Jülide Akyüz'ün bir makalesi şu paragrafla başlamaktadır:
“4-5 sene önce İranlı bir kadın yönetmenin ‘Kara Tahta' adlı filmi sinemalarda gösterilmişti. Filmde elinde bir kara tahta ile insanlara okuma yazma öğreten bir erkek, nikâhladığı kadına ‘mehir' olarak tek geçim kaynağını, yani kara tahtasını veriyordu. Filmin sonunda ise kadın, erkeğin mehir olarak verdiği kara tahtayı alarak kocasının isteği üzerine kocasından boşanmıştı. Önemli olan, kadına bir mehir ödenmesiydi.” (Jülide Akyüz, Evlenme Sözleşmesinin Önemli Bir Ögesi Olan “Mehir” Hakkında Bazı Düşünceler, Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt: 24, sayı: 37, 2005). Acaba fıkıh mehir konusu böyle mi düzenliyor?
Evlilik Allah tarafından yaratılmış bir kurumdur. Aile bağı aracılığıyla Nahl 90 ayetinde kendilerine yardım edilmesi gereken akrabalık (îtâi zîl kurbâ) tesis edildiği gibi, soyun devamı da sağlanır ve mülkiyet nesilden nesile intikal eder. Akrabalığa “Usûbet” ve baba tarafından olan akrabalara “Asabe” denir. Evlilik birliği bir akitle gerçekleşir. Evliliğin hükümlerinden biri denklik yani “küfüv” durumudur. “Hür, akıllı, ergin, tam ehliyeti hâiz, malını istediği gibi tasarruf imkânı bulunan bir kız, velîsinin izni olmasa da kendi başına evlenebilir” (Elmalılı Hamdi Yazır, Alfabetik İslâm Hukuku ve Fıkıh Istılahları Kâmusu, Ensar Neşriyat, c: 4, 1997: 99). Kız dengi olmayan birine varmışsa veya mehr-i misilden daha az bir meblağla nikâh akdi yapmışsa, nikâh sahih olmakla beraber asabe binefsihî grubundan velîsi mahkemeye itirazda bulunabilir. “Kızın velîsi” meselesini bir acizlik olarak değil, bir kadına gösterilen bir hürmet olarak anlamak gerekir.
Nikâhta denklik (küfüv), karı ile kocanın birbirine bazı hususta eşit ya da benzer olması demektir: 1) Nesepte denklik; 2) Dindarlıkta denklik; 3) Sanat ve görevde (Hırfet'te) denklik, 4) Malda denklik, bunlardan bazılarıdır. Kızın kendisine denk biriyle evliliği, ailenin de kendi dengi başka bir aileyle akrabalık tesisi demektir.
Malda denklikte mehrin makul görülen bir kısmını verip nafaka teminine muktedir olmak kastedilir. Bu nedenle mehir ve nafaka vermeye muktedir olmayan kişi hiçbir kadının dengi olamaz. Çünkü mehir kadının hakkı olup erkekten bunu verebilecek güç aranır. Evliliğin sürmesi ise nafaka ile ilintilidir. Nafakayı temin edemeyecek durumdaki adam, bir kadınla evlenmek bakımından denklik hakkını yitirmiş demektir (Elmalılı Hamdi Yazır, c: 4, 1997: 102). “Hırfet” de denklik sayılır. “Herif” kelimesi, “hırfet” kavramından gelir. Hırfet; sanat, ticaret veya ziraat gibi bir vasıtayla geçim teminini sağlamak anlamına gelir. Bazı zatlar, çalışma yoluyla nafaka sağlama imkânının olmasını denkliğin gerçekleşmesi için yeterli görmüşlerdir.
Mehir Hz. Musa'nın (as) bağlı olduğu kanunda da bulunmaktadır. Hz. Musa'nın (as) Hz. Şuayb'in (as) kızıyla evlenebilmek için ona sekiz yıl hizmet etmek üzere yaptığı anlaşma (28 Kasas 27) kadına verilen mehir olarak kabul edilebilecektir. Bu ayette Hz. Musa'nın 8 yıllık emeğinden doğan iktisadî değerin kıza verildiğine dair bir işaret olmamakla beraber erkeğin evlenmek için bir bedel ödediği hususunda şüphe bulunmamaktadır.
