Nurdan Gürbilek'in Fatih-Harbiye romanı üzerine yazdığı makaleler dizisinin ilk paragrafının iddiası “Cumhuriyetin bir kültürel yarık üstünde yükseldiğini söyleyenlerden ilkinin Peyami Safa” olduğu hakkındaydı. Gürbilek'e göre Peyami Safa Fatih-Harbiye'de yeni kurulan Cumhuriyet'i bir tramvay hattıyla birbirine bağlanmış ‘iki ayrı kıta, iki ayrı hayat anlayışı, iki ayrı metafizik' üzerinden okumaktadır. Bir yanda İstanbul'un zengin, modern, asrî semtleri vardı: Tünel, Galatasaray, Beyoğlu, Harbiye. Diğer yanda fakir düşmüş, geleneklerine bağlı, mütevekkil ve dindar Fatih. “Roman bir ikili karşıtlıklar semiyotiği (‘iki zıt iştiyakın remizleri') üzerine yükselir: Fatih ud, Beyoğlu kemandır. Fatih ezan, Beyoğlu balodur. Fatih saz peşrevi, Beyoğlu cazdır. Fatih ahşap, Beyoğlu taştır. Fatih hacıyağı kokusu, Beyoğlu parfümdür. Bu iki zıt dünya arasında ‘Kâbil'le New York arasındaki' kadar büyük bir fark vardır.” (Nurdan Gürbilek, Sessizin Payı, Metis Yayınları, 2015: 85). Gürbilek yukarıdaki iddiasını Peyami Safa'nın 20. Asır Avrupa ve Biz kitabına (Şark-Garb Münakaşasına Bir Bakış) atıf yaparak ileri sürer: “(Fatih-Harbiye) Bir tramvay hattıyla iki kıtayı, iki metafiziği ve iki hayat anlayışını birbirine bağlamaya özenen o kitabım.” (Gürbilek, 2015: 85).
Önceki yazımızda işaret etmiştik: Peyamî Safa'nın romanı Fatih-Harbiye, ‘Türk ailesi'ne ait model değildir. Peyami Safa, Faiz Bey'in üç kişilik yuvasında ‘Şarklı görünümlü Batıcı'ların tezlerini savunur. Faiz Bey'in ney-klasik Türk musikisi bağlılığı dışında gelenekle ilişkilendirilecek bir yaşantısı yoktur. Romanda ‘namaz' kelimesi bir kez, o da sadece tasvir için geçmektedir: “Neriman'ın babası, odanın ortasında, gözleri yerde, elleri önüne kavuşturulmuş, namazda, kıyam halinde gibi duruyordu.” (Safa, 1995: 74). Bu durumda Batıcılar da ‘Garblı görünümlü kültürel Şarklı'lardı.
Gürbilek, Peyami Safa'nın kutuplaşmayı Doğu-Batı çatışmasını ‘Türk ruhunun en büyük işkencesi' olarak tarif etmesine rağmen ‘dünyaya hep kültürel zıtlıklarla baktığını' yazıyor (Gürbilek, 2015: 86). Romanın yapı-çözümünde Şinasi ile Neriman karakterlerinin ikisinin de ‘Fatihli' olmasından hareketle aslında ortada ‘sentez'in bulunmadığını söylüyor. Gürbilek'e göre Fatih-Harbiye'de döşek Doğu'yla Batı arasında değil, Fatihli Şinasi'yle Fatihli Neriman arasında kurulur. Ne Şinasi ne de Macit sentez figürüdür. Terbiye'si Neriman'ı şekilperestliğe sürüklediğine göre, sentezin anahtarı Neriman'da değildir. Anahtar, Safa'nın romanı bitirmek için oyuna soktuğu, laftan ibaret Ferit'tedir.” Peyami Safa Doğu'yu ‘dişi', Batı'yı ‘erkek', zifaf yatağını ‘Türkiye' sayarken, Gürbilek bunu yanlış hatırlar ve tersine çevirir: ‘90'ların köprü metaforu zifaf döşeğidir: Doğu (erkek), Batı (kadın) arasında' der (Gürbilek, 2015: 91).
Gürbilek'in yapı-çözümünün siyasal alanda da karşılığı bulunmaktadır. Türkiye'deki bütün siyasal akımlar İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC; 1908-1918), bünyesindeki koalisyondan neşet etmiştir. İTC'de materyalist-laik Dr. Abdullah Cevdet, İslâmcı Mehmet Âkif - Bediüzzaman, Türkçü Ziya Gökalp, sonradan cemiyetten ayrılan Prens Sabahattin yer almaktaydı.
II. Abdülhamit ve İTC koalisyonu içindeki aydınlar ‘iki farklı uygarlık fikri' için ayrışmış değillerdi. Asyacılık ya da Doğu'ya aitlik bu siyasal programların ‘Batılı uygarlıktan kopma' tezi haline gelmemişti. Peyami Safa'nın da kapıldığı ‘sentezcilik' kaçınılmazdı. : “Garp treni onu farklı kültürel istasyonlara değil, farklı siyasi istasyonlara da taşıdı. 50'de CHP Bursa milletvekili adayıydı, 60'lara doğru Demokrat Parti'ye yakınlaştı.” (Gürbilek, 2015: 99). “Türk inkılâbının ideologluğundan mistik milliyetçiliğe, medeniyetçilikten muhafazakârlığa hemen her istasyonda inmişliği var.” (Gürbilek, 2015: 87).
Gürbilek'e göre, Peyami Safa'nın Fatih-Harbiye ayrımında semtlerin ampirik özellikleriyle imgesel-ideolojik içerikleri belli bir kurgu içinde iç içe geçirilir. Bir yanda fakirlik, Doğululuk, dindarlık, manevilik, yerlilik ve sahicilikten dokunmuş bir Fatih vardır; diğer yanda zenginlik, Batılılık, yabancılık, kozmopolitlik, sahtelik ve iğretilikten dokunmuş bir Harbiye bulunur (Gürbilek, 2015: 93-94). Oysa romanında ‘fakir'liğinden bahsedilen Neriman-Faiz Bey zengindi: “Faiz Bey karısı öldükten sonra, Kuruçeşme'deki yalıda oturmak istemedi (…) daha sade bir yaşayış temini düşündü (…) Fatih'teki bu eve taşındılar.” (Safa, 1995: 56-57). Gürbilek analizinde Doğu'nun zenginliğini, ‘parayla imanın gösterilmezliğini', servetin yaptırımını hatırlayamadı. Neriman, Faiz Bey'in servetini seçti; “ruh kaybetti, madde kazandı.”
Gürbilek, Peyami Safa'nın “kültürel zıtlıklar” vurgusunun günümüzde anlamsızlaştığını göstermiştir: “Bugün ‘Fatih-Harbiye' içeriğinin değişmeden kaldığı söylenebilir. Fakat ‘ampirik'in ‘imgesel'i sarstığı anlara da bakmak gerekir. ‘Türk kızlarını baştan çıkaran' camekânlar bugün Fatih'te de var. Fatih Camii'nin bulunduğu caddenin iki yanına dizilmiş yabancı markalarla görkemli gelinlik mağazaları, Eng…h Home'la T.kb.r Giyim, fast-food lokantalarıyla kebapçıların oluşturduğu iki dünya arasında bildiğimiz piyasa rekabeti dışında önemli bir fark varmış gibi durmuyor (…) ‘İki ayrı kıta, iki ayrı hayat anlayışı, iki ayrı metafızik'in evliliğiyle bunu mu kastediyordu Safa.” (Gürbilek, 2015: 94).
Gürbilek, teslim ettiği “kültürel zıtlıklar yok, benzeşlikler var” düşüncesini terk ediyor: “Doğu-Batı ayrımından bu ayrım hiç yapılmamış gibi davranarak kurtulamayız, diyordu Edward Said (…) Ayrımlar yokmuş (…) gibi davranmak onları daha kalıcı, daha keskin kılar. Ayrımlar yapılmış ve izlerini bırakmıştır (…) Ortada bir yarık olmasaydı (…) bir asrîlik iddiası kendini kültürel üstünlük olarak dayatmasaydı, tramvay o hat üzerinde yüzyıl boyunca bu kadar kolay gidip gelmezdi. Bir yarık olmasaydı, Cumhuriyet'in yeni yöneticileri Safa'nın fakir, dindar ve mütevekkil Fatih'ine (Yahya Kemal'in ‘fakir ama sofu Üsküdar'ına, Cemil Meriç'in ‘aç Asya'sına) bu kadar kolay el koyamazdı.” (Gürbilek, 2015: 104); “Bugün Türkiye'de hemen herkesin üzerinde anlaştığı ‘kültürel kutuplaşma'yı Safa üzerinden tartışmanın ufuk açıcı bir yanı var.” (Gürbilek, 2015: 99).
‘Kültürel kutuplaşma' teklifi olmayan ideolojiler için işlevselleşti. Türkiye'de sol, ‘kapitalizmin durdurulması' söylemiyle ‘Piyasa ekonomisi onlardan, manevi ekonomi bizden, küresel sistem onlardan maneviyat bizden' politikalarını eleştiriyor. Fakat vatanda varlık bulmak için küresel kapitalizme “şu bizden” diyebileceği bir değeri bulunmuyor. Evrensel sol da kapitalizmi durduramıyor.
Gürbilek Hanım saçmalamış sizde onu tenkid edememişsiniz.