Emanete sahip çıkarak onu kollayıp gözetmek, milletimizin en önemli vasıflarından biri. Size emanet edilmişi, size sığınmış olanları, kendi malınız, kendi çocuğunuz gibi korumanız gerekiyor.
Ankara Savaşı öncesinde Yıldırım Bayezid Han, kendisine sığınan, Allah'ın bir emaneti olarak gördüğü Celayir'in Sultanı Ahmet Han ve Karakoyunlu Devletinin hükümdarı Kara Yusuf'u Timur'a teslim etmemişti. İki devlet arasında bir savaş ilanı sebebi olduğu halde, hatta daha sonra Yıldırım Bayezid'in ölümüne varmasına rağmen emanet korunmuştu.
Okullarımızda 12 yıl boyunca zorunlu eğitim veriliyor. Okula giden her çocuk aynı zamanda okula ailelerin verdiği bir emanet. Emanetlerin güvenliğinin ise okul müdürü eliyle yerine getirilmesi gerekiyor.
Toplum Sağlığı Merkezlerince aşılama takvimini uygulamak amacıyla ilköğretim okullarında aşılama yapıldığını biliyoruz. Bu aşılama faaliyetleri ise ilköğretim birinci ve sekizinci sınıf öğrencilerine uygulanıyor. Büyük ihtimalle uygulamanın okullarda yapılmasının amacı 7 ve 14 yaşlarına gelmiş öğrencilerin ailelerce toplum sağlığı merkezlerine götürülmeyeceğinin bilinmesi. Bu sebeple uygulama için öğrenciyi toplum sağlığı merkezlerinde ağırlamak yerine toplu yaşam alanları olan okullarda bulmanın kolaylığı.
Bir süredir Toplum Sağlığı Merkezlerince anne karnında başlayarak uygulamaya devam eden aşılara karşı çeşitli sebeplerle bir muhalefet söz konusu. Genelde aşıların içeriğini araştıran, çeşitli ülkelerde aşılardan dolayı zarar görenlerin haberlerini ortaya çıkmasıyla birçok anne-baba artık aşıların zararlarına karşı çocuklarını aşılatmıyor.
Örneğin Amerika'da Hastalık kontrol Merkezi (CDC) nin verileri aşılar ile ani bebek ölümleri arasında bağlantı bulunduğunu gösteriyor.
Güney Kore'de 2005'ten beri suçiçeği aşısı zorunlu ve aşı kapsayıcılığı yüzde yüzü bulmuş durumda ama aksine vaka seviyesi de yüzbinde 22,6 oranından yüzbinde 71,6 ya çıkmış durumda.
Türkiye'de de Aşı Çalışma Grubu adı altındaki Sağlık bakanlığına hangi aşıların yapılması gerektiğini öneren bir grup var. Bu grubun üyelerinin üçte biri ilaç firmalarının pazarlama müdür ve yöneticileri. (Dün yaptığım çalışmada Aşı Çalışma Grubu'nun internet sitesine artık ulaşılamadığını farkettim.)
Amerika'nın dış siyasetine yön veren diplomat ve siyaset tasarlayıcısı George Kennan:
“Biz dünya nüfusunun %6,3'ünü oluşturuyoruz ama zenginliğin yarısına sahibiz. Bu farklılık özellikle bizler ve Asyalılar kadar büyük. Böyle bir durumda kıskanılma ve gücenilme gibi bir durumda olamayız. Gelecek dönemdeki asıl görevimiz, ulusal güvenliğimize bir zarar getirmeden bu farklılık durumunu sürdürebileceğimiz bir ilişki kalıbı tasarlamaktır. Bunu yapmak için de tüm duygusallık ve hayallerden uzak durup dünyanın her yerindeki ulusal hedeflerimize odaklanmalıyız. Kendimizi çıkarlarımızdan fedakârlık ederek dünyanın iyiliği için lüksümüzden vazgeçebileceğimiz konusunda kandırmamıza gerek yok.” 1948
Büyük Şeytan Henry Kissinger:
“Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin.”
Biyo-teknoloji şirketi Epicyte Başkanı MitchHein:
“Sperm öldürücülü antikorlar üreten mısırlarla dolu bir seramız var.”
Bu üç şeytanın açıklamalarının analizi, medyaya yansıyan haberler ve araştırmalar yapan anne-babaların gördükleri bir gerçekte prospektüs bilgileri. Yediğini, içtiğini, giydiğini sorgulamayanların elbette ki prospektüs bilgilerini araştırmaları da beklenemezdi.
Çocuklarına aşı yaptırmayan aileler okula başlayana dek çocuklarını toplum sağlığı merkezlerine götürmeyerek veya aşı yaptırmayacaklarını belirterek bir şekilde çocuklarını koruyabiliyorlar. Ne var ki, okul hayatları başladıktan sonra onları koruyabilmek kolay olmuyor.
Mesleki kibir sahibi bir doktor, aşıların kanunen zorunlu olduğunu zanneden okul yöneticileri ve öğretmenler çocuklarımızı koruyamamamıza sebep olabiliyorlar. Yıllardır sorgusuz sualsiz okullara gelerek, bir tıbbi müdahale yöntemi olarak aşılama yapılabiliyor. Son yıllardaki gerek yerel mahkemelerin, gerekse Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemelerin “AŞI ZORUNLU DEĞİLDİR” şeklinde verdikleri kararlar sonucu işin ciddiyetini fark eden Toplum Sağlık Merkezi ve Okul Yönetimleri ailelerden aşı yapılmasına ilişkin rıza belgeleri alıyorlar.
