İngilizlerin krallık vaadinde bulunduğu Şerif Hüseyin, Osmanlı'ya karşı İngilizlerin safında yer almıştı.
Kraliçe dediğini tuttu. İngilizlerin oyunlarından bıkan Şerif Hüseyin ise bir süre sonra Londra'nın isteklerini tam olarak yerine getirmez hâle gelmişti.
Britanyalı ajan Yüzbaşı William Shakespear, Abdülaziz bin Suud ile 1910'da arkadaşlık kurup, onu kafalamıştı.
İngiliz, Vahhabi Suud ailesinden Abdülaziz'i Londra'ya davet etti.
İngiltere ziyaretlerinden birinde Abdülaziz ile Kraliçe ile birlikte
Zirayette Abdülaziz'den İngiliz'e sadık kalacağının temînat alındı. Ardından da kurulacak Siyonist devlet için garanti istendi.
Abdülaziz ise çirkin el yazısı ile bunu yazdı ve mührünü bastı.
“Filistin'de veya herhangi bir yerde "Yahudi devleti" kurulmasına muvafakat ediyorum ve hayatım boyunca İngilizlerden ayrılmayacağım” yazıyordu ihanet belgesinde.
İşte o belge
Teminatı alan hannas İngiliz, Şerif Hüseyin'i tahttan indirip, yerine mevcut Kral Selman'ın bedevi babasını kral yaptı.
AMERİKA OYUNA GİRİYOR
Vietnam savaşında büyük bir hezimet yaşayan Amerika, parasını altına eşitleme kararından vazgeçmişti.
ABD'nin bu kararı dünyada tepki görmüştü.
Fransa, İtalya ve Suudi Arabistan altın para için bir araya geldi.
Bu hareket, ABD'nin geleceği açısından büyük bir tehditti.
Yahudi Henry Kissinger başkanlığında bir heyet, İtalya Başbakanı Aldo Moro'yu öldürttü.
İtalya ve Fransa ile birlikte olmanın yanı sıra Kral Faysal bir de petrol ambargosu başlatmıştı.
Şeytanilere karşı büyük bir “günah” işleyen Kral Faysal aile içinde infaz ettirildi.
Fransa Cumhurbaşkanı ise ABD'ye teslim olup, kurtuldu.
Suud'un yeni kralı Halit, İngilizler yerine Amerikayla çalışmaya “mecbur” kaldı. Diğerleri de bunu izledi.
Bu zorunlu boşanma, İngiliz'in hazmedebileceği bir şey değildi.
Tahta çıkan yaşlı Selman, ikinci veliahtlığa İngilizci olmakla suçlanan Muhammed b. Nayif'i getirerek bir denge kurmuştu. Ya da öyle gösteriliyordu.
Savunma Bakanlığı ve 2. Velihaltlığa ise İsrail ve Amerikancı oğlu Muhammet b. Selman (MBS)'ı getirmişti.
Selman, tahtın varisi oğlu olsun istiyordu. Ancak bunu, ABD'nin desteği olmadan yapmak imkânsızdı.
ABD, Selman'ı veliahtlığa getirdi, karşılığında ise yüz milyarlarca dolar istedi ve aldı da!
Bu ikinci kazık, İngiliz için hazmedilir bir şey değildi.
Oyun yeni başlamıştı.
Koltuk hırsıyla yanıp tutuşan MBS'ye tuzak kurmak öyle zor falan değildi.
Ülke zaten İngiliz ajanlarıyla kaynıyordu. Londra, muhaliflere boşuna üst yapılmamıştı.
Şöhretli bir ailenin şöhretli mensubu Kaşıkçı infaz ettiriliyordu.
İnfaz emri ise bedevilikten kurtulamamış muhteris MBS'ye verdirilmişti.
Kaşıkçı ailesi zaten Türkiye kökenliydi.
Cinayet İstanbul'da işlenirse birkaç kuş, tek taşla vurulacaktı.
İngiliz, hedefi 12'den vururken, Kral ve oğlu çırılçıplak kalıyordu.
Erdoğan sabah ne açıklayacak göreceğiz, ancak bu hadisede ipler, süreci akıllıca yöneten Türkiye'nin elinde.
Ankara, Türkiye'nin kimsenin oyun alanı olmadığını yedi düvele gösterdi.
Muhtemelen, Erdoğan konuşmasında bunu açıkça söyleyecek.
Şu an Suud, İsrail, BAE ve Amerika diken üstünde, Erdoğan'ın söyleyeceklerini bekliyor.
Ancak bu kez sadece İngiliz kazanmadı.
Bunu MI6 “eski” Başkanı John Sawers'in Suud ve Türkiye'yi kapıştırıcı açıklamalarında açıkça gördük.
Unutmayın! İngiliz'in eski istihbarat başkanı diye bir şey olmaz!
Siz buna bir de Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosunun Kaşıkçı cinayetinden sonra binaya İngiliz Rosthchils Reuters Haber Ajansı aldığını ve bu ajansından dünyayı aldattığını ekleyin.
Trump hafta sonu ne demişti hatırlayalım: İsrail'in güvenliği için Suudi Arabistan yönetimine ihtiyacımız var!
O halde bu itirafı hiç akıldan çıkarmayalım!
İLGİLİ YAZI
Suud Kralı'ndan İngilizlere 'İsrail' taahhüdü