi” mânâsındaki "grünenthal" caddesinden alan şirketin kasasında biriken çok miktardaki yeşil dolarlardan başka hiçbir yeşil yanı yoktur.
Tramadol'ın formülü ve etkilerini daha önceden bilen Dr. Widukind Lenz ise ürünün eczane raflarına girmeye başlaması üzerine, üretici firmaya giderek Hitlerci Hermann Wirtz ile görüşmek ister.
Wirtz ava gittiği için şirkette değildir. Bunun üzerine yüksek düzeyli yetkililerle görüşür ve bu “ilaç” ile ilgili yaptığı araştırması ve etkileri ile ilgili sonucu aktarıp, “Bu ilaç değil, soykırım aracıdır, derhal geri çekiniz” teklifinde bulunur.
Bu sözde ilaç piyasaya sürülmeden insan kobaylar üzerinde yapılan testler ve ortaya çıkan korkunç vakalardan haberdar olan Dr. Lenz'i kimse umursamaz.
ÖLÜM MAKİNESİ BUGÜN BİLE RAFLARDA
Her şeyi bilen Nazi yavrusu Alman makamları gerçeklerle yüzleşmeye yanaşmaz. 1961'e kadar hiçbir yetkili, sonuçlar ve tepkileri ciddiye almaz.
Bu şeytanî ürünü, o günün Almanya'sında kimsenin umursamamasını “normal” görmek gerek.
Çünkü onlar, insanlıktan nasip almamış vahşi batılı. Ayrıca nüfusu azaltmak gibi açık veya gizli şeytanî gayeleri de var.
İnsanın anlamadığı şey, bu ürün hâlâ nasıl olur da satılmaya devam edilir?
Zira bugün bile Türkiye'de thalidomide etkin maddesini içeren en az 50 sözde ilaç eczane raflarında.
Daha da garibi ise geçtiğimiz şubat ayında Koçak Farma tarafından üretilen Madol adlı ilaç, “Tramadol Hidroklorür” içerdiği için “yeşil reçete” kapsamına alınarak satışına devam kararı verilir.
Sağlık Bakanlığı'nın bu rezil ürünlerle ilgili gerçekleri bilmiyor olmasını düşünebilir misiniz? Şayet bilmiyorsa ilgili bürokratların işgal ettikleri koltukları derhal boşaltması gerekmez mi?
Biliyor da tedbir almıyorsalar bu kez de mahkemelerce muhakeme edilmeleri gerekir.
Türkiye bahsi bir kenarda dursun, biz tarih makarasını geriye sarmaya devam edelim.
AYNI ANDA 46 ÜLKEDELER
Üretici firma 1946'da bir anda 46 ülkede bu cinayet aletini, “hamile kadınlara ve emziren annelere, anne ve çocuk üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığı”na dair tam bir taahhüt vererek, agresif bir şekilde pazarlamaya başlar.
Doktorlar ise Tramadol'ün toksik bir etkisinin olmadığına dair güvence vererek, başta batı ülkeleri olmak üzere her yerde hamileler ve uyku sorunu çekenlere reçete edip milyonlarca kutu satılmasını sağlarlar.
Anksiyolitik endişe ve sıkıntı hissini azaltıp, insanı uyutan etken madde veya ilaçlar için kullanılan, tıbbî deyişle sedatif etki yapan bu rezil ürün, gerilimi azaltıcı, mental sakinlik ile bulantı ve uykusuzluk için de pazarlanmaya başlanır ve korkunç kazançlar elde ederler.
İLK 20 KULLANICIDAN 14'ÜNDE DEHŞETE YOL AÇAR
Almanya da Contergan adıyla ticarileşen ürün, denendiği ilk 20 kişinin 14'ünde dehşet sonuçlar ortaya çıkarır. Bu ölüm makinesi, binlerce bebeğin ağır sakatlıklarla doğmasına, yetişkinlerde ciddi kalıcı sinir hasarına neden olur (ve olmaktadır).
