Can Kemal Özer

Kırk bir haramiler masalı

20.06.2016 05:48:51

Türkiye'nin mümbit bir diyar olduğunun farkındalar.  Bu yüzden Türkiye her tür haraminin cirit attığı bir ülke. Yaz yaz bitmez, anlat anlat bitmez.

Bu kez biz susup, ismi bizde mahfuz bir dostumuzun / okurumuzun gönderdiği ilginç harami hikâyesini paylaşmak istiyorum. Buyurun birlikte okuyalım:

“Bu masal öyle bir masal ki Londra'da geçmiş olabilir, olmayabilir de...

Cevabı sadeye yaşaların bildiği bir masal…

Masallar da yaşandıkça Cüneyd'in cübbesine bürünür.

Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar bir yerlerde Ali Baba ve ‘Kırk Haramiler' yaşarmış. Londra mı, desem başka memleket mi desem işte orası meçhul! Ali Baba kendi halinde fakir, çalışkan, dürüst birisiymiş. Kırk haramiler namlarından da anlaşıldığı gibi haram yerlermiş yani başkalarını hakkını gaspeden bir avuç çapulcu sürüsüymüş.

Gel zaman git zaman Ali Baba gibi dürüst ve çalışkan insanlar çoğalmış, çoğalmış çoğalmasına ama sanki haramiler daha fazla üremiş. Sayıları kırkbir olmuş. Artık bundan böyle ‘Kırk bir Haramiler' diye anılmaya başlamışlar.

Şimdi anlattığımız Kırkbir Haramiler'in hikâyesidir:

Evvel zaman içinde, internet tellal iken, haramilerden biri deniz göreni; birçok sanal dünyanın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…

Gelelim Kırk bir haramiye…

Onu kurban derisi taşır, on'u okullardan çocuk kaçırır, on'u dokuz kenti birbirine katar, onu da sürüngen olmanın faydaları üstüne kafa patlatırmış.

Kirkbir Harami'nin ‘bir'ine gelince, hay der ağlar huy der ağlar; gözlerinden timsah gözyaşları döker ağlarmış. Timsah gözyaşlarından mürekkep üretip gazeteler, dergiler, vesair görsel vasıtalar üretip ortalığı velveleye boğarmış, sonra da kırk gün fesat kaynatıp kaynatmadığını iddia edip ağlarmış.

Arzuladıkları sonuca ulaşabilmek için, her türlü zulmü denemenin mubah olduğu,

Hırsızlığın,

Özelde şahısların, genelde toplumun değer yargılarını yozlaştırmak için türlü türlü hilelere başvurmanın,

Kendilerine sunulan imkânlarla yetinmeyip, hakları olmadıkları halde başkasının hakkına dil uzatmanın

ve el uzatmakta ve dil uzatmakta bir yanlışlık görmemenin,

Kişisel ve toplumsal haklara tecavüz etmeyi bir maharet saymanın,

Bunda israrda devam edip, bir sülük gibi, iktisadi ve zihni üretimlere el koymanın yada sahiplenme girişimleri hızlandırmanın,

İş ilişkilerinde liyakata değil, ahbab çavuş muhabbetini önplana çıkarmanın ve bunun için de kendisinden olmayanlara hayat hakkı tanımamanın;

Tapınakları toplantı mekânı olarak seçmenin,

Mescidi dırarlar açmanın,

Kutlu Önder'e ihanet içinde olmanın,

Fakir fukaranın zenginliğini zalimlere peşkeş çekmenin,

Ezilenleri horlamanın,

bunu da inanaların adına yapmanın,

Ve inanların dışında dostlar edinmenin.

Sonra bir Âdem'in çocukları olsa, çocuklarının kulaklarına ezanlar okunmuş olsa, adları ayşe fatma vesair olsa da,

Bu çocukların bir kısmı habil gibi yumuşak huylu iyi insan olsa, bir kısmı da kabil gibi zalim kişiler olsa da,

Biz hüsnü zan besleyip kötüleri de iyi bilsek de;

Kötüler dahi bizim iyi niyetlerimizi suistimal edip çıkarlarına alet edip ahlaksızlık yapsalar,

Münafıklık yapsalar,

fasıklık yapsalar,

İftira atsalar, yüzümüze gülüp, arkamızdan teneke çalsalar,

Kuyumuzu kazsalar, sonra da karşınıza geçip pişkin pişkin sırıtsalar;

Sonra bunlar kırk bir haramiler olsa ve bize “biz ancak ıslah edicileriz” deseler,

(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit " (Biz de) iman ettik." (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, deseler;

İnandığımız değerleri pul diye beş paraya satsalar,

Mallarına mal katmak için papaz dostlarını kollarına takıp dini duygu sömürüsünü hızlandırsalar,

Biz de marifeti cübbede sansak,

Aldansak.

Bir dizi iltifatlara boğulup hep aldatılsak,

Kirkbir Haramiler'in dünya hırsları inançlarının önüne geçse,

İnancın masumiyetini iğfal etseler,

Kapitale kul olsalar,

Nefislerini tanrılaştırsalar

Ve bunu da ‘barış' adına yaptıklarını söyleseler,

Şeytanın işbirlikçisi olma yolunca pirleşseler,

Takiyye postlarının üstüne kurulup, tüm ahlaki değerlere ver yansın etseler,

Yalan üstüne yalanlar söyleseler,

Ve sonra iftira üstüne iftira atsalar,

Hırsızlıkta ustalaşsalar,

Omur-gasızlaşsalar,

Başlarını dik tutamasalar,          

Sonra kollarına hahamlar takıp keneleşşeler,

Kan emmeye doymasalar,

Cennetten köşkler satsalar,

Tapular tapular dağıtsalar,

Emeğe saygı duymasalar, sonra sizler varınızı yoğunu verseniz, sonra iflas etseniz,

Onlar müslüman mahallesinde salyongoz satsalar,

Ve onlar analarından öğretmen ve akademisyen olarak doğsalar,

İltifat marifete tabidir diye maske takıp iltifatı- mübalağada da ustalaşsalar,

Yine bizlerin iyi niyetlerini kendi çıkarları doğrultusunda eğip büküp şahsi vesair çıkarlarına hizmette kullansalar.

Hoşgörü hır çıkarmaya dönüştüğünde,

Yalan doğruymuş diye baştacı edildiğinde,

Sonra yalanlar başka yalanları doğurduğunda.

İnsan sürüngenleştiginde,

Cibilliyetsizleştiğinde,

İblisin izinde gidip delalete düştüğünde,

Cehennemin odun ihtiyacı karşılanmış demektir.”

Anlayan anladı değil mi?

YORUM YAP