Onlarca sene okullarda ömür tüketip diplomalı bir iş sahibi olan milyarlarca insan meslek erbabı değil. Kendi ekmeğini pişiremez, elbisesini dikemez.
Muhatap edildiğimiz eğitim süreci insanı yoksullaştırıyor, hayatı idame ettirme kabiliyetini-bilgisini köreltiyor.
Türkiye'de meslek edinimi üniversite eğitimine bağlandı. Artık bu eğitim de yetmemekte, yüksek lisans-doktora istenmektedir.
Bir savaş-enerji bunalımında insanlar endüstriyel-mekanik üretim sisteminde elde edebildiği metalara ulaşamayacak.
Birgün mesleksizlik ve tekno-uygarlığın metalarından mahrumiyetle yüzleşilecek. Nitekim Akdeniz kıyılarına vuran göçmen cesetleri tekno-uygarlığın insanın kurtuluşuna hizmet etmediğini gösterdi.
Mesleği sülûk kavramının içinden okuyoruz. Sülûk, bir yola, bir mesleğe, bir yola girmek demektir. Bu nedenle bu yolda kişinin tek başına yürümesi yolu şaşırmasına sebep olabilir. Her meslek bir pire bağlanmıştır.
Mesleklerin pirleri peygamberler olduğuna göre mesleklere ait bilginin kaynağı da vahiydir. İnsanlık içinde ilk bahçıvan Hz. Âdem ve Havva'dır.
Kent felsefesi “pir-meslek-salik” ilişkilerini tarumar etti ve kendi bilgi felsefesini temele koyan yeni bir toplum kurdu.
Anlaşılacağı üzere meslek edinimi “para kazanmaya çıkaran” bir yol değildir. Oysa metrokapitalizm için meslekler para kazanma faaliyetleridir. Üniversiteler Batı-dışı toplumlarda bu amaçla yaygınlaştırılmaktadır.
Kentler meslekleri yeniden tanımladı. Önce üniversiteyi bitirenlerin yönetici, bitiremeyenlerin hizmetçi olması öngörülmüştü.
Ancak üniversite sayısı giderek arttırıldı, nüfusun tamamının üniversite eğitimi alması siyaseti hayata geçirildi. “Yönetici yetiştiren” üniversiteler ile “hizmetçi yetiştiren” üniversiteler ayrımı ortaya çıktı.
Bu siyaset, sonunda üniversite bitirenlerin genç işsizliğe yakalanması gibi bir netice de doğurdu. Böylece dört katmanlı bir iş dünyası oluşturuldu: 1) Yönetici eğitimliler, 2) Hizmetçi eğitimliler, 3) İşsiz eğitimliler, 4) Meslek sahibi eğitimsizler.
Bazı meslekler kent düzeni için bile hayati rol oynuyordu ve akademik bir eğitim gerektirmiyordu.
Modern toplumda akademik eğitim almadan para kazandıran mesleklerin varlığı akademik eğitimin sorgulanmasına sebebiyet vermektedir: Çatı tamirciliği, kaporta tamirciliği, fırıncılık, sıva-duvar ustalığı, su-gaz tesisatçılığı, uzun yol şoförlüğü, vinç operatörlüğü, demirci ustalığı, pimapen ustalığı, şehir içi nakliyecilik, kasaplık, kanalizasyon ustalığı, marangozluk, bahçıvanlık, hayvan bakıcılığı, yaşlı-hasta bakımı, esnaflık, çiftçilik, zanaatkârlık, vs.
Eğitimli işsizlerin niçin okutulduğu belirsizleşti. 6 yaşında okula başlayıp 23 yaşında mezun edilmek için kente çağrılmış onbinlerce genç ve ailesi modernizmin “kent düzeni” içinde hayatını sürdürmek zorunda bırakıldı. Bir tüketim toplumu kuruldu.
Eğitimli işsizlerin bir mesleği bulunmuyor. Para da kazanmıyorlar. Adeta “kentte tüketmek için tutulan” bir nüfusu teşkil ediyorlar. Eğitim “gizli işsizliği” de örtüyor.
“Öğrenciyim” beyanı, statüsüz-çulsuz-aylak hayatları meşrulaştırıyor. “Hayat boyu eğitim” siyaseti 50 yaşında, öğrenci pasosu kullanan yeni bir tip ortaya çıkarmıştır. Türkiye'nin mevcut öğrenci stoku 25 milyonu aşmıştır. Toplum bu işsiz kitlenin aylaklığını sırtlanmaktadır.
Oysa “Kişinin yediği en hayırlı lokma, elinin emeği ile kazandığıdır” (Riyâzüs Sâlihîn ve Tercümesi).
Diğer taraftan “eğitimli hizmetçi” diyebileceğimiz tabaka işinden hiç memnun değildir. Bu grup eğitimliler hastabakıcı, temizlikçi, koruma görevlisi, büro elemanı, acil tıp teknisyeni oldular. Ancak öğretmen, hemşire, sekreter, katip, muhasebe elemanı gibi meslek erbabının da “eğitimli hizmetçi” sayılabileceği yani “bakıcı olmak için üniversite okuduğu” açıktır. Üniversitelerin sayısı arttıkça “eğitimli hizmet” sektörü büyüdü, ücretler düştü, genç işsizliği arttı. “Ücretli emek” bugün kazandığını yol-kira-giysi-yemek-kreş-boş zaman harcamaları ile heba ediyor. Üniversite bu muydu?
Batı dışı toplumlar üniversite ile aldatıldı, okumak bu toplumlara bir iş de sağlamadı. Metrokapitalizmin vaadleri boş çıktı.