Hızlı bağımlılığa yol açan bu tür sözde ilaçlar, fiili ve cinsel saldırgan davranış, zihni gelgitler, sözleri geveleyerek konuşma, sendeleyerek yürüme, göz oynaması, dikkat ve hafıza bozukluğu, sürekli uyku, beden ve ruhî çöküntü, hatta komaya girmek ile başlayan görünür dertler gibi kolayca gözlenebilen ağır neticelere yol açar.
Büyük harple birlikte vücutlara yayılmaya başlayan thalidomide etkin maddesinin yol açtığı dert bu kadarla da sınırlı değildir.
KOLSUZ BACAKSIZ ÇOCUKLAR
İnsanı çıldırtacak sayıda hastalık için dünyanın dört bir yanında hâlâ farklı adlarla reçete edilen Tramadol'ün verildiği en korkunç alan, gebe kadınlardır.
Hamilelikte bulantı ve kusma, kadın bedeninin yavru adayına hazırlanması için ilahi bir nimetken, fıtrî her şeye müdahil olma konusunda rehberleri şeytanla yarışanlar, gebelik bulantı ve kusmasını önlemek için bu sözde ilacı reçete etmeye başlarlar. Fakat bu hareket, doğmamış çocukları için ölümcül hamle olur.
Contergan / Tramadol on binlerce bebeği öldürür. Binlercesi ise kolsuz, bacaksız, kör vs şekilde doğar.
Omirilik, el ve ayak gibi organların gelişmesini engelleyen thalidomide etken maddesi, bebeğin gelişimini de engeller. Ayrıca bebeklerin kemik ve kas büyümesini dumura uğramış bir şekilde doğmasına yol açar.
ŞEYTANÎ AMAÇLARLA PİYASAYA SÜRÜLÜR
Ürün, şeytanî bir amaçla piyasaya sürülmüş, insanlık üzerinde soykırım hedeflenmişti. Bu, nüfus kontrol politikalarının bir parçasıydı. Bebekler ya doğmayacaktı, ya da engelli doğdukları için yok edileceklerdi.
Ortaya çıkan sonuç korkunçtur. Anne babalar ise çaresizdir. Bazıları bu yüzden intihar eder. Bazıları da çok kötü fiziki halde olan çocuklarını sokaklara ya da devlet bakımevlerine terk eder.
Yan etkileri konusunda tam 70 yıldır yüksek düzeyli uyarılar yapılmaktadır ama hiçbir uluslararası otorite ya da ulusal merciler harekete geçip bu rezalete bir son vermez.
Rezaletle ilgili hiçbir konuda olmadığı kadar haber çıkar. Büyük dergiler çok kez kapak konusu yapar. Tarihin görülmüş en büyük soykırım ürünü ilan edilir. Newsweek'den Guardian'a, Heraldsun'undan BBC'sine haber yapmayan kalmaz.
Bundan 60 yıl önce ise Avustralyalı Doktor William McBride, bütün dünyaya bu ürünün yasaklanması ve reçete edilmemesi çağrısını yapar, mücadele eder, tabiri caize adeta savaşır. Çeşitli yerlerde mağdurlar ve bazı vicdanlı doktorlar gösteriler, nümayişler yapar.
BU YENİ TARZ HAÇLI SEFERİYDİ
Çoğu, Tramadol / Thalidomide mağduru kişiler veya yakınlarından olmak üzere, çeşitli meslek gruplarından insanlar bir araya gelerek, Tramadol'un satılmadığı bir dünya isteğiyle mücadele başlatır. Bir tarih profesörü, zeki bir bilgisayar uzmanının yardımıyla, ilaç endüstrisinin en karanlık günlerinin utanç verici belgelerine ulaşır.
Bu grup, Tramadol'un yeni tarz bir haçlı seferi olduğunu kayda geçirir.
