HALEP:
Mondros Mütârekenâmesi'nin akdi günü Yıldırım Ordular Grubu'nun bakiye askerleri Halep'in 40 kilometre güneyindeki “Nibil'deydi. Bugünkü hududumuz, Halep'in 40 kilometre kuzeyindeki ‘Tibil' den geçmektedir. Nibil ile Tibil'in yazılışı arasında eski imlamıza göre bir nokta farkı yardır. Bu bir nokta farkı için 80 kilometrelik bir vatan toprağı yâd ellerde bırakılmıştır. Üstelik bu 80 kilometrelik arazi şeridi Lazkiye'den doğuya, Basra'ya doğru uzanmaktaydı ki, bu mıntıka Yavuz Sultan Selim Han tarafından Şia tehlikesine karşı Sünnî Türkmenlerle iskân edilmişti. Bugün Lazkiye ve Halep'in köylüleri tahsil görmemişlerse, Arapça bilmezler. Bura halkı hâlis Türkmen aşiretleridir. Azeri lehçesine yakın bir konuşma tarzları vardır. Musul vilâyetinde meskûn Kerkük Türkleri de bu cümledendir.
MUSUL:
30 Ekim 1918 Mondros Mülârekenâmesi imza edildiği gün Musul dâhilinde bir tek İngiliz askeri mevcut değildir. Aynı senenin Eylül ayı sonlarına doğru Yıldırım Ordular Cephesi'nin çökmesi üzerine kuzeye doğru yürüyüşleri ne devam ediyor ve mütârekenin akdi gününde ancak Bağdad'a ulaşmış bulunuyorlardı. Mütâreke ye rağmen kuzeye doğru yürüyüş terine devam ederek Musul vilâyetine ancak 3 Kasım 1918 tarihinde girebilmişlerdir Bunun için bahaneleri şuydu:
“ Mütâreke akdedildiğinden haberimiz yoktu. Onun için ilerleyişimize devam ettik!..”
Şu özür beyanı bile oraya mütâreke akdinden sonra girdiklerinin ispatına kâfidir.
Musul-Kerkük Olayı, dizi yazı- Milliyet, 1 Mart 1991.
Bütün askerî harekâta ait kaynuklarda bariz ve mufassal bir surette kaydedildiğine göre mütârekenin akdi esnasında
Musul vilâyeti bizim elimizde bulunmaktaydı. Bu bakımdan onun Millî Misak'a dâhil olduğunda şek ve şüphe yoktur.
Bu sebepledir ki, Lozan'da
canhıraş bir surette müdafaa edilmiştir. Lâkin burada izahı uzun sürecek dâsitânî bir gafletle Irak'la hududumuzun tespiti, umumi sulhun kaderinden tefrik olunarak, dokuz ay zarfında İngilizlerle bizim aramızda ikili görüşmelerle halledilmek üzere ta'lik olunmuştur. Halbuki dünya harpten bıkmıştı. Herkes bir an önce sulh olsun istiyordu. İngilizler de petrole ait menfaatleri yüzünden sulhu engellemiş olmakla itham edilmekten korkuyorlardı. Bunun için defaatle petrolün kendilerine bırakılması mukabilinde Musul'u bize terk etmeye âmâde olduklarını beyân etmişlerdir. Fakat bizimkiler petrolü de, toprağı da kurtarabilecekleri ümidiyle bu talepleri geri çevirdiler.
Lozan Muâhedenâmesi'nden sonra bu iş için toplanan “Haliç Konferansından bir netice hâsıl olmayınca iş, Cemiyet-i Akvâm'a intikal etmek mecburiyetinde kaldı. Öyle bir zamanda ki Türkiye Cemiyet-i Akvâm'a üye değildi. Oradan İngiltere'nin aleyhine bir karar çıkması imkânsızdı.
