İslâm'ın, Hz. Âdem ile başlayan tek din olması (3 Âl-i İmrân 19) ve Mescid-i Haram'ın en eski ibadethane (3 Âl-i İmrân 96) kılınması nedeniyle “Müslümanların ilk kıblesi Kâbe'dir” diyebiliyoruz.
Bütün peygamberler İslâm'ı anlattılar. Bağlı oldukları ahkâm farklılaşsa bile dinleri İslâm idi.
Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim ile gelen İslâm, Hz. İbrahim'den sonra iki kolda yürüdü: Hz. İshak ve Hz. İsmail.
İshak'ın oğlu Yâkub'tur. Yâkuboğulları Hz. Yusuf ile Mısır'a yerleştiler. On iki kabile boylandı ve soylandı. İsrailoğulları tefrikaya düşünce onları birleştiren Hz. Dâvûd kral oldu. Kur'an, Dâvûd'a kitap ve hikmet verildiğinden bahsetti (2 Bakara 251) ve onun yeryüzüne ‘halife' kılındığını (38 Sâd 26) beyan etti. Kudüs, Hz. Dâvûd zamanında başkent yapılmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nde belirtildiğine göre Mescid-i Aksâ'nın yerinin tesbiti ve planlanması Hz. Dâvûd ile başlar. Ancak mâbedin Hz. Süleyman tarafından yapılacağının bildirilmesi üzerine (II. Samuel, 7/1-13; I. Tarihler, 17/1-2) Dâvûd, oğlu Süleyman'a mâbedi inşa etmesini emretti. Bu mâbedin içinde Hz. Zekeriyâ ve Meryem'in ibadete çekildikleri hücrelerin (3 Âl-i İmrân 37, 39; 19 Meryem 11) bulunduğu da ifade edilmiştir (Nebi Bozkurt, Mescid-i Aksâ, TDV İslâm Ansiklopedisi, c: 29, 2004: 270).
‘İsrail' adı Kur'an'da Hz. Yâkub'un adı olarak zikredilmektedir. ‘İsrail', ‘Abdullah' anlamına gelmektedir. İsrailoğulları İslâm'a çağırıyordu. Örneğin Belkıs karşısında Hz. Süleyman (as) kendisine ‘Müslüman' diyordu: “Biz Müslümanlardan idik.” (27 Neml 42). İsrailoğullarından gelen Hz. İsa da Hıristiyanlığa değil İslâm'a davet etti: “Havariler, ‘Biz Allah yolunun yardımcılarıyız. Allah'a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız' dediler.” (3 Âl-i İmran 52). Bu ayetler İslâm'ın tek din olduğunu, bereketli toprakların onlara tahsis edildiğini kanıtlamaya kifayet eder.
*
‘Arz-ı mevud' ya da ‘bereketli toprak'lar İsrailoğulları'na değil Hz. İbrahim'e verilmiştir: “Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz'a (ilâl ardılletî bâraknâ), O'nu ve Hz. Lut'u ulaştırdık. Ve ona İshak'ı ve Yâkub'u verdik. Ve hepsini salihler kıldık. Ve onları, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.” (21 Enbiya 71-73).
Tevrat'ta Hz. İbrahim'e vaat edilen topraklar, isimleriyle anlatılır: “İbrâhim'e, ‘Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildaniler'in Ur Kenti'nden seni çıkaran RAB benim' dedi.” (Tekvîn, 15/7); “O günde Rab İbrâhim'le ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenîler'i, Kenizzîler'i, Kadmonîler'i, Hittîler'i, Perizzîler'i, Refalar'ı, Amorîler'i, Ken‘anlılar'ı, Girgaşîler'i, Yebusîler'i senin zürriyetine verdim” (Tekvîn, 15/18-21).
Buraya kadar işaret ettiklerimizden bazı sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Birincisi: ‘Arz-ı mevud' kan dökücülük, bağy, bozgunculuk işleyenlere vaad edilmemiştir. Batı'nın dünya tarihindeki üstünlüğü küresel hırsızlık ve yıkıcı istilalardan gelmektedir. Batılılar bu topraklara kan, kaos getirmektedir. Bereketli toprakların bir topluluğa vaat edilmesi Allah'a itaat şartına bağlıydı: “Ve andolsun ki Allah, İsrailoğulları'ndan misak almıştı. Ve onlardan on iki nâzır görevlendirdik. Ve Allahû Teâla: “Namazı mutlaka ikâme edeceksiniz, zekât vereceksiniz ve resûllerime îmân edip onların yardımcısı olacaksınız' dedi.” (5 Maide 12).
İkincisi: Hz. İbrahim'in iki oğlu da ‘Arz-ı mevud' üzerinde hak sahibidir.
Üçüncüsü: Kudüs'ün ismi ‘Darusselam'dır. Hz. Ömer (ra) halife olduğu halde atından indi, şehre ‘yürüyen garip bir kul' gibi girdi. Müslümanlar garibliğe dönecektir. Ne mutlu o gariblere.
Dördüncüsü: Hz. İshak, yani Hz. Yâkub'un babası ‘İsrailoğlu' değildir. Bu durumda şu söylenebilecektir: “Arz-ı mevud – bereketli topraklar, gariplere, Müslümanlara vaat edilmiştir.”
Hz. Peygamber Mekke'de iken kıblegâh, Mescid-i Aksâ'ya çevrilmişti. Resulullah (asv) Miraç hadisesinden (17 İsra 1) sonra, yani Hicret'ten üç yıl önce Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılmaya başladı. Böylece Allah Müslümanları Mekke'deki müşriklerden ayırmayı diledi. Fakat Peygamber (asv) Kâbe'ye de yönelecek şekilde kıyam ediyor ve ikisini birden ‘kıble' ediniyordu. Peygamber (asv) Hicret sonrasında da yaklaşık on altı ay Kâbe'ye ters istikamette olan Kudüs'e doğru namaz kıldı. Yahudiler bu konuda Müslümanları istihza ediyorlardı. İslâm müşriklere muhalefet ettiği gibi Yahudilere de muhalefet etti, Medine'de kıble değişti (2 Bakara 144). Kıbleyi Allah belirlemektedir. Böylece Yahudilerin tarihsel seçilmişlik iddiaları veya In populo Dei (Tanrı halkı) oldukları düşünceleri reddedildi.
Ancak Mescid-i Aksâ'nın Müslümanlar nezdindeki kıymeti son bulmamıştır. Bu mescit, peygamberlerin toplantı yeri, onlara indirilen vahyin makamı ve Mirac'ın mekânıdır.
Yahudiler Mescid-i Aksâ'nın altında hafriyat (hafara: kazı), Araplar Mescid-i Haram'ın etrafında göğü delen kuleleri yapıyor. İnşaat işleri kıblelerimizi istila ediyor.