Suat Arusan

Kurban ve Haccın sıradışı hikâyesi (8)

9.09.2016 00:00:09

Niçin şeytan taşlarız?

Mina'daki üç taş neyi sembolize etmektedir?

Mina kelime olarak aşırı istek, arzu demektir. Bunun yanı sıra bu kelime temenni kelimesinin kökünden gelmektedir ki; kısaca maksatların oluştuğu hâsılatın ortaya çıktığı yer anlamındadır.

İbrahim ve İsmail'in (as) rolüne devam edilen bir mekân olan Mina, Hz. ibrahim (a.s) ile oğlu İsmail'in (a.s) Allah'a olan aşklarının sınandığı yerdir. Bu sınavda Hz. İbrahim (a.s) ahir ömründe kendisine verilen biricik oğlunu Allah için kurban etmek, Hz. İsmail (a.s) ise aynı uğurda canını vermek gibi çok ciddi bir sınavdan geçmişlerdir. Bu noktada acaba hacı gerektiğinde nelerini kurban etmeye hazırdır?

Kısaca Mina, Allah sevgisi mi, evlat sevgisi mi, ilahî yol mu, yaşama arzusu mu sorularının cevaplandığı ve can, mal, mülk, mesken, evlat, eş, kardeş, ticaret, aşiret, mevki, makam, rütbe vb. fani sevgilerin aşılarak Allah sevgisinde zirveye ulaşıldığı yerdir. Diğer bir ifade ile insan Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s) misali, en çok sevdiği varlıklarını, Allah sevgisi uğruna feda edebiliyor mu? Gerçekte Allah'ın müjdesine mi itibar ediyor yoksa şeytanın vesvesesine mi? Sahip olduğu tüm nimet ve imkânlar, kendisini Allah rızasına mı götürüyor yoksa O'nun yolunda birer engel mi teşkil ediyor?

İşte tüm bu soruların saklı bulunduğu Hz. İbrahim (a.s) ve oğlunun sınavı ile bugün bizim sınavlarımız aslında birbirinden farklı değildir. Zaten tarihin yazgısı, Allah'ın değişmez sünnetidir.

"Allah'ın sünnetinde değişiklik bulamazsın." (Fatır,43)

Fil Suresinde anlatıldığı üzere kuşlar tarafından atılan küçücük taşlar, güçlü Ebrehe ordusunun planını nasıl boşa çıkarmışsa, Cemerat'ta atılan taşlar da şeytanın ve taraftarlarının Âdemoğlu'na karşı kurduğu tuzakları boşa çıkarması düşüncesi ve duasıyla atılmaktadır.

"Şeytan yaptıkları işleri süslü gösterip onları yoldan çıkardı." (Ankebut, 38)

Taşlama, kişinin nefsine, şehvetine ve şeytana karşı girişilen bir savaşı sembolize etmektedir ve dolayısıyla atılan her bir taş nefse, şehvete ve şeytana karşı fırlatılmaktadır. Kendisini çeşitli hatalara, günahlara sürükleyen insan burada bu farklı cepheleri bir bir yok etmeye çalışır ve sahip olduğu her şeyi Allah için feda etme yolunda, karşısına şeytan nerelerden çıkıyorsa, hangi silahları ve cepheleri kullanıyorsa oraları bertaraf etmeye söz verir; gurur, kibir, mal, mülk, makam, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, evlilik, çoluk-çocuk... Yani kulluğun ve sorumluluğun önünde engel niteliği taşıyan her şeyi. Bu amaçla kendisini şeytan hangi zayıf noktalarından aldatıyorsa, o zayıf tarafını düşünerek elindeki taşı atmalıdır. Yoksa tefekkür etmeden sadece kolunu yorarsa, şeytanı taşladığı vehmiyle, bir kez daha onun oyununa kanmış demektir. Çünkü o sembolize edildiği gibi dışarıda değil, Hz. Peygamberin (a.s.v) benzetişiyle:

"Kanın damarlarda dolaştığı gibi şeytan da insanın içinde dolaşmaktadır."

Sonuçta amellerin zahirine takılıp kalmadan ve içinde boğulmadan neyi, niçin yaptığını bilmelidir. İpuçlarına dikkat etmekle beraber asıl anlamları göz ardı etmemeli ve bir an olsun gözünü bu ipuçlarının gösterdiği yerden ayırmamalıdır. Mina aynı zamanda anne ve babamızın yani Hz. Âdem (a.s) ile Hz. Havva'nın (a.s) izdivaç yaptıkları yerdir. İşte Âdem'e karşı küçümseme besleyen iblis (şeytan) için silahlar buradan toplanmakta ve bizzat buradan taşlanmaktadır çünkü varlık tohumunun atıldığı yer tam burasıdır.

Mina'daki üç büyük tassa birer şeytanı sembolize etmektedir. Çünkü bu dünyada geçmişte yaşanmış tüm kötülüklerin, şu anda mevcut olan tüm kötülüklerin ve gelecekte var olabilecek tüm kötülüklerin; zulmün, katliamın, haksızlığın ve insanın insana eziyetinin özetle her olumsuzluğun kökeninde üç temel olgu yatmaktadır:
1-Para,
2-Makam,
3-Güç sahibi olabilmek.

