Dünya güzel olanı değil basit olanı kabul etmenin peşinde. Böyle olunca da hazır bilgi ya da başka bir deyişle başkasının fare avlarken kullandığı bedava peynir çok rağbet görüyor.
Başkalarının projesi olmadığını söyleyen milyonlarca insan, aslında başkasının projesi olduğunu acaba ne kadar fark edebiliyor. Televizyonlardan, internetten ve sanal dünyadan yayılan birçok bilginin kendi fikri olduğunu zanneden ne kadar çok insan var dünyamızda?
Dünyavileşmenin en önemli vasıtalarından biri olan sinema ve televizyon aslında bizleri öylesine başkalarının adamı yapıyor ki, küresel dünyanın bizlere dayattığı bir çok şey, uğruna canımızı verebileceğimiz tabularımız haline geliyor.
Küreselleşiyoruz ve farkına bile varmıyoruz. Bugün bizler ile dünyanın diğer ucundaki bir kavmi ayıran ölçülerimiz yok. Aynı yiyecekle (ya da yiyecek benzeri ürünle) besleniyor, aynı içecekleri içiyor, aynı müziği diniyor, aynı ilaçlarla hastalığımıza çare arıyoruz. Aramızda sadece dini ayrımlarımız var gibi gözükmekle beraber hepimiz küresel dünyanın dini günlerini kutluyoruz. Yılbaşı adı altında Noel'de, anneler günü ve babalar günü gibi pek çok özel günde kapitalizmin tanrısına kurbanlar sunuyoruz.
Yeryüzündeki cenneti ararken ilk olarak televizyonlarımız başında bizim kuşak Tom ve Jerry, bir sonraki kuşağımız Pokemonlar ve Ben10 gibi kitle uyuşturucuları ile afyonlandılar. Anlık zevklerimizin peşine takılmak bize yaşamanın gayesi olarak gösterildi. Rahatımız dışında hiçbir şey yapmamamız gerektiği bize en ince ayrıntılarına kadar gösterildi. Öyle ya gençliğimizdeki bir reklam repliğindeki gibi “dünyayı biz mi kurtaracaktık?”
Küresel aktör bilinçlerimizi ne kadar iğfal etse de işini şansa bırakamazdı. Bu nedenle “25 kuruşluk mutluluk”larla da hayatımıza tahakküm kurmalıydı. Normal(!) her insan gibi bütün çocukların da yasal uyuşturuculardan imal edilmiş bombalara ihtiyaç duyması sağlandı. Şimdi bütün çocuklarımız küresel çağın bilgelerine göre “mutlu”, ayrıca çoğunluğu da yerlerinden kalkıp oyun oynayamayacak kadar obez.
Ne kadar tüketirsek o kadar normaliz artık. Tüketimle o kadar savunma özelliklerimiz yokediliyor. Hazları erteleyen sabır gücümüz artık yok. Üç yaşındaki bir çocuk gibi her şeyi inatla yapma ve yaptırmanın peşindeyiz ve yapamadığımızda haram yollara dalmayı engelleyebilecek bir vicdanımız artık yok. Bunu da batıdan gelen evlerimizin ortasında yer alan karadeliklerden öğrendik. Eğitimi okula, dini de mescide hapsettiğimizden bu yana elimizde kalan tek şey küresel dünyanın doğruları oldu.
Küresel dünyanın doğruları ile Müslüman kalmanın imkânı yok. Çünkü söylediklerinin hemen hepsi kitabımızın ve Peygamberimizin söylediklerinin dışında… İnsan, gayesi olan bir varlıkken şu anda gayesi kalmamış bir canlı haline dönüşmüştür. Küresel şeytanın kutsal kitapları olan “kişisel gelişim kitapları”na baktığımızda neredeyse tamamının Kur'an-ı Kerim ile taban tabana zıt olduğunu görüyoruz. Diğerkâmlığı, sabrı, yardımlaşmayı ve insan olmanın bütün hasletlerini bizlere veren kitabımızın ölçülerinin hepsinin bu kitaplara göre küresel dünyada arkaya atılması gereken değerler olduğunu görüyoruz.
Bu durumda bizlere küresel köyün kitaplarını ve propaganda aracını terk etmek; en azından bozuk saat misali sadece doğruyu gösterdiklerinde zaman itidalimizi kaybetmeden seyretmek gerekmiyor mu?