Yenidünya şeytanlığında, milli olan her şey hedeftir. Tek “suçu” milli olmak olan Erdoğan, parti gözetmeksizin 550 milli vekil istediğinde, ‘gayri milli' ne kadar unsur varsa, hep bir ağızdan nara attılar.
Mescid-i Haram'da hacıların üstüne devriliveren asansör de, Mina'da yaşanan sözde kaza da milli olana yönelik bir komplo…
Mekke'de yaşanan tüm hadiselerde, hep İranlıların ölmesi tesadüf mü?
Şimdi biraz geriye gidelim. Önce Amerika'dan iki örnek…
Karanlık yapılar ellerinden oyuncağa çevirdikleri ABD'nin ilk milli olan başkanı Franklin D. Roosevelt'i, ardından da diğer bir milli adam Kenedy'yi yediler.
Sonra da bir başka milli adam olan Kral Faysal'ı…
Faysal, Amerika'ya petrol ambargosu (1973) ile gerçek merkezi Kudüs olan İslam Konferansı Örgütü İKÖ'nün (yeni adı İİT) kuruluşuna öncülük etti. Fransa ve İtalya liderleri ile bir araya gelip, dolara karşı altına endeksli yeni bir para birimi hedefledi.
O milli adamı, 25 Mart 1975'de yeğenine öldürttüler. İtalya Başbakanı Aldo Moro'nun katlini, Kızıl Tuğaylar'a ihale ettiler (9 Mayıs 1978). Fransa lideri de, 2 Nisan 1974'de kanserden öldü(!)
Nedense istenmeyen adamlar birden kanser olup, hemencecik ölüveriyorlar!
Kral Faysal'ın kalbi, Kudüs'ü kurtarmak için çarpıyordu. Bu nedenle şöyle seslenmişti Ümmet'e:
“Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes Kudüs'ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz? Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı?
Ey kardeşlerim bizim istediğimiz, İslam milliyeti ve İslami uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşmalar değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir çağrımız. Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. Ne zamanki hatırlasam, Haremi Şerifimiz (Mescid-i Aksa) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır. Ve orada, günahla Allah'a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir. Allah'a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatmasın!”
İşte bunlardı suçu rahmetli Faysal'ın…
* * *
Bu kirli düzende iki seçenek var: Ya şeytanlara hizmetkâr ya da izzetinle mücadele etmek. Yani şerefsizlik ya da izzet!
Dünyayı sevenler şerefsizliği tercih ediyor, ama kahramanlar şerefi, namusu, izzeti, memleketi, Din-i Mübîni için savaşmayı!
Bugüne dönelim…
Ölen Kral Abdullah, Kâbe'nin yanı başına “Zemzem Tower” adlı ebleh bir kule dikti. Küfre karşı süklüm püklüm, mazluma karşı celalliydi. Sisi denilen alçağa servetler döktü. Babası gibi Harem-i Şerif'e tecavüz etti ve nihayetinde artık hesap için öbür âlemde...
Kardeşlerin sonuncusu olan Kral Selman geldi yerine... O gelir gelmez, sistemi, Arabistan'da kurulmuş olan düzeni sarsıcı hamlelere girişti. Milli adam Erdoğan'la iyi ilişkiler kurdu. Katil Sisi'ye desteği önemli ölçüde azalttı. HAMAS, En Nahda gibi İhvan geleneğine bağlı siyasi oluşumlarla temasa geçti. İçerideki uşaklardan önemli bir bölümünü görevden aldı. Tabiri caiz ise, yeni Kral bir nevi Faysallaşıyordu!
Ne kadar ‘Faysallaşabilirdi' bilinmez ama ürktüler.
Batının saray içindeki aileden uşakları, “saray darbesi” için düğmeye bastı. Batı ve İran devreye girdi.
Suudi Arabistanlı bir prens, Beverly Hills'deki bir konağın çalışanına “cinsel taciz” suçlamasıyla, Los Angeles'ta gözaltına alınıp haber yapıldıktan sonra serbest bırakıldı.
Ardından İran'ın Press tv'si, Mina'da yaşanan ve yüzlerce hacının hayatını kaybettiği izdihama, Suudi Kralı Selman'ın oğlu Prens Muhammed'in neden olduğu haberini servis etti.
Birkaç gün önce de The Guardian gizemli bir haber yayınladı. İddiaya göre -güya güvenlik gerekçesiyle adının açıklanmasını istemeyen- bir Suudi prens, her şeyin sorumlusunun Kral Selman olduğunu iddia etmiş. Akabinde hanedana “Kral Selman'ı azledelim” başlıklı bir mektup göndermiş. İddia böyle…
Daha medyaya yansıyan yansımayan pek çok hadise...
Öte yandan, Suud denilence akla gelen ikinci aile ve Arabistan'ın finans kralı, bir nevi de Krallığın ortağı olan Ladin ailesi, büyük yatırımları ve kardeşliği olan batıyla aynı rüyayı görmeye başlamış…
Bir kolu FED'de, bir kolu batı barlarında, bir kolu Kral'ın sarayında, bir kolu da Afgan dağlarında olan ve Kâbe'nin yanı başındaki marketlerinde ‘Efes Pilsen' satan Ladin, Mecsid-i Haram'a onlarca vinç kurmuş...
Bu vinçlerden birinin ağırlık taşıyan bom adlı denge taşı yerinden aldırılmış... Üstelik de Hacc mevsiminde. Fatura diğer vinçleri yıkamayan “çöl fırtınası”na kesildi. Ardından bir el devreye girdi ve Mina'da faciaya yol açtı. Bütün fatura ise KRAL'a…
Ölenlerin sayısı 768 olmasına rağmen, İran yeni bir yalanla "Mina'da en az 4 bin 700 kişi öldü” dedi. Fakat sadece 218 ceset gösterebildi. Kimse de ‘dur bakalım' demedi.
Bu yazıyı da bitiremedik. Belki devam ederiz.