İşte burada sembolize edilen birinci taş kötü parayı, ikinci taş makam ve mevkii hırsını, üçüncü taş ise elde edildiği halde zulüm yolunda kullanılabilecek olar gücü sembolize etmektedir. Hacı bu üç düşmana karşı savaşa başladığında birinci sütuna attığı taş paraya, ikinci sütuna attığı taş makama, üçüncü sütuna attığı taş da insanların zulmüne harcanılan güce karşı olan mücadelesinin göstergesidir.

Bu üç şeytan sembolü aynı zamanda birbirinden bağımsız olan üç putun temsilidir. Bunların her birinin bir adı, unvanı ve karargâhı olup üçü de işbirliği içinde ve aynı çizgi üzerindedir. Üçü birden sorumluluk ve dava bilincine sahip âdemoğlunun yolunu bekler. Hepsinden önemlisi, her biri bağımsız vücutlara sahip olmalarına rağmen tek bir vücut olan şeytanın sembolüdür. Velhasıl bu üç put teslis yani üç ilahlığın heykelleridir;

Yahudilik'te: Fihlun (Phylion) denilen zindanı, kendi benliğinin zindanı... Her zindandan kurtuluş bilgiyle mümkünken bilgi, bu dördüncü zindanı açamaz. Çünkü tüm diğerleri kişinin dışında, bu ise kendi içinde, kendi âleminde saklıdır. Bu nedenle burada bilgi lazım değil, hikmet, fıtrat bilim, bilinç ve peygamberlerin yeryüzü karanlığında yaktıkları nur lazımdır. Yani bilgi sanatı yerine aşk marifeti lazımdır.

Özetle hacı tavaf etmekle tevhidi Sa'y yaparak Hz. Hacer'in (a.s) çırpınışlarını ve çaresizliğini, Kabe'den Arafat'a gitmekle Hz. Âdem'in (as) yeryüzüne inişini Arafat'tan Mina'ya gitmekle tarihi, insanın yaratılış felsefesini; düşüncenin, bilgiden aşka kadar olan evrimini, ruhun topraktan Allah'a kadar olan miracını, Minada olgunluğun, idealin, mutlak özgürlüğün, mutlak kulluğun son merhalesini ve bu son durakta Meşar'ın âbidleri, Mina'nın aslanlarından biri olarak en sonuncu vakfeyi de tamamlayarak Hz. İbrahim'i (a.s) yaşamış olur.

Şeytan taşlamanın ardından kurban kesildiğinde ise artık İbrahim'm rolu başarıya sergilenmiş ve şeytan alt edilmiş olarak bayrama ermeye hak kazanılır. Bayram özellikle cepheden çıkışta

Uknum.

Hristiyanlık'ta: Baba, oğul ve Ruhul Kudüs.

Antik Yunan'da: Bir başta üç ayrı yüz. Antik Hint'te: Vişnu; yine bir başta üç ayrı yüz.

Hinduizm'de: Üç zatta Meno, baş, el ve gövde.

Antik İran'da: Üç ateşte Ahura Mazda, Goşnesb, Istakhr ve Berzinmehr.

Ayrıca şeytanın âdemoğluna karşı olan mücadelesinde üç ayrı yüzle dünya sahnesine çıktığını fark etmeliyiz; siyaset, iktisat ve din.

İlahi bir tiyatro olan hacda üç merhale olduğunu da kaydetmek gerekmektedir; bilgi, bilinç ve aşk. Çünkü böylece her üç zindandan kurtuluş mümkün olmaktadır. Peki, dördüncü zindan hangisidir ve ondan kurtuluşun yolu nedir? Dördüncü zindan kişinin kendi zindanıdır; içgüdüleri kutlanmalıdır yani şeytanlar taşlandıktan ve gerçek zafere ulaşıldıktan sonra. Böylece ihramdan çıkılır, hayat elbisesi giyilir, koku sürülüp, tıraş olunur ve eşler arlık birbirini kucaklayabilir, çünkü artık Mina'yı fethedip İblisi alt etmiş özgür bir insan vardır. Artık alın yazı metnini binlerinin elleri yerine bizzat kendi ellerinin şekillendirdiği bir insan vardır. Evinden çıkıp Kâbe'ye, Kâbe'den çıkıp Rabbine ulaşmış bir insan vardır. Âdem'de yok olup kendi gerçekliğinde yeniden dirilmiş gerçek bir Âdem vardır.

Bu kutlu yolda ne yaptığını hiç anlamayan ve Mekke'den yalnızca bir miktar yorgunluk ve onlarca hediyelik eşya getiren kişiye ise yaptığı turistik ziyaretin ardından valizi dolu ama kendisi boş bir şahsiyet olma yazgısına devam etmek zorunluluğu vardır.

YORUM YAP