İslâm hukukuna göre “Mehir bütünüyle kadının malıdır, onda dilediği gibi tasarruf edebilir. Evlenecek kadın veya yakınları mehir karşılığında bir çeyiz hazırlamak mecburiyetinde değildir” (Mehmet Âkif Aydın, Mehir, TDV İslâm Ansiklopedisi, c: 28, 2003: 390).
Mehir anlaşması yapılmamış hallerde Mâtürîdî evliliği geçerli sayar. “Ancak mehri nikâhın şartlarından kabul eden Mâlikîler böyle bir evliliği geçerli saymaz. Kur'an-ı Kerim'de mehir belirlemeden evlenen çiftlerin boşanmaları halinin düzenlenmesi (el-Bakara 2/236) mehir belirlenmeyen evliliklerin geçerli olduğunu göstermektedir (…) Belirlenen mehrin geçersiz olması akdin geçersizliğini gerektirmez; bu durumda kadına misil mehir ödenir. Ancak mehri akdin şartı kabul eden Mâlikîler mehrin geçersiz olmasının akdi de geçersiz kıldığı kanaatindedir. Mehrin tesbitinde tarafların, bazı durumlarda velilerin iradelerinin yanı sıra örf ve âdetlerle ekonomik şartlar da etkili olmaktadır. Mehir için Hanefîler 10, Mâlikîler 3 dirhem kadar gümüş değerini alt sınır kabul etmişlerdir; Şâfiî ve Hanbelîler'de ise bir alt sınır belirlenmemiştir. Evliliği kolaylaştırmak için mehrin çok yüksek olarak tesbiti tavsiye edilmemişse de mehir için bir üst sınır da öngörülmüş değildir. Hz. Ömer'in bir üst sınır getirme yolundaki teşebbüsü Kureyşli bir hanımın, ‘Eğer bir kadını bırakıp yerine başka bir kadın almak isterseniz ne kadar çok olursa olsun birincisine verdiğiniz hiçbir şeyi geri almayın' (en-Nisâ 4/20) meâlindeki âyeti delil göstererek miktar sınırlamasına itiraz etmesi üzerine sonuçsuz kalmıştır.” (Aydın, 2003: 390).
Jülide Akyüz'ün makalesinde Ankara'ya ait sicil kayıtlarından hareketle XVIII. yüzyılın farklı dönemlerinde, farklı mekânlarda, farklı kişiliklerin mahkemeye taşıdığı her türden mehir olayına rastlanmış, mehir miktarı, mehire hak kazanan kadınların sosyal statüsü, şehir-kır bazında mekânsal dağılımı, mal-eşya-nakit olarak ödenen mehir örnekleri bir takım tasniflere tabi tutulmuştur. Şehir(kent)den mahkemeye gelen kadın sayısı yetmiş iken, köy(kır)den mahkemeye gelen kadın sayısı ise yirmi dörttür. Şehirde tespit edilebilen en yüksek rakam 5.000 kuruştur. Bu rakama hak kazanmış olan Saliha Ankara'nın Boyacı Ali mahallesinde yaşamaktadır. O dönemin fiyatları konusunda fikir sahibi olmak da gereklidir. Saliha'nın mehir miktarı ile aynı tarihte 400 kuruşa satılan bir ev fiyatını karşılaştırmak bir fikir verecektir. Sicilde evle ilgili ayrıntılardan evin sıradan bir ev olmadığı, günün koşullarında büyük ve diğer evlere nazaran oldukça teşkilatlı bir yaşam alanı olduğu anlaşılmaktadır. Diğer örneklerde şehirli kadınların 200, köylü kadınların 150 kuruş civarında mehir aldıkları tespit edilmiştir. Mehir, kadının ekonomik güvencesi olma özelliği dışında, hem kadınların boşanmasını kolaylaştırıcı, hem de kocaların eşlerinden ayrılmasında caydırıcılık rolü oynamaktadır (Akyüz, 2005).