25 yıl önce bir Aralık ayında Malezya'ya öğrenci olarak gittiğimizde geride 93 yılının suikastleri ile dolu bir ülke bırakmıştık. Cumhurbaşkanından generalere, politikacılardan gazetecilere ABD'ye ve Batıya direnen herkes Türkiye'de ölmüş/öldürülmüş adeta bir darbe olmuştu ama neredeyse hiç kimse henüz farkında değildi.
Bu duygularla ayak bastığımız Malezya'da ilk dikkatimizi çeken ülkenin sakinliği olmuştu. Ülkenin bu sakinliğini tamamlayan bir vizyonları (Wawasan 2020) vardı ve Malezya 2020 yılında Japonya gibi gelişmiş ülkelerin seviyesini yakalayacaktı. Bizim gibi çatışma dolu bir ülkeden gelen insanlar için vizyon kelimesi çok bir şey ifade etmediği gibi, 30 yıl sonrasının tarihini hedefleyen bu vizyon bizlere şaka gibi geliyordu.
Yıl 2018 ve yine Malezya'dayız. 2020 yılına sadece 2 sene kalmış ve bugün o vizyonun yerinde yeller esiyor. İnsan ömrü için çok uzun, bir ülke tarihi için çok kısa olan bu zaman dilimi neredeyse doldu ve Malezya Japonya seviyesini yakalamayı değil seçimleri konuşuyor çünkü 92 yaşında eski Başbakan Mahathir Muhammed geçtiğimiz günlerde yapılan seçimleri kazanarak yeniden Başbakan oldu.
Peki Malezya'ya vizyonunu ve umudunu kaybettiren neler olmuştu?
Kısaca, araları çok iyi olan iki dost, Başbakan Mahathir Muhammed ve Başbakan yardımcısı Enver İbrahim aralarında ki farklılıkları konuşarak çözemedi ve bu günlere gelindi.
İşte;
Asıl konumuzda tam olarak bu farklılıklar meselesi. İstihbarat dünyasında “kediyi geriye yürütmek” (walking back the cat) diye bir terminoloji vardır. Karşı tarafa çalıştığından şüphelendiğiniz bir insanın hayatını geriye doğru sararak her bir anını mercek altına almak anlamına gelir.
Biz de öyle yapalım ve kediyi geriye yürütelim. Bu incelemeyi yaparken de Malezya'da meydana gelen olayları aynı dönemlerde Türkiye'de meydana gelen olaylarla kıyaslayalım.
1990'lı yılların ilk yarısı Malezya için harikadır ve 60 yıldır süren UMNO'nun iktidarı sayesinde istikrarlı bir büyüme ve gelişme yaşanmaktadır. Başbakan Mahathir Muhammed ve yardımcısı Enver İbrahim ülkelerinde kahraman gibidir.
Ama 1997 yılında George Soros'un tetikçiliğini yaptığı Doğu Asya mali krizi patlak verir ve kıyamet ondan sonra kopar. Çok fazla dillendirilmese de krizin Batı tarafından tetiklenmesinin önemli sebeplerinden birisi ASEAN ülkelerinin ABD'nin karşı çıkmasına rağmen Burma'yı (Myanmar) üyeliğe kabul etmek istemeleridir. Hatta Malezya başbakanı Mahathir kibarca ABD'nin “ASEAN'ın içişlerine burnunu sokmamasını” söylemesinin bu krizin çıkarılmasına yol açtığı söylenir. Asya ülkeleri, namı diğer Asya Kaplanları, hızla liberalleşen ülkelerine sıcak parayı çekerek büyümelerini gerçekleştirirken aynı zamanda ülkelerini mali spekülatörlerin etkisi altında bırakacak bir yola girmişlerdi. Çıkarılan bu krizin sonucunda IMF bu ülkelere gelerek hepsini “kurtarırken” sadece Malezya Başbakanı Mahattir Muhammed ülkesinin 'kurtarılmasını' reddetmiştir.