Thalidomide'in karışık kökenlerini araştıran bu grup, sararmaya başlamış arşivlerde, yüzyıla yaklaşan gizlenmiş belgelere ve bu soykırım aracının zararlarının detaylarına ulaşır.
Tramadol, iki Yahudi tarafından geliştirilir. Nazi kamplarındaki mahkûmlar üzerinde denenir ve çok işe yarar. İngiliz Contergan Kurbanları Derneği Başkanı Martin Johnson ise onun ilk olarak IG Farben firmasının Fransa şubesinde Rhone Poulenc´te üretildiğini söyler.
Tramadol'u üreten ve aracılık edenler çok mutlu, ancak sayısız masum insan, savaşlarda bile görülmeyen ölçekte ölüme ve sefalete maruz kalmıştır.
Varsın insanlar ölsünlerdi. Nasıl olsa eczacılar mutluydu, çünkü “ilaç” çok satıyordu. Doktorlar mutluydu, çünkü bol miktarda pirim alıyorlardı.
İLK BEBEK KULAKSIZ DOĞDU
Diğer ülkeler bir yana, sadece ABD'ye 2 milyondan fazla örnek tablet gönderilen ve bedava dağıtılan Tramadol 1956'da resmen patent alır.
Kayıtlardaki ilk thalidomide kurbanı, 1956'da kulaksız doğan bebek. Bu bebeğin babası ise Grünenthal fabrikasında çalışan bir işçidir. Tramadol, hamile olan karısında denenmesi için verilir.
Monika Eisenberg adlı bu bu kız yine de şanslıdır. Zira Tramadol'u daha sonra kullanan gebelerin bebekleri anüssüz, vajinasız, gözsüz, göğüssüz, bacaksız, kolsuz, parmaksız diye devam eden noksanlıklarla doğar.
1957-1961 arasında 90 binden fazla düşük, 10 binden fazla sakat ve ölüm rapor edilir.
Fakat doğuştan engelli ya da hayatta kalabilen mağdurların pek çoğu, başlarına gelenin thalidomide'dan kaynaklandığını bilmez. Onlara genetik piyangonun kendilerine vurduğu söylenir.
Dahası aileler suçlanır, ebeveynler ise ithamlar ve trajedi karşısında kendilerini suçlu hisseder.
Gebe kadının olduğu her yerde alarm zilleri çalmaya başlar. Lakin yükselen sesleri kimse duymak istemez. Bu soykırım malzemesi “kimseye zorla verilmiyor” diye savunulur.
DAVALAR ARDI ARDINA GELİR AMA…
Şeytanî gayeler bir yana Grünenthal'in patronu, rakiplerini geçmek ve kısa yoldan zengin olmak ister. Ama bir şeyler de ters gider ve ardı ardına davalar gelir.
1973'de cehenneme giden Hermann Wirtz, bir yolunu bulup bütün davaları engeller. O yol ya tehdit, ya da parayla satın almak şeklinde olur.
Zaten karmaşık mahkeme savaşlarını kazanmak mağdurlar için pek kolay bir iş değildir. Her süreçte karşılarına bezdirici engeller çıkarılır.
Ancak beklenmedik iyi bir gelişme yaşanır. Avustralya hükümeti thalidomide etken maddeli ürünleri uyuşturucu sınıfına sokup yasaklar.
THALIDOMIDE'NİN NAZİLERLE İLİŞKİSİ
Contergan / Tramadol adıyla ticarileşen bu ürünün etken maddesi ‘thalidomide'dir. İlk olarak, sinir gazı Sarin'e panzehir olarak üretildiği ileri sürülür. İkinci üretimi ise Grünenthal yapar. Hitlerin adamlarının bir bölümü de bu firma ile irtibatlıdır.