Ancak;
Özellikle bu öğretim yılında bize gelen şikâyetler ışığında ailelerden rıza belgesi alınmadığı yönünde şikâyetler olduğunu görüyoruz. Okullara gelen aşı ekiplerinin izin almadan ve zorla aşı yaptıklarına şahit oluyoruz. Elbette ki; çocuğuna yapılacak müdahalenin gerekli olduğuna inanan, aşıların güvenli ürünler olduğuna inanan aileler var. Bir de tersine inanan ve aşıların ticari ürün olduklarını, içeriklerinin güvenilir olmadığını ve zararlı ürünler olduğuna inanan bir grup da söz konusu.
20 Ekim 2017 tarihinde Kahramanmaraş Onikişubat İlçesi Şehit Fatih Gök İlkokulu'nda 1.Sınıf öğrencilerine aşılama yapılıyor. Yapılan aşılamanın bir tıbbi müdahale olmasına rağmen okul yönetimi ailelerin rızasını almadan öğrencilerine gelen aşı ekibinin çalışmasına izin veriyor. Okulda öğrenci H.E.nin anne-babası çocuklarının öğretmenine aşı yapılmaması, çocuklarının aşılara alerjisi olduğunu bildiriyor. Öğretmen, aşı ekibinin başındaki doktora ailenin aşı yapılmasına izin vermediğini belirtmesine rağmen çocuğa iki kolundan tutulmak suretiyle cebir kullanılarak iki kolundan aşı yapılıyor. Doktor, aşıların kanunen zorunlu olduğunu ve aşıları ailenin reddetmesinin mümkün olmadığını söylemesi ise mesleki kibrin, kanun tanımazlığın ve şiddetin örneği olarak kayıtlarımıza giriyor.
Burada sorulması gereken asıl soru güvenliğini emanet ettiğiniz okul yöneticisinin emanetin gereğini yerine getirmemesi.
Okul Müdürünün, yıllardır rıza aramadan zorlama yolu ile uygulamaya izin verdiği de baba B.E. ile konuşmasında dikkat çekiyor. Çünkü yıllardır yönetici olduğunu ve hiçbir zaman ailelerden izin istemediğini belirtiyor.
Birden fazla kişi tarafından uygulanmakla birlikte; insanların toplu olarak bir arada yaşamak zorunda bulunduğu ortamın sağladığı kolaylıklardan faydalanılmış; emanet edilen öğrencilerin güvenlik ve gözetiminden sorumlu okul yönetimi bu görevini ifa etmemiş; kamu hizmetinin, hizmet ilişkisinin ve mesleki nüfuzun kötüye kullanılmak suretiyle işlenmiş fiil söz konusudur. Bu aşamada okula gelen aşı ekibi nasıl ki suç işlemiş ise de; okul müdürü kendisine emanet edilen çocuklarımızın ve ailelerinin haklarını korumayarak suç işlemiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilerinin özellikle bütün kurumlarını uyararak; benzer uygulamalara sebep olan, emanete hıyanet eden benzer okul yöneticilerinden yönetim emanetini alarak ehline vermelidir.
Burada diğer bir Bakanlık olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na görev düşmektedir. Yıllardır Çocuk Koruma Kanunu'nu Demokles'in Kılıcı gibi aşı yaptırmayan ailelerin üzerinde salladılar. Yerel Mahkeme ve Yargıtay Kararlarına rağmen ailelerin üzerine kâbus gibi çöktüler. Ta ki Anayasa Mahkemesi Kararlarına kadar… Haksız uygulamaları gün yüzüne çıkmasına rağmen bazı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Birimleri zulümlerine devam ettiler. Şimdi de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının; hiçbir kanuna uymayan, aile rızası aramadan zorla tıbbi müdahaleye izin veren okul müdürlerini ve zorla tıbbi müdahalede bulunan aşı ekiplerinin takibini de yapmasını bekliyoruz.
Gerek Sağlık Bakanlığı, gerek Milli Eğitim Bakanlığı, gerekse de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı takipçi olmasa da bizler takipçi olacağız.
Ülkemizde profesyönel çalışma bilincinin gelişmesi gerekiyor....2000 yılında kapı kapı dolaşan aşı ekipleri olduğu dönemde kapıya gelen hemşire çocuğuma aşı yaptırmak istemediğimi söylediğimde davranışı kişiliğine yapılmış hakaret gibi algılayıp kişiselleştirmiş yaptığı işi bir lütuf gibi göstermeye kalkmış aşı istemeyenleri bilgisizlik ve cahillikle suçlamıştı....düşüncemin kendisiyle ilgisi olmadığını..bunun görevi olduğunu ancak üzülerek yaptıramayacağımı söylememe rağmen... yanındaki beyefendi zorla götürmüştü....bu zihniyetin hepsi mi böyle?
evet doktorların çoğunda mesleki kibir var. doktor olmakla çocukların vücutlarına sorumsuzca müdahele edebileceklerini düşünüyorlar galiba. aşıyı vurdurmayana nasıl imza attırıyorlarsa aşıyı vurana da sorumluluk imzası attırılmalıdır.
Birinin Hindistan'da kalkıp 'Neden İnekler kutsaldır' yazısını kaleme aldığını düşünün. Bunu okuyan bir kısım hakikaten ya neden kutsalki diyecek büyük bölümü ise inek kutsal olması gerektiği için kutsaldır ne var bunda diyecek. Bu makale işte böyle bir yazı olmuş. Elinize sağlık, birşeyler sorgulandıkça doğruya ulaşacağız.