Lozan hakkında umumi değerlendirme - 6
Lozan'ın değerlendirilmesinde Sevr Muahede Projesini miyar ittihaz etmenin üç temel yanlışa müncer olduğu gayr-i kâbil-i inkârdır. Bunlar:
- Türk istiklâlinin Lozan'da temin edilmiş olması.
- Paylaşılan Osmanlı topraklarından yeni Türkiye devletine mümkün olan yerlerin kazandırılmış bulunması.
- Lozan muâhedenâmesinin emsallerine nazaran uzun müddet meriyette kalmasının mükemmelliğine hamledilmesidir.
Kısaca ifade etmek gerekirse Lozan'ın Türk milletinin istiklâli ile hiçbir alakası yoktur. Bu mantıkla “Millî Mücadeleye “Türk istiklâl Harbi” denilmesi de yanlıştır. Zira Türk milleti Lozan'dan evvel istiklâlini ortadan kaldıran herhangi bir muahedeyi kabul etmiş değildir. Sevr aşağıda anlatılacağı üzere sadece bir projeden ibarettir. Ondan hem M. Kemal Paşa'nın ‘Nutku' hem de İnönü'nün hâtıralarında “Sevr Sulh Projesi” olarak bahsedilmektedir.
İstiklâlini kaybetmemiş olan bir milletin onu Lozan'da yeniden kazanmış olduğunu iddia etmek hem tarihî gerçekler ve hem de mantık önünde tutarlı değildir. Ülkemiz bir istilâya maruz kalmış ve bu istilâ canhıraş bir mücadeleyle defedilmiş bulunduğuna nazaran sadece istiklâlimize karşı tecavüz mevzubahistir.
İstiklâlini kaybetme, esaret ihtiva eden bir muahedeyi hukukî usûlüne uygun olarak kabul İle gerçekleşeceği ve böyle bir durum mevcut olmadığı cihetle Lozan'la İstiklalimiz arasında irtibat kurulamaz. “Millî Müccıdele”ye de “Türk İstiklal Harbi” denilemez.
Kuzey Irak, Kafkaslar, Balkanlar, Ege Adaları ve Kıbrıs'ın ispat ettiği bir acı realite olarak Lozan:
Maalesef taviz üstüne taviz vererek!
Bir hân-ı yağma (yağma sofrası) hâlinde paylaşılan İmparatorluk topraklarından mümkün olan kısmının kurtarabildiği iddiası da Lozan zabıtları ve binnetice tarihî gerçekler muvacehesinde propaganda maksadına bağlı bir yalandır.
Gerçekten Türk murahhas heyeti başkanı İsmet Paşa Musul'dan gayri hiçbir yeri dava etmiş, almaya çalışmış da muvaffak olamamış değildir.
Şayan-ı hayrettir ki, Misak-ı Millîye dâhil oldukları hâlde Batum, Batı Trakya, Adalar, Kıbrıs, Antakya ve Halep'in bize bırakılması istikametinde Lozan'da murahhaslarımızca söylenilmiş bir tek cümle mevcut değildir. Üstelik İsmet Paşa, Batı Trakya'yı Yunanlılardan kurtarıp Bulgarlara vermek için çalışmıştır. Sekiz yüz metre mesafedeki İstanköy adasını talep etmezken Romanya'da Tuna nehri içinde mevcut olan “Ada-kale” adındaki kuşgözü kadar bir ada için gereksiz ve mantıksız bir gayret sarf etmiştir.
Çanakkale Boğazı'nın trafiğine hâkim olduğu cihetle re'sen ve münakaşasız bir surette bize terk edilmiş olan ve dört adadan biri olan “Limni”, murahhaslarımızın onu zuhûlen (unutarakkayda geçmemesi sebebiyle kaybedilmiştir. Musul için vaki talep ve ısrarlarda ise sayısız hatalar yapılmış ve bugüne kadar Kerkük Türklerinin çektiği eziyete zemin hazırlanmıştır.
Lozan Muâhedenâmesi'nin uzun müddet meriyette kalmasını onun mükemmelliğine hamletmek de yanlıştır. Bu doğrudan doğruya Türkiye'nin kaybettiği topraklan dava etmeyen Batı Âlemi karşısındaki korkak ve pısırık siyasetinin neticesidir.
