Asıl adı Cassius Clay olan Muhammed Ali Clay hakkında bir dizi söz söylemek gerekiyor. Öncelikle Müslüman olarak vefat ettiği ve bu ismi taşıdığı için Allah'tan rahmet diliyorum.
Muhammed Ali, Vietnam Savaşı'na katılmama (vicdanî red) konusunda gösterdiği tavırla Amerikan emperyalizmini eleştirmiş bir isim. “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım” diyerek Vietnam savaşına gitmedi ve 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Fakat cezaevine girmedi. Lisansı iptal edildi, boksa 1967'den 1970'e kadar ara vermek zorunda kaldı.
Yaptığı 61 müsabakanın sadece 5 tanesini kaybeden Muhammed Ali'nin, Malcolm X, İzzetbegoviç, Necmettin Erbakan gibi isimlerle “İslâm Milleti” davası içinde birlikte duruşu ve imanı, dünyanın ezilmiş halkları ve Müslüman toplumları nezdinde takdirle karşılandı.
CNN muhabirinin İkiz Kulelerle ilgili olarak “11 Eylül teröristleriyle aynı dinden olmak nasıl duygu?” sorusuna, Muhammed Ali'nin cevabı: “Siz Hitler ile aynı dini paylaşan bir dinin mensubu olarak neler hissediyorsanız aynısını hissediyorum” mealindeydi.
Muhammed Ali'nin yumruğu, Batı'ya olan haklı yumruğumuz gibi algılandı, öyle anlaşıldı.
Muhammed Ali'nin Amerika'nın bir başka yüzü olduğunu görmemiz gerekiyor. İki Amerika'dan bahsetmek gerekiyor. Bunlardan birinin köleciliği savunan, ırkçılığı müesses kılan Amerika; diğerinin ise köleleri görünürde üst sosyal sınıflara getirerek sömüren Amerika olduğu söylenebilir.
Köleliği-ırkçılığı reddeden “Amerikalı Müslüman” olarak Muhammed Ali, 1990'larda Kuveyt'i işgal eden Saddam Hüseyin'in 700'ü Amerikalı 2.000 yabancıyı rehin alması sonrasında, Bağdat'a giderek rehinelerin serbest bırakılması için görüşme yapan kişidir. “Bağdat'a bir politikacı olarak değil bir Müslüman olarak geldim” diyen Muhammed Ali, 15 rehineyi kendisiyle beraber Amerika'ya geri götürmüştü. Bu hadise Muhammed Ali'nin sporcu kariyerinin politik kariyere dönüştüğünü, Amerika'nın İslâmî Ortadoğu'ya gönderebileceği “diplomatlarının” bulunduğunu göstermektedir. Muhammed Ali'nin bir tür diplomatlık yaptığını “görmeliyiz.”
Nitekim medyaya yansıyan son demeçlerinden birinde (10.12.2015) Amerikan başkanlığına adaylığını açıklayan ve “Amerika'ya Müslümanları almayalım” diyen başkan adayı Donald Trump'a “Müslümanlar, İslam'ı kendi çıkarları için kullanmaya çalışanlara karşı çıkmalı” cevabını verdi. Muhammed Ali'nin “İslâmofobik” söylemlere yönelik başka çıkışları da bulunuyor. Örneğin, Paris'te yaşanan ve 130 kişinin ölümüne neden olan saldırıları da kınayan Muhammed Ali, “Ben de Müslümanım ve açıkça söyleyebilirim ki, Paris'te, San Bernardino'da ya da başka yerlerde masum insanların öldürülmesinin İslami hiçbir tarafı yok. Bu katiller, İslam'ın özü hakkındaki düşünceleri saptırıyor” şeklinde konuşmuştur.
Muhammed Ali'nin, Malcolm X ile başlayan “dönüşümünü” de zikretmek gerekmektedir.
Malcolm X, Siyah Müslümanlar Hareketi ve Elijah Muhammed ile birlikte bulundu ve mücadele etti. 1962'den sonra Elijah Muhammet'in peygamberlik ve ırkçılık iddialarına karşı çıkarak hareketten ayrıldı. Bu olaydan sonra Muhammed Ali, Elijah Muhammed'in tarafını tuttu. Malcolm X 1965'te suikaste kurban gittiğinde Muhammed Ali, Elijah Muhammet'in yanında idi.
Bu tespitleri yaptıktan sonra Muhammed Ali hakkındaki diğer düşüncelerimi aktarabilirim.
Muhammed Ali, kapitalizmin yıkıcı rekabetinin temsilcisiydi. “Yere serme” zihniyetinin dışa vurulmasına hizmet etti. İslâm Dini'nin hiç kabul etmeyeceği şekilde “para için dayak yeme” veya “dayak atma” mekanizmalarının aktörü oldu.
Bir “Gladyatör”dür. Gladyatörlük için de gönüllü olduğunu düşünüyorum. Arena adamıydı. Arenada bilindiği üzere İsa'ya inananlar şehit edilmiştir. Muhammed Ali ise arenada sahne almaktan Müslüman olduktan sonra bile vazgeçmedi.