Şaka bir yana IMF reçeteleri uygulandığı hiçbir Asya ülkesine yaramamış ama gerçek patronun kim olduğunu bu ülkelere göstermiştir.
İşte tam bu sırada Malezya'da Başbakan Mahathir ve yardımcısı Enver İbrahim arasında politika farklılıkları oluşmuş, ülkede yolsuzluk ve kayırmanın bitirilmesini, harcamaların kısılmasını ve “kimilerine göre” IMF ile yola devam edilmesini istediği söylenen Enver İbrahim, Başbakan Mahattir tarafından eşcinsel ilişki ve tecavüz benzeri komik suçlamalarla önce görevinden alınmış 1998 yılında da çıkarıldığı mahkeme tarafından suçlu bulunarak hapse atılmıştır.
Bu olayların 1997 ve 1998 yıllarına denk gelmesi ilginizi çekmiş olmalı. Peki o yıllarda Türkiye'de neler oluyordu?
Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır, Batıcı sermayeye bir parçacık meydan okuyan “Anadolu Kaplanları”nın tasfiye sürecine giden yolda hızla ilerleniyordu. 28 Şubat post-modern darbesiyle bu süreç tamamlanmış, Refah-Yol hükümeti ve Başbakan Erbakan iktidardan düşürülmüş, Cumhuriyet tarihinin en büyük mali krizi olan 2001 yılında ise bu tasfiye süreci tamamlanmıştır.
Tıpkı Malezya gibi, 28 Şubat darbesinin ardından iktidar partisi olan Refah Partisi içinde de bu dönemde ayrılık baş göstermiş Yenilikçiler ve Gelenekçiler ya da Gençler ve Yaşlılar ya da kimilerine göre IMF'ciler ve Ulusalcılar arasında parti içinde bir çatışma yaşanmış, sonuçta bu iktidar mücadelesini Malezya'nın tersine yenilikçiler (Erdoğan–Gül–Arınç) kazanmış, Ak Parti doğmuş ve ilk seçimlerde tek başına iktidara gelmiştir.
Bu doğumda, Ecevit'in ANASOL-M koalisyon hükümetinin (DSP – ANAP – MHP) ülkeyi ekonomik krize sokarak IMF'yi kurtarması için çağırması sonrasında MHP lideri Bahçeli'nin koalisyondan ayrılarak iktidarı erken seçime gitmek zorunda bırakmasının Ak Parti iktidarının yolunu açtığı gün gibi aşikardır. Hem de koalisyon ortağı MHP'nin lideri Bahçeli'nin kendi partisinin ilk seçimde Meclis dışında kalacağını bilmesine rağmen açtığı bir yoldur bu.
Peki ardından ne oldu? IMF'yi reddeden Malezya'nın zorlu yıllarının başladığı dönemlerde Ak Parti iktidarı ile birlikte ülkeye hızlı bir sıcak para girişi başlamış ve Türkiye'nin ekonomik refah günleri başlamıştır. Tıpkı 90'ların başında Malezya'da olduğu gibi.
Birbirinden tamamen ayrı iki coğrafyada meydana gelen olaylarda ki inanılmaz benzerlikler dikkatinizi çekmiştir herhalde.
Yine Malezya'ya dönelim ve detaylarla sizi sıkmadan hızlıca neler olduğunu anlatalım.
Başbakan Mahathir, yardımcısı Enver İbrahim'i görevden aldıktan sonra “Reformasi” (Reform) hareketini başlatan İbrahim'in büyük mitinglere imza atması Mahathir'i korkutmuş ve sahte suçlamalarla İbrahim'in 9 yıl hapis cezası almasına giden yol açılmış, ardından Başbakanlığa devam eden Mahathir daha sonra yerini Abdullah Bedevi'ye bırakmış ondan sonra ise bugün devasa yolsuzluk suçlamaları ile sorgulanan Necip Rezak Başbakan olmuştur. Bu süre zarfında içeriden çıkan Enver İbrahim Başbakan Najib Razak döneminde tekrar hapse atılırken Enver İbrahim'in eşi ise kurduğu siyasi partiyle muhalefeti örgütlemektedir.