Şimdi size bir telgraf kısalığıyla takdim ettiğimiz bu gerçeklerin bir miktar izahını takdim edelim:
“SEVR ÖLÜM, LOZAN HAYAT”
Yüzü Batı'ya dönük olan “Yeni Türkiye”nin temel taşı olan Lozan Muâhedenâmesi, Millî Mücadele nihâyetinde İsviçre'nin Lozan şehrinde 24 Temmuz 1923 tarihinde imza edilmiştir. Bir tarafta Türkiye diğer tarafta ise başta müttefikler yani İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan bulunmak üzere Romanya, Sırp-Hır-vat-Slovenya (Yugoslavya) ve Polonya arasında cereyan eden müzâkereler, takriben 8 ay devam etmiş ve konferansın 4 Şubat 1923'te kesintiye uğramasıyla iki safhada gerçekleşmiştir. Bu müzakerelere Amerika ve Rusya müşahit sıfatıyla katılmış, Bulgaristan ise Ege Denizi'ne bir mahreç (çıkış yeri) talebi dolayısıyla zaman zaman dâhil olmuştur. Bu su-retle, Türkiye ve karşısındaki devletlerarasında cereyan eden müzakereler sonunda ta 1911 Trablusgarp Harbi'nden beri ihtilaflı olan pek çok mesele hallüfasl edilmiş ve karara bağlanmıştır. Ama nasıl? Maalesef taviz üstüne taviz vererek!
Yunan Harbi'nden sonra memleket dâhilinde tasavvur ettikleri inkılap hareketlerine girişmek hususunda büyük bir acelesi bulunan ve bunlar için batılıların fiilî ve hukukî tastik ve tasvibini almak lüzumunu hisseden yeni Türkiye liderleri ve onların propagandacıları bugüne kadar devam eden bir “Lozan medih edebiyatı”nı mektep kitaplarına kadar aksettirmeye muvaffak olmuşlardır.
Bilhassa Şeflik Devri'nde “Takrîr-i Sükûn”
Kanunu” ile tedhiş resmîleştirilmiş ve talihsiz vatan çocukları “Sevr ölüm, Lozan hayat” sloganıyla yetiştirilmişlerdir. Fakat aradan belli bir zaman geçtikten sonra, Lozan Muâhedenâmesi'nin çarpıklıkları gizlenemez hâle gelmiş, Kıbrıs, Adalar ve Musul gibi küllenen kayıplarımız, arzu edilmeyen bir takım tesirlerle gizlenemez hâle gelmişlerdir. Böylece Lozan'ın mükemmelliği hususunda Türk umumî efkârında beliren şüphe, gelişen hâdiselerin yardımıyla gitgide kuvvetlenerek günümüze kadar gelmiştir.
Bu yeni durum muvacehesinde Lozan'ın bir kere daha ele alınması ve değerlendirilmesi şarttır. Ancak bu değerlendirme yapılırken bugüne kadar kullanılageldiği üzere “Sevr Sulh Projesi'ni miyar olarak kullanmak yanlıştır. Asıl miyar, “Misak-ı Millî” olmalıdır!
Sevr Sulh Projesi'nin Lozan'ın değerlendirmesinde kullanılmasının yanlışlığı şöylece hülâsa edilebilir:
Lozan, usulüne uygun olarak karşılıklı müzâkerelerle cereyan etmiş, ortaya çıkan muahede metni murahhaslarca imza edildikten sonra iç hukuk kaidelerine göre alâkadar devletlerin parlamentolarında tekrar müzâkere ve kabul edilmiş ve devlet reisleri tarafından tastık olunmuştur. Sevr ise, Türk murahhaslarına bilâ müzâkere müthiş bir cebir ve terör havası içinde zorla imzalattırılmış, Yunanistan hâriç hiçbir devletin parlamentosunda müzâkere ve devlet reislerince kabul olunmamıştır. Bu suretle onu gayri mer'i kılan, sayısız itham ve iftiralara maruz bırakılmış son Osmanlı Padişahı Sultan Vahideddin'in vatanperverine mukavemeti olmuştur. (Ahmet Reşit Bey (H.Nazım) Gördüklerim, Yaptıklarım, s.199, 1945, İstanbul)
Bu sebeple proje hâlinde kalmış olan Sevr'i Lozan'ın değerlendirilmesinde esas almak abesle iştigalden başka bir şey değildir. (Gariptir ki, Serv'den proje olarak bahsetmek bize mahsus değildir. Ondan Serv-Lozan mukayesesi suretiyle Lozan'ı temize çıkarmak olan M.Kemal ve hatta onu Lozan başmuhharası İnönü de ‘Proje' sıfatını kullanarak bahsetmektedir.)