1980 sonrası Müslüman gençlik için üniversite, Cumhuriyet, aile, toplum karşısında mü'min bireyin varolmak sahasıydı. Mü'min gençler, üniversitelerde “şahsiyeti güçlü azınlık” olmanın mesuliyetini taşıyan ve Kur'an'ın “Mağara Ashabı” hakkında zikrettiği “Onlar rablerine iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık / innehum fityetun âmenû bi rabbihim ve zidnâhum hudâ” (18 Kehf 13) ayetinin gösterileni gibiydiler. Taşradaki orta-alt sınıfların (çeperin) değer dünyasını büyük kentlere taşıyarak “gelin bu dünyayı değiştirelim!” diyen bu gençlik, sonraları iş-aş sahibi oldu, kentlere tutundu. Çeperden merkeze taşındı. İçtimaî değişimin muharriki aileyi ve kazancı kesbetmekti. “El kâsibu Habibullah.”
Necip Fazıl, hayalinin gençliğini tasvir etmekteydi: “Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara ‘siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!' diyecek ve gerçek müslümanlığın ‘nasıl'ını ve ‘ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik.”
Günümüz gençliği 80 kuşağının çocuklarıdır; tarımdan kopmuş, kentli toplumun bağrında yaşamaktadır. Kentlere yığılma nedeniyle medar-ı maişet güçleşti. İşi olmayanın aile kurması da mümkün değildir.
İşaret etmek istediğim mesele, 1980 kuşağının üniversitedeki “varolmak” kavgasının 2015 kuşağında karşılığının bulunmadığı hususudur. 1980 kuşağı, kendi yatağını açan coşkun ırmaktı, “bendimi çiğner aşarım” diyordu. Necip Fazıl, “hüda-i nâbit” gibi topraktan fışkıran bu gençliği haber veriyordu.
1980'lerde yetişen bu bitkinin meyvesinden hoşnut değilim. “İnsan bitki değildir” diyen olacaktır. Fakat Hz. Meryem hakkında ayet vardı: “Rabbi, onu iyi bir sûrette kabul etti, bir nebat yetiştirir gibi onu yetiştirdi, geliştirdi, Zekeriyya'yı da onun hizmetine memûr etti” (3 Âl-i İmran 37). Ayette “nebâten hasenen” deniyor.
İlkokuldan yüksek lisansa yelpazelenen eğitim-öğretim kurumlarında 25 milyon öğrenci bulunuyor. Bu kitle nüfusun üçte birini tutmaktadır. Emeklileri ve 0-5 yaş arası nüfusu da hesaba katarsak üretmeyen, tüketen, “açız açız” diye devletten nafaka talep eden % 50'lik bir kitleye dönüştüğümüz açıktır. Nüfusumuzun % 85-90'nını merkeze çekmiş bulunuyoruz. 80 kuşağının “varolmak” dâvası, “tüketmek” ve “sahip olmak” derdine tahavvül edilmiştir.
Gençliğimize iş veremiyoruz. Üniversitede lisans-yüksek lisans derken on yıl geçmektedir. 20 yaşında üniversiteye giren gencin mezun olup iş bulmayı başaracağı yaş 30'a çıkmıştır. Evlenme yaşı da neredeyse 35'e yükselmiştir. Kentlerde yuva kurmak geçmişe göre son derece pahalıdır. Müslüman gençler evlendiklerinde müslüman ebeveynleriyle aynı haneyi paylaşmak istememektedir.
Sivil Toplum Kuruluşları da, gençliğin eş-iş taleplerine başka hazlar-hedefler ikame ederek cevap üreten kitle yönlendirme kurumlarına dönüştüler. Müslümanlar 1980'lerde “toplumsal dönüşüm”den bahsederken 2015'te bireysel Müslümanlıkları ulvîleştiren evlâdlarıyla imtihan edilmekteler.
Yaşadığımız yerle ilgili değişimi, dönüşümü, emperyalizmin sömürdüğü İslâm coğrafyasının kurtarıcılığını, bekâr ve işsiz gençlere yükleyerek yürüten sivil toplum çalışmalarını sorgulamalıyız.
Evlilik ve helâl kazanç günümüz Müslüman toplumunun “varolmak” davasıdır, bir cihattır. Rahman, “Ve onlar: Rabbimiz, eşlerimizden ve zürriyyetimizden bize göz aydınlığı (kurrate a'yunin) bağışla ve bizi muttakilere imam kıl (lil muttakîne imâmen) derler” (25 Furkan 74) ayetini indirdi.
Osmanlı, fethettiği bölgelere, meslek sahibi ailelerden oluşan Müslüman toplulukları iskân ettirmekteydi. Son 20-25 yılın kentleşme sürecinde toplumumuzu işsizleştirip, bekarlaştırarak, sekülerliğin konutlarına naklettik, hata yapıyoruz. 1+1, 2+1 konutlar, öğrenciler ve hücrelerini otel gibi kullananlar için inşa ediliyor.
Gençlik boşluktadır; meydanlarda slogan atmakta, köprülere bayrak asmaktadır. Müslüman gençlerin bekarlığı ve işsizliği halkın doğurgan rahmini, üreten elini güdükleştiriyor.
lütfibergen (@BergenLutfi) | Twitter