Muhammed Ali, karaciğere, çeneye, kafaya çalışan yumrukları ile İslâm'ın kabul etmeyeceği bir “spor”u meşrulaştıran köleydi. “Amerikan emperyalizmine karşı birine nasıl böyle ithamda bulunulabilir?” diyecekler de olabilir.
Kölelerin de “ABD emperyalisttir” diyebileceğini düşünüyorum. Konu zaten bu değildir. Muhammed Ali'nin yaptığı spor, emperyalizmin şiddet kültürünün yansımasıdır ve Muhammed Ali bunu bildiği halde ringe çıkmaktan vazgeçmedi.
Müslümanlar kapitalistlerin “Müslümanı ringde dövmek” için icat ettiği bir spordaki başarıyı zafer görerek avunuyor. Buna self-kolonizasyon da diyebiliriz.
Kanaatime göre, Müslümanları ringe çıkarıp dövdürmek, dövüştürmek daha büyük bir kültürel emperyalizmdir. Gerçekte bu sporla Muhammed Ali, Müslümanları show dünyasına pazarlayan, beden sömürüsüne uğratan bir yapıyı da sorgulanamaz kılmış oldu. Onun zaferleri medya-spor mafyası-bahis sermayesinin rant kaynağı haline geldi.
Muhammed Ali, Hz. Ali'nin ismini aldı. Bilinmelidir ki Ehl-i Beyt ekolünde yüz mübarektir.
Muhammed Ali'nin “mücahit” olduğu, “iman kavgası” verdiği de söyleniyor. Muhammed Ali bir mücahit değil lejyonerdi. Ringde bir savaş yoktur. Olsa dahi, savaş, lejyonerler için ubudiyete haiz değildir. Lejyoner ve gladyatörün erdem ve hikmetinden bahsedemeyiz.
Muhammed Ali Müslüman olduğu halde bunu şampiyonluğuna kadar açıklamadı. Şampiyon olduğunda 1964'te “Cassius Clay benim köle adımdı. Artık köle değilim!” dedi.
Muhammed Ali, köle olmadığını açıkladığı gün İslam Peygamberi'nin ve 4. İmam'ın adını kabul etti ve ringde bu isimleri dövdürmeye, dövüştürmeye başladı.
Muhammed Ali, Amerikan emperyalizmin Rocky-lejyoner güçleri ile de kavgalı değildi. “Rocky” ile resim verdi. Rocky, Afganistan'a girmiş miydi?
Muhammed Ali, şiddet toplumu haline gelmiş bir sistemin sporunu yapıyordu. Amerikan toplumunda vahşete tapanlarla paraya tapanlar boks maçı etrafında toplanıyordu. Muhammed Ali, antik çağın arenasında kanlı bir gösteri izletmek için “sahne almaktaydı.” Seyircinin doyuma ulaşacağı yumrukları attı. Kanlı boks maçı, kıyasıya-ölümüne bir şiddet gösterisi, kirli para için yürütülmekteydi. Boks, basit bir spor değildir ve tabii ki “denetimli zulmet” oyunlarındandır.
Muhammed Ali, amaçsız bir dövme-dövülme gösterisinde “Kelebek gibi uçar ama arı gibi sokar.” Yumruklarının şiddetinin bedelini ringdeki iki (döven-dövülen) bedende, özellikle de yüzde, harap olmuş organlar, yıpranmış bir sağlıkla ödeyecek-ödetecektir. Modern Batı, eski toplumun düello kültürünü ve gladyatör hukukunu, boks gibi şiddet sporlarına taşıdı. Oysa Müslümanlar güreş tutardı. Boks yapmazlardı. Eğer birazcık “hukuk”, “adalet”, “insana saygı”, “insan bedeninin kutsallığı” gibi kavramlara aşinaysak, boksun insanı hırpalama sporu, düello kültürü olduğunu idrak etmek zor değildir.
Muhammed Ali, “Ben bir dövüşçüyüm. Göze göz karşılığa inanırım. Öteki yanağımı çevirmem. Karşılık vermeyen adama saygı duymam. Köpeğimi öldürürsen, kedini saklasan iyi edersin” diyordu. Kavganın bir dava olduğu konusunda şartlanmış Müslümanlar, Muhammed Ali'nin mesajlarında Kur'an'ın “Urf ile emret, iyiliği emret ve bilgisizlerden yüz çevir” (7 Araf 199); “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et” (16 Nahl 125) gibi ayetlerine şahit olamadılar.
Söyleyeceğim şeyi Müslümanlar anlayacaklar mı bilmiyorum ama Hz. Peygamber (asv), kendisine taş atan Taifelilere “Allah'ım onları affet onlar bilmiyorlar” diye dua etmekteydi.
Allah rahmet eylesin.
Bkz.İst.Muftulugu Din ve Hayat Dergisi arsivi Spor kapak konulu sayisi.
Tarafsiz bir yazi.Rahmetli bu yaziyi gencliginde okusa idi ne karar verirdi dersiniz?