Sadede gelirsek, Başbakan Necip Rezak'ın rezil yönetimine duyarsız kalamayan Mahathir Muhammed tekrar siyasete döner, yeni parti kurar.
Geçtiğimiz günlerde 92 yaşında seçimleri kazanır, kendi partisi gibi muhalefet partisinin başında olan Enver İbrahim'in eşini Başbakan yardımcısı yapar, Enver İbrahim'in Kraliyet affıyla hapisten çıkmasını sağlar ve söylentilere göre bir formül bulunup 2 sene sonra Enver İbrahim Başbakan yapılacaktır.
Benzer bir şeyin geçtiğimiz günlerde ülkemizde de yapılmaya çalışıldığını farketmişsinizdir. 2000 yılının Refah/Fazilet/Saadet partisinin yenilikçisi eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile o dönemin gelenekçisi Saadet Partisi başkanı Temel Karamollaoğlu yanlarına iki partiyi daha alıp Başkanlık seçimlerine Abdullah Gül'ün liderliğinde bir koalisyonla girme denemesi yaptılar.
İnanılmaz benzerlikler çok mu dikkatinizi çekti? O zaman şimdi Malezya'yı bir tarafa bırakalım ve 2000'li yılların başında Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu ve bugünü kıyaslayalım:
2018 yılında erken seçimin önünü açan kişi ile 2001 yılında erken seçimin önünü açarak kartların yeniden dağıtılmasını sağlayan MHP lideri Devlet Bahçeli'dir.
Yine Saadet partisi ile AK Parti farklı taraflardadır.
Devlet Bahçeli (ve bu kez ek olarak Cumhurbaşkanı danışmanı Yiğit Bulut) yine genel af istemektedir. (ANASOL-M hükümetinin Rahşan affı)
Haklı da olsa yine bir işadamları grubu (FETÖ) tasfiye edilmiştir.
Cem Uzan (Genç parti örneğinde olduğu gibi) yine piyasaya çıkma çalışmaları yapmakta, 2002 seçimlerine dair üstü kapalı mesajlar vermektedir.
Yine II. Körfez savaşı öncesi gibi (1 Mart tezkeresi) bir durumdayız ve bu kez topun ağzında İran bulunmaktadır.
İnanılmaz benzerlikler değil mi? Olur da benzerlikleri anlayamayan vardır diye daha iyi hatırlatma yolları bulanlar bile mevcut:
Yazımızın “yaşa, öl, tekrar et” başlığının anlamını merak etmiş olabilirsiniz.
Başrolünde Amerikalı aktör Tom Cruise'in olduğu “Yarının Sınırında” (Edge of Tomorrow) filminde dünya uzaylı istilası altındadır ve uzaylılar yenildikleri her savaştan sonra zamanı geri alıp aynı hataları tekrar etmeden yeniden savaşmaktadırlar. Dolayısıyla bu durum onları yenilmez yapmaktadır. Yine bu savaşlardan birinde bir patlama olur, ölen dünyalı asker ile uzaylı askerin kanı birbirlerine karışır ve zaman geriye alındığında dünyalı askerde (Tom Cruise) yeniden dirilmiş ve aynı yeteneği kazanmıştır. Yani zamanı bükebilme, geri alabilme yeteneği edinmiştir.
Ciddi mesajlar veren Hollywood filmlerinde geçen uzaylı karakterlerinin çoğu zaman hiç bir ırk, din, insan ya da inanç topluluğuna (şeytanilik hariç) bağlı olmayan küreselcileri tasvir ettiğini düşünmüşüzdür.
