Komünist Manifesto'da şöyle bir aldatmaca vardır: “Egemen sınıfların bütün kesimleri, sanayinin ilerlemesiyle birlikte, proleteryaya doğru itilirler, ya da bunların varlık koşulları, en azından tehlikeye girer. Bunlar aynı zamanda proleteryaya yeni aydınlanma ve ilerleme sağlarlar” (Marks-Engels, Komünist Manifesto, Sol Yayınları, 1993:119). Marks işin sanayi ile başlamadığını sömürgecilik ile başladığını çok iyi bilmektedir. Niçin yalan söyledi?
1492 Reconquista hareketi İstanbul'un fethine verilen cevaptı. Avrupa, feodal toplum düzeninden emperyalist (kolonyalist) topluma geçmek zorunda kaldı.
Marks Hindistan'ın sömürgeleştirilmesini şöyle yorumladı: 1) “İngiltere'nin, Hindistan'da bir toplumsal devrimi yaratırken, ancak en iğrenç çıkarlara göre hareket ettiği ve bunları kabul ettirmede aptalca davrandığı doğrudur. Ama sorun bu değildir. Sorun, insanoğlunun, Asya'nın toplumsal durumunda köklü bir devrim olmaksızın yazgısını tamamlayıp tamamlayamayacağıdır. Eğer tamamlayamayacaksa suçu ne olursa olsun, bu devrimi getirmekle İngiltere, tarihin bilinçsiz aleti olmuştur.”; 2) “İngiltere'nin Hindistan'da yerine getirmesi gereken ikili bir görevi vardır: biri yıkıcı, öteki yenileyici-eski asyatik toplumun ortadan kaldırılması, ve Asya'da Batı toplumunun maddi temellerinin atılması.”
Müslümanlar aynı dönemde iç savaşa düştüler.
Önce Yavuz Selim. Doğu Seferi: İran (1514), Mısır (1516).
Sonra Kanuni.
Pirî Reis. İlk haritasını 1513'te çizdi. 1528'de de Amerika'yı gösteren ikinci bir harita çizmişti.1552'de ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndüğü ve donanmayı Basra'da bıraktığı gerekçesiyle Sultan Süleyman'ın fermanıyla 1554'te boynu vurularak idam edildi. 80 yaşının üzerindeydi. Pir.
Osmanlı, Pirî Reis'in haritalarıyla Batı'nın dünya denizlerinde yaptığı sömürgeciliği durdurabilecek tek fırsatının boynunu vurmuş oldu.
Avrupa ise sömürgecilikle 1) Batı'ya Altın-gümüş taşıdı; 2) Köleciliği yeniden tanzim ederek emeğin sömürüsünü kapitalize etti.
Batı, Müslümanlarla çatıştığı her tarihsel dönemde ekonomik modelini değiştirme yolunu arayıp buldu. Müslümanlar ise 1492 sonrası dönemde Batı'ya karşıt teori-nizam inşa edemedi, çürümeye başladı.
Osmanlı savaş makinası kıldığı Anadolu'nun tımar sisteminin çökmesine sebebiyet verdi. Tımarı besleyen bir “deniz imparatorluğu” olma imkânını yükseliş devrinde yitirdi ve Avrupa'nın ticari kapitalizmden endüstriyel kapitalizme kaymasını sağlayan sömürgeciliğinin kapılarını açtı.
Avrupa'nın sömürgecilikten gelen sermaye birikimi ve emek sömürüsü karşısında Osmanlı'nın çaresizliğinin nedeni has insanını-teolojisini kaybetmesidir.
Kanuni devrinin Şeyhülislam'ı Ebussuud'un fetvasını hatırlayın: “Bir zaviyenin mescidinde bazı kişiler toplanıp, çeşitli nağmelerle tevhîd okurlarken “Cennet cennet dedikleri bir ev ile birkaç hûri / İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni” dediklerinde şer'an ne lâzım gelir? El-Cevap: Yukarıdaki adı geçen kişi, hal ve sözlerinde haddi aştığından başka, Cennet hakkında dedikleri kötü kelimelerin küfrü açıktır, öldürülmeleri mübahtır.”
“Gel gör beni aşk neyledi.”
Sonra Anadolu'da kaçgunluk ve isyan başlıyor. “Şelaleye düşmüştür zeytinin dalı, Celali.”
Teolojik-politik ilahiyatını kaybeden Osmanlı, tabiiyetindeki kavimlerin sistemden kopmasına sebebiyet veren şartları muhafazada ısrar ederek kaybetti.
Bu süreç Osmanlı'nın Arnavut, Arap (Mehmet Ali Paşa) gibi Müslüman tebalarının da katıldığı ayrışmaya dönüştü. Mehmet Ali Paşa'nın da Vehhabi isyanını bastırmak için ortaya çıkmış bir siyasi kimlik olduğu unutulmamalıdır.
Marks ve Batı aydınları, modernleşme-endüstriyel toplum kuramını Müslümanlara karşı ürettiler.
Ama Müslüman toplumun inanç değerlerinin hasılası olan İslâmi modelle Batı modernliği arasında çatışma daha da görülmedi. Batı, Müslümanları, kendi modellerinden feragat ederek hayat kurmaya razı etti. Batı'yla değil ama birbiriyle didişenler hep Müslümanlar oldu.
Sömürgecilik yine hortlamıştır. Aramızda didişmek dışında Batı'ya cevabımız yok.
Tarih, Pirî Reis-Yunus gibi adamların ahıyla yürüyor.
lütfibergen (@BergenLutfi) | Twitter