Bugünkü BM Teşkilâtı karşısında Amerika ne ise, Cemiyet-i Akvam için de İngiltere o idi. Buradan aleyhte bir karar çıkacağı anlaşılınca gece yarısı, Bağdat'a bir uçak kaldırılıp Nuri Said Paşa Ankara'ya getirildi. Türk Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü. İngiliz Büyükelçisi Lindsey ve Nuri Said arasında 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara'da “Türkiye-İngiltere ve Irak Hükümetleri Beyninde Mün'akid Hudut ve Münâsebât-ı Hasene-i Hemcivârî Muâhedenâmesi” adıyla 18 maddelik bir anlaşma imza edilmiş ve bu mübarek vatan toprağı da bu sürede İngilizlere terk edilmiştir. Alman gûya Irak'ın petrol gelirlerinden yirmi beş sene müddetli yüzde on bir paydı. O da kâğıt üzerinde kalmış, bugüne kadar tahsil edilememiştir.
Bugün ise Musul'un kurtarılması imkânı yeniden zuhur etmiş olduğu halde Türk siyaset erbabının bu husustaki gerçeklerden bihaber olduğunu gösteren beyanlar ne kadar hazindir. Halbuki daha 1983 yılında Amerika Türkiye'ye Irak'ı Türkiye ve Kuveyt arasında bölüştürecek bir teklifle gelmiş, o gün bu teklif maalesef değerlendirilememiştir. Hatta bu iş için Türkiye'ye gelen bir Amerikan heyetinin uçağı Erzunım-Erzincan arasında Şubat 1983'te düşmüş ve bu uçaktan hiçbir insan kurtarılamamıştır.
Lozan'a “Millî” düzeltme
Irak'ın bilâhare GAP bölgemize bir taarruz planlaması ve buna cesaret edememesi üzerine Kuveyt'i işgal etmesi, hep bu Amerikan planının icabıydı. Tarih ve Düşüncemin Ağustos 2002 tarihli nüshasında tafsil edildiği üzere o günkü Amerikan planında Irak ikiye bölünmekteydi. Yarısı Türkiye'ye, yarısı Kuveyt'e verilmek, Türkiye-Kuveyt ve Suudi Arabistan arasında “Körfez Paktı” adıyla bir pakt kurularak Amerika'nın Suudi'deki menfaati “üstü kapalı bir surette” NATO'nun korunması altına alınmak istenmekteydi. Bugün ise Irak, Kuzey-Güney ve Orta olmak üzere üçe bölünmek istenmektedir. Türkiye tarihî haklarını dile getirir ve Kerkük mıntıkasındaki beş milyona yakın Türkmen'i mevzubahis ederek bu bölünmeden hak ettiği payı alırsa Lozan Muâhedenâmesinin, bu noktada Mîsâk-ı Millî'ye göre düzeltilmek imkânı hâsıl olacaktır.
Aksi halde Türkiye'nin mevcut gelişmelere bigâne kalması durumundan Irak bilhassa kuzey kısmında, Türkiye'yi pek çok rahatsız edecek neticelerin husulüne mani olunamayacaktır.
Bu durumda Türkiye müstakbel bir Irak operasyonuna katılmakla katılmamayı husüle gelecek neticeler itibariyle çok iyi mizan etmeye mecburdur.
Dehşetli bir ifşaat
İngiltere'de yayınlanan New Statesman dergisinin 14 Mayıs 1983 tarihli nüshasında, Türkiye'nin Amerika desteği ile Irak'ı işgal etmek üzere bulunduğunu ifşa eden makalede, ayrıca bu iş için Türkiye'ye gelmiş olan Amerikan heyetini taşıyan uçağın düştüğü yeri gösteren harita da yer alıyordu. Bu uçaktakilerden bir teki bile kurtulamamış ve bu yüzden plan askıya alınmıştır. Evren'e “endirekt” rapor gönderdiğimizde (1981), bu Amerikan planından haberimiz yoktu...