Auschwitz, Mauthausen, Sachsenhausen gibi toplama kamplarında kamp şefi, doktor ve müfettiş olarak çalışan eski savaş suçlusu en az 5 doktor ve kimyacının, Grünenthal ilaç firmasında çalıştığı ortaya çıkarılır. Bu Nazi suçluları sıradan görevlerde değil yöneticidirler. Görevleri de Contergan yani Tramadol'u üretmektir.
Hitlerin, Tifus ve Virüs Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Heinrich Mückter bunlardan biridir. 1946 yılından itibaren de Grünenthal'da Contergan adlı bu soykırım ürününün üretim sorumlusu olur.
Sachsenhausen Toplama Kampında SS-Yüzbaşı rütbesiyle kamp doktoru olarak görev yapan Heinz Baumkötter de burada görev almıştır. Baumkötter, kamptaki tutuklulara uyuşturucu ve sarılık hastalığı mikrobu enjekte etmek ve fosfor ile tutukluları yakarak deneylerde bulunmakla suçlanıp, müebbet hapis cezası almış biridir.
Bütün bunlara rağmen Grünenthal'e kimse dokun(a)maz. Şirket büyüdükçe büyür ve 26 ülkede üretim tesisi kurar. Ağırlıklı olarak, güya ağrı kesici ve antibiyotik alanında faaliyet gösterir.
FİLMİ BİLE ÇEKİLDİ: CONTERGAN
Talidomide salgınından on yıl sonra, Batı Almanya'da doğan ve sokakta Tramadol mağdurlarını görerek büyümüş olan ve fotografik bir hafızaya sahip olan genç bir bilgisayar uzmanı vardı.
O uzman bu konuyu ele alan “Contergan - Eine einzige Tablette (Tek bir Tablet) adlı filmden etkilenir.
Thomas takma adını kullanan bu kişi, Tramadol ile ilgili milyonlarca arşiv malzemesi inceledikten sonra şu cümleyi kurar: O gizli bir silah!
GİZLİ SİLAHIN TAZMİNATI SADECE 100 MİLYON MARK
Firma yılda bir 1,5 milyar mark gelir elde etmeyi sürdürürken tepkiler de çığ gibi büyür. Gelişmeler nihayet Alman hükümetini harekete geçirir ve 1961'de Contergan'u piyasadan çektirir. Ancak reçetesiz satışı sürer.
Ardından mağdurlarının tazminat davaları başlar. Milyarlarca mark kazanan firma, kurbanların aileleri ile tazminat konusunda anlaşır ve bazı davalar düşer.
Firmanın sahibi Hermann Wirtz, mağdurlara sadece ve sadece 100 milyon marklık bir tazminatla kurtulur. Federal Alman Hükümeti ise Contergan kurbanlarına emeklilik maaşı ve tazminat ödemesi yapar.
Bu arada 1973'de baş katil Wirtz ölür ölmesine, ancak mağdurların 60 yıl önce açtığı davalar Alman mahkemelerince bir türlü neticelendirilmez. 2018'e gelmemize rağmen 1960'larda açılan davalar hâlâ devam ediyor.
TARİHİN EN BÜYÜK İNSAN YAPIMI FELAKETLERİNDEN
Şirket bütün savunmalarında suçsuz olduklarını, binlerce anormal doğum sorumlusunun kendileri olmadığını, aksine bunun Tanrı'nın bir işi olduğunu ileri sürer. Söz konusu kelime bunlar için iltifat olacağından dikkat ederseniz “utanmadan” demedim.
Dokuz Grünenthal çalışanına karşı hazırlanan bir iddianame 972 sayfadan oluşur. Ancak ekindeki delil sayısı tam 70 bin sayfadır. Bu davanın 400 mağduru, 351 şahidi vardır. Belgeleri tam 29 teknik uzman inceler. Ama sigorta şirketleri ve siyasiler, mağdurların değil katilin yanında saf tutmayı sürdürür.
Hamburglu çocuk doktoru Dr. Widukind Lenz'in ifadeleri herkesi sarsar. Mahkeme, davanın haftada üç gün yapılmak kaydı ile en az üç yıl süreceği kanaatindedir. Ama dosya 18 Aralık 1970'de kapatılır.
Bedene zarar verme ve kasıtlı olarak katliam yapmakla suçlanan 9 sanık serbest bırakılır. Hâkimlerin kararına, bu büyük iddianameyi hazırlayan savcılar da katılır. Bunda da şaşılacak bir şey yoktur.
Daha sonra ortaya çıkan belgeler, 21 Temmuz 1969'da sanık Grünenthal yöneticileri, avukatları ve Alman Sağlık Bakanlığı yetkililerinin “gizli” olarak bir araya geldiklerini ortaya koyar.
Davanın savcısı Josef Havertz ise şöyle diyecektir: “Davaya bakan savcıydım ve dosyaların içinde boğuluyordum. Geçtiğimiz sene iki genç savcıyı asistan olarak verdiler ve onlar da kurbanlara ihanet ettiler.”
HER AÇIDAN İHANET
Hangi zaviyeden bakılırsa bakılsın hiçbir insana ve topluma yakışmayan bir hadisedir bu. Ama işler hep mağdurların aleyhine ilerler. Üstelik bu mağduriyet öyle sıradan şeyler değildir. Zira binlerce bebek ölmüştür. On binlercesi ağır engellidir. İntiharlar yaşanır. Çok kişi suça sürüklenir.
Bütün bu trajediye rağmen bebeklerin nasıl öldüğünü, binlercesinin neden ve nasıl sakat olduğunu, binlerce yetişkinin geri dönüşü olmayan sinir hasarı ile mücadele ettiğini devletler görmeme konusunda birbiri ile yarışır.
Bu, vahşet konusunda ancak kendiyle yarışabilen batı için normaldi. Ama ya bizler, nasıl olur da buna kör ve sağır kalıyorduk? Geçmişte nadiren görülen kısırlık ve engelli doğumlar neden salgın halini almıştı? Bunlarla ilgilenmeyecek miydik?
İlgilenecektik ama ilgilenmiyorduk. Çünkü Rockefeller Tıbbı ve Nazi Tıbbı bir ahtapot gibi her yeri sarıp, her şeyi esir almıştı. Vicdanlar hatta ruhlar bile ölmüştü. Fakat öldüğünden habersiz bedenler halinden mutluydu. Üç beş huzursuzun da bir önemi yoktu?
Doğrusu, bu yazı bizi de, sizi de bunalttı.
Siz bu yazıyı okuyup sindirmeyi becerebilirseniz, bu bahse, Gazze'de, Filistin'de, Mısır'da yaşananlar ile uyuşturucuyla mücadele edermiş gibi yapan ama Nazi tıbbının pençesindeki Türkiye'nin de hedef tahtasında oluşunu ve Türkiye'nin geçmişte bu vebadan nasıl korunduğu bahsine devam edelim inşaallah!
İngiliz doktor: Ağrı kesiciler eroin
Müslüman Mısır'ı ilaçla kim zombileştirdi?
Tramadol ile talidomid farklı etken maddelerdir. Siz aynı ilaç ve etken madde gibi bahsetmişsiniz. Tramadol senttetik opioid türevidir.
Can Kemal bey abi. Yazınızda belirttiğiniz ilaç ve etken maddeler, iki farklı ilacın etken maddesi ve tarihsel bilgileri. Thalidomid immünsüpresif ajan (gebelerde kullanımı sonucu kolsuz bebeklerden sorumlu olan ) ,bahse konu olan ilacın etken maddesi tramadol ise ; opioid türevi yeşil reçete ile yazılan, özellikle analjezik etkisi için kullanılan bir ilaç. Saygılarımla.
Hocam maşallah.. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler.
Elinize, yüreğinize sağlık. Harikaydı.