Yani şunu söylemek istiyoruz. Birileri adeta ülkeleri yaşatıyor, sonra öldürüyor sonra bunu tekrarlıyor. Tekrarlarken hatalarından ders alarak planlarını biraz farklılaştırıyorlar. Burada yaşatıp öldürmeden kastımızın sıcak para girişleri ve çıkışları olduğunu belirtmemize gerek yoktur herhalde.
Ümit ederiz ki bu uzun soluklu savaşta uzaylıların kanı ülkeyi yöneten ekibe bulaşmıştır da zamanı geri alıp yeniden savaşa devam edebilme ve uzaylıları yenebilme becerisini edinebilmişlerdir.
23 sene önce öğrenci olarak gittiğimiz, ekonomik ve siyasi başarısını hayretle seyrettiğimiz Malezya 2020 vizyonunu kaybetti. Her yerde görmeye alıştığımız 2020 sembolleri artık hiçbir yerde gözükmüyor. Mahattir eski yardımcısı ve dostu Enver İbrahim'in IMF'nin adamı filan olmadığını, haksızlık yaptığını anladı ve gecikmişte olsa 92 yaşında bunu telafi etmeye çalışıyor.
Umarız ülkemizde tüm siyasi partilerde aklı başında olanlarda artık savaş naraları atmayı bırakıp ülkede genel konsensüs oluşturacak bir iklimi oluşturmanın vaktinin çoktan geldiğini farkedebilirler.
Aksi takdirde tüm dünyanın üzerine doğru gelmekte olan ve yaşayan kimsenin şahit olmadığı felaketten başarılı çıkma şansımız olmayacaktır. “Uzaylılar” zamanı geri aldıkça sadece her seferinde tekrar tekrar “bir öncekinden daha kötü” yenilmiş olacağız.
Zamanın kimseyi pas geçmediğini bilerek, saçlarımızda ki akların siyahlara karşı savaşı ezici bir üstünlükle kazandığı şu günlerde bize bile uğrayan bir parça bilgeliğin, bir zamanlar saygı duyduğumuz Malezya'nın yeniden seçilmiş 92 yaşındaki Başbakanı Mahathir Muhammed'e de yeni dönemde yol göstermesini diliyoruz.
Ve İslam dünyasının tüm yöneticilerine...
Malezya eski ve yeni başbakanının hatasını anlaması ve telafi etmesi ülkesine ve insanlarına 20 yıla malolmuş...ne vardı hatalarını daha erken anlayıp birlik ve beraberliğe sahip çıkıp zarar etmeden dönme becerisi gösterebilselerdi...acı olan şey zamanı geri alma ve giden yılları geri getirme şansı yok...
Ömer Bey yıllardır sizi takip ediyorum. Analizleriniz dikkate değer saygı duyulacak cinsten. Esasen merak ettiğim birşey var. Hani Tv ve gazetelerde sıkça bahsediliyor ya küreselciler diye. Bizim köprülerimiz, yeni demiryolları, denizlerdeki verdiğimiz ve vereceğimiz hakimiyet savaşı ki AKDENİZ için bu özellikle, ayrıca duble yollar, Azeri-Türk boru ve demiryolu hatları bunlar zaten İpekyolu yani bir kuşak bir yol projesinin parçası. eee biz küreselcimiyiz tabiiki değil. Ama bu yatırımlarla nasıl bir pozisyon alıyoruz hangi eksendeyiz...?
Ömer hocam, yazınızı okurken Gül-Erdoğan, Davutoğlu -Erdoğan çelişkisi aklıma geldi. Bilinçaltım Erdoğanı Enver İbrahim ile eşleştirdi. Yazar Kasa olayını o gün duymuştum, bir siyasetçi ' Manisa tarihin döndüğü yerdir ' demişti zamanında, rahmetli menderesin bile son miting ve ziyaret ettiği şehir Manisaydı. 80 darbesinin komutanı Manisalı, fetö izmir den önce Manisadaydı. Liste böyle uzayıp gider. Merkez bankası Başkanı ve maliye bakanı İngiltere ye gidiyor, zaman sanki hızlı ilerliyor. Allaha emanet olun,.