Lütfi Bergen

Kocanın yasası yok

13.06.2018 01:53:03

Türkiye'de aileyi yok eden bir ideoloji var. Bu ideolojinin “kadın hakları”, “çocuk hakları”, “insan hakları” gibi küresel Batı aklının ürettiği hak tasavvurlarından beslendiği söylenebilecektir.

Bir yasal düzenleme gereği olarak “şiddet uygulanma tehlikesi” adı altında kocaya/babaya/erkek kardeşe evinden uzaklaştırma tedbiri uygulanmaktadır.

6284 sayılı yasanın tanıdığı bu “hak”, gerçekte erkeklere “potansiyel suçlu” nazarıyla bakmaktadır.

Eğer “potansiyel suç” teorisi doğru (haklı) ise ve “kocanın kadına şiddet uygulama eğilimi bilimsel gerçeklikse” bu kavramın başka alanlarda (yasalarda) da yansıması olması gerekmekte değil midir?

Buna göre, 6284 sayılı yasanın felsefesinin (şiddet uygulanma tehlikesi) trafiğe çıkan bütün şoförlere uygulanması daha büyük toplumsal faydaya sahiptir.

Zira, Türkiye'de trafik kazalarına bağlı ölü sayısı 7.000/yıl'dır. Yine her yıl ülkemizde trafik kazalarında yaklaşık 150.000 kişi yaralanmaktadır.

6284 sayılı yasanın mantığı [eğer “adalet”in topluma yayılması isteniyorsa], şiddetin doğduğu her alana yayılmalıdır. Örneğin otomobil süren bütün şoförlerin "şiddet uygulama tehlikesi" vardır.

Otomobil, bir "şiddet" aracıdır ve her şoför "potansiyel şiddet uygulayıcısıdır". Her gün onlarca kişi ezilme, yaralanma tehlikesi geçirmektedir. Fakat sürücülere yönelik bu türden "şiddet uygulayan" tanımlaması yapılmamaktadır. Kaldırımlara park eden her araç yayalara “şiddet uygulayan”dır. Kaldırım işgali, yayaların geçiş haklarına yönelik "şiddet" nedense engellenememektedir.

Diğer bir konu:

6284 sayılı yasa “Ailenin Korunması” başlığı taşıdığı halde “Tanımlar” kısmında “Aile” kavramına yer verilmemiştir.

6284 sayılı yasa “Karı-Koca” gibi kavramlar da kullanmamakta olup, “Kadın”,  aile aidiyeti olmayan muhayyel, içi “özneleşmiş birey” tarafından doldurulması beklenen masum/idealize edilmiş “varlık” olarak tasavvur edilmiştir.

6284 sayılı yasanın idealleştirdiği “varlık” kadın iken, “erkek” iğdiş edilmiş görünmektedir. O, varlığı yok sayılmak üzere nesneleştirilen bir “kadın düşmanı”dır. Bütün medya kuruluşları erkeği cinselliğine düşkün, "azgın", kadınları anlamayan, baskıcı ve hatta "sapık" olarak damgalayan bir dil kullanmaktadır. Yasa da bu medya dilinden etkilenmiş görünmektedir.

6284 sayılı yasa kadına “KADIN” derken (madde 2/ç), cinsiyetiyle tanımlarken; erkeğin adını bile anmayarak onu “ŞİDDET UYGULAYAN” (madde 2/g) olarak tanımlamakta, cinsiyetini yok saymaktadır.

Yasa “potansiyel suç” yaklaşımıyla erkeğe bakmaktadır.

Potansiyel Suçun maddesi:

6284 s. yasa MADDE 7/1: “Şiddet veya ŞİDDET UYGULANMA TEHLİKESİNİN VARLIĞI HÂLİNDE HERKES bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilir.”

Anlaşılacağı üzere madde sadece haksız fiilin varlığını değil haksız fiilin ortaya çıkma tehlikesini de erkeğe karşı tedbir uygulamanın gerekçesi kılmaktadır.

Bu halde şöyle bir soru sorulması gerekmektedir:

Yasanın bu maddesinin felsefesi, diğer kanunlara uygulanabilir mi?

Örneğin, “Hırsızlık yapma tehlikesinin varlığı halinde” veya “Hakaret etme tehlikesinin varlığı halinde” şeklinde bir hukuk normu düzenlenebilir mi?

Bu düzenlemeyi yapmaya kimse cesaret edemeyecektir.

Zira 6284 sayılı yasanın 7. maddesindeki felsefî temel diğer yasalara uygulandığı takdirde örneğin markete giren kişilerin "hırsızlık yapma tehlikesinin varlığı" konuşulmaya başlanacaktır. Bu durumda şüphe nedeniyle alış-verişe gelenlerin tutuklanabilecekleri diğer değişle suç işlemeden suçlu sayılacakları apaçık ortadadır.

Diğer konu:

Yasa, "şiddet" kavramına yaptığı vurgu nedeniyle aile mahkemelerine "şiddet uygulama ihtimali olan kişiler" hakkında ceza tedbiri/kararı verme yetkisi tanımaktadır.

Ancak yasanın “suçlu”yu tanımlamak bakımından ceza yasalarındaki ilkelerden sapmayı mümkün kılan bir fark içerdiği görülmektedir.

Ceza muhakemesinde “Sanık” (suçlanan kişi), yasanın ve hukuk tasavvurunun ilkesi gereği atılı suçu işlemediğini, suçsuz olduğunu kanıtlamak yükümlülüğünde değildir.

Oysa 6284 sayılı yasada “sanık” sıfatı dahi kazanamayan ve bu nedenle CMUK'un sanığı koruyan hükümlerinden ve tanıdığı haklardan mahrum bırakılan bir “Şiddet Uygulayan” imal edilmiştir. Bu kanuni tanımlamayla birlikte "şiddet uygulama tehlikesi" olan erkekler atılı suçu işlemediklerini kanıtlama hakkına dahi sahip olamamaktadır.

Anlaşılan o ki, 6284 sayılı yasa, aileyi koruma işlevine haiz değildir.

Yasa, hukukun “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır” ilkesinden uzaklaşmıştır. Bu mesele Türk hukuk mevzuatına "İstanbul Sözleşmesi" ile girmiştir. Aileyi kaybediyoruz.